Bir “filler” bölüm daha demek! Vay be, gerçekten kitap kurgusundaki hızı yavaşlatmak adına her şeyi yapıyor bu yapımcılar. Gerçi bu bölümü izledikten sonra biraz daha hak verdim onlara da bu tür kurgu yaması, filler bölümler hakkında. Adamcağızlar ellerinden gelen en uzun bölüm ve sezon sayısına göz diktilerse eğer, karakterleri yavaş ve ağırdan işleyerek hikayeye yedirerek ilerleyeceklerdir. Bir kitap çoğunlukla uyarlandığı film ya da dizilerden daha çok şey anlatabilme şansına sahip olduğundan, dizideki yavaşlığı ve ana çizgiden yan kurgulara kayan hikaye örgüsünü olumlu karşılamaya karar verdim artık.

Yine de samimiyetinize güvenerek belirtmek isterim ki, bu bölüm sahiden de Mad Sweeney’nin karakterini sevmiş biri olarak beni birazcık şımarttı. Bütün bir elli dakika boyunca Amerika’ya geliş hikayesi kısmını anlatan dizimiz, bu sefer odağını bizim İrlandalı leprikon elemana çevirdi ve onun geçmişinde biraz daha derinlere indi. Gerçi tam anlamıyla bir Mad Sweeney tanıtım bölümü diyebileceğimizden kuşkuluyum; çünkü burada daha çok leprikon ile bağlantılı Essie McGowan (ki kitapta Tregowan olarak geçen karakter biraz değişiklik yaşamış) anlatılmış, onun aracılığıyla bir İrlanda halk hikayeleri temeli atılmış. Yine de dizi başladığından beri, ana kurguya biraz dur deyip başka hikayelere de dalma konusunda en göz dolduranı buydu bence.

Amerika’ya Gelişin Gerçekleri

Anti-slavery-1

İzlediğimiz diğer Amerika’ya geliş hikayelerinde genel mesaj, hep yitip giden inanışlar üzerine kuruluydu bildiğiniz üzere. Bir dinin ya da inancın Amerika sınırlarına nasıl geldiği ve yine Amerika sınırlarında nasıl kaybolduğu anlatılıyordu bizlere. Ama bu sefer bir tık yön saptırılmış ve tarihi bir gerçeklik üzerinden desteklenmişti aynı mesaj: İnsanların neden Amerika’ya yollandığı gerçeği.

Amerika, keşfeden diğer uluslar açısından hep yeni bir dünya olarak gözükmüş olsa da, aslında onların yaşadığı süre içerisinde de kıta varlığını olduğu yerde sürdürüyordu. “Yeni Dünya” mantığının tamamen metaforik ve biraz da manevi anlamlar taşıdığını bir kenara koyarsak, tarihi gerçeklik olarak bahsettiğimiz durum çok daha farklı. Bu kıtayı keşfeden Avrupalılar özellikle istenmeyen suçlu ve halk tarafından dışlanmış kişileri buraya sürmüşlerdir. Zaten dizide de bahsedilen “bir darağacında sallandırılmaktansa, köle olmak daha tercih edilesiydi” durumu da bunu özetleyen en önemli husus. Eğer idam cezası alacak kadar kötü bir suç işlediyseniz, size sunulan bu “Yeni Dünya” seçeneği ile kendinize köle olarak da olsa yeni bir hayat kurma imkanınız olabiliyordu. Tabii bölümde Essie McGowan’dan öğrendiğimiz üzere bu bir kereliğe mahsus bir joker hakkıymış. Bir kere sürüldükten sonra tekrardan kendi ülkenizde ceza aldıysanız, bu sefer idamdan kaçışınız olmuyor maalesef.

 

Bay Ibis İle Hikaye Anlatımı Atölyesi

28-demore-barnes.w710.h473

Bütün bir bölümü domine eden sesiyle aslında anladık ki, bu Amerika’ya geliş kısımlarında hikayelere ses veren kişi Bay Ibis imiş, nam-ı diğer Thoth. Anubis ile Bay Ibis, gördüğünüz üzere ölülerden sorumlular ve işlerini de bir hayli yoğun şekilde yapıyorlar. Ama daha çok yardımcı imajı çizen Bay Ibis’in, aslında Mısır mitolojisine dayanan ve çok da güzel uyarlanan bir karakteri olduğunu anlıyoruz bu bölümde. Parmakları istemsizce hareketlenen Bay Ibis’e “Senin yazasın var galiba, kalk yaz bir şeyler hadi.” diye söylenen Anubis’in cümleleriyle de anlıyoruz ki, aslında başından beri bu hikayeler hep Ibis’ten çıkıyormuş.

Ibis’in, Mısır mitolojinde Thoth’u temsil etmesinin en büyük sebeplerinden biri temsil ettiği kavramlar ve de üstlendiği sorumluluklarda bitiyor. Thoth astronomi, matematik, geometri, eczacılık ve botanik bilimlerinin yanı sıra; bilgi, zeka, meditasyon, mantık, Ay, alfabe, okuma ve yazma, uygar devletler ve hitabet sanatının mucidi olarak bilinmektedir. İlgilendiği dallar bir hayli fazla, değil mi? Fakat bu kadar çok sorumluluğa sahip olması mitolojide de işine yarayan bir etken. Diğer tanrılara ettiği yardımlar bir yana; iyi ve kötünün üç büyük savaşında bile (“Ra ile Apep”, “Heru-Bekhutet ile Set” ve “Horus ile Set” olmak üzere üç büyük savaş) sağladığı iyileştirici güç, mitolojinin masa olarak değerlendirildiği bir metaforda Thoth’u en gerekli ayaklardan biri olarak karşımıza çıkarıyor.

Alfabenin ve yazının tanrısı olduğundan ötürü, Mısırlılar eğer Thoth olmasaydı hiçbir tanrının var olmayacağına inanırlarmış. Bu da bizim masa metaforundaki en önemli ayak durumunu güçlendiriyor. Ölülerin yargılanması ve ölü bedenlere müdahele edilmesi konusunda ilişiği de olan Thoth’un her şeyi kayıt altına alan tanrı olarak bilinmesi de, bizim bu bölümün açılışında gördüğümüz o kocaman defter ve el yazısıyla doldurduğu sayfaları detayını özetlemeye yetiyor da artıyor bile.

 

Küçük Bir Mola: John Irving’e Selamlar!

EssieWindow

“A Prayer for Mad Sweeney” olan yedinci bölümün adı (Türkçe meali için ‘Mad Sweeney İçin Bir Duacı’ desek mi?) John Irving adındaki Amerikalı yazarın “A Prayer for Owen Meany” kitabından gelmekte. Ana karakterin kendi ülkesinden bir başka ülkenin vatandaşlığına gönüllü olarak geçmesinden başlıyor Irving’in kitabı. Fakat anlatım tarzı tek bir zaman ile kısıtlı kalmıyor; aksine biri geçmişte, diğeri de kahramanın yaşadığı günümüz sürecinde olmak üzere iki farklı aralıkta dillendiriliyor hikaye. Bu küçük detayları açısından düşündüğümüzde yedinci bölümün ismi aslında hakkını veriyor. Bir bakıma idamdan kaçmak için sürülmeyi gönüllü olarak kabul eden Essie MacGowan, bu durumda ana kahramanın ülke değiştirmesini simgeleyebilir. Anlatım tarzındaki “geçmiş ve kahramanın yaşadığı dilim” olarak ikiye ayrılan zaman mevhumu da, bizim bu bölüm boyunca gördüğümüz Essie ve Laura arasında gidip gelen sahnelerin çok güzel sembolik bir örneği oluyor. Ha bu arada, hazır Essie ve Laura demişken…

1 2
Author

Geveze, aşırı heyecanlı, domates surat. Ailenizin mülayim, cep tipi ponçiği. Profesyonel inek. Özel gücü ise role play yazmak. @poncikbruiser

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.