Gerçek cinayet/seri katil hikayeleriyle verdiğim sınav devam ediyor sevgili takipçiler. Bu seferki maceramızın kalbimdeki yeri başka. Okuduğum ve hayran kaldığım ilk “suç” çizgiromanını sizlerle paylaşmak istiyorum. 5 Eisner ödüllü Brian Michael Bendis’in yazdığı ve Marc Andreyko’nun çizdiği 1999 tarihli mini-seri Torso, özellikle noir atmosfere aşık okurları kendinden geçirecek güzellikte bir iş.

t1

Torso’nun sayfalarında 1930’lara gidiyor ve Amerika’nın en büyük iki gizemli katilinden birinin (diğerinden yazının sonunda sözedeceğim) biri olan Cleveland Gövde Katili’nin peşine takılıyoruz. 1935 ile 1938 yılları arasında 12 cinayet işleyen Gövde Katili, adını kurbanlarının kafa ve uzuvlarını gövdelerinden ayırmasından almaktaydı. Kurbanların dönemin adli imkanlarıyla incelenemez durumda olmaları (öylece sedyede yatan bir gövdeden ne diş kaydı ne de parmak izi alabilirsiniz) doğal olarak kurbanlar arasındaki olası bağların çözülmesini imkansız hale getiriyordu.

Cinayetlerdeki önlenemeyen artış bir noktadan sonra kanun adamı Elliot Ness’in de soruşturmaya katılmasını zorunlu kıldı. Ness, 1929 -1931 yılları arasında mafya lideri Al Capone’a savaş açmış ve ileride “Dokunulmazlar” olarak anılan polis timini kurmuştu (Brian De Palma’nın 1987 tarihli filmi The Untouchables bu dönemi anlatmaktadır). Ness’in soruşturma üzerindeki ağırlığı çok fazla olmasa da davanın “mafyayı çökerten efsanevi polise” verilmesi doğal olarak medyanın ilgisini üst seviyeye çıkarmıştı. Ancak ne gazetelerin başlıkları ne de yıllar süren soruşturmalar sonuç getirebildi; Cleveland Gövde Katili asla bulunamadı.

t2

Gövde Katili’nin hikayesi pek çok noktada İngiltere’nin dünyaca ünlü seri katili Karındeşek Jack ile benzerlik taşımakta. İki katilin de kurbanlarını o dönem ikamet ettikleri bölgenin aşağı tabakalarından seçmeleri şüphesiz en temel ortak nokta. Amerika’nın büyük kriz yıllarını daha geride bırakamadığı ve tüm ülkede yoğun bir kayıtsız göç durumunun söz konusu olduğu bu dönemde Gövde Katili için kimsenin kaybında ağlamayacağı kurbanlar bulmak çok da güç olmasa gerekti. Ülkedeki ekonomik çöküşün yarattığı bu istismara açık ortam Gövde Katili’yle ilgili pek çok spekülasyonun da yapılmasını kolaylaştırıyordu. Bunlardan en ünlüsü ise katilin kurbanlarla aynı sınıfsal koşullardan gelmediği ve Amerikan Burjuvazisi’nden biri olduğu yönündeydi.  Katilin muhtemelen temel anatomi bilgisine sahip olduğu fikri bir noktadan sonra Birinci Dünya Savaşı’nda görev yapmış Dr. Francis E. Sweeney’i baş şüphelilerden biri haline getirmişti. Sweeney’in yalan makinesi testini geçememesine rağmen dönemin siyasetçilerinden birinin ilk dereceden kuzeni olduğu için soruşturmanın ilerleyişini zorlaştırıyordu. Sweeney’in 1938’de özel bir enstitüye kaldırılması ile Gövde Katili’nin cinayetleri kesildi. İlerki tarihlerde gerçekleşen cinayetlerin gerçek Gövde Katili’nden ziyade bir kopyacı tarafından gerçekleştirildiği yaygın kanı olarak kaldı (Özellikle Alan Moore’un gene bir komplo teorisi üzerinden geliştirdiği From Hell kitabını okuyanlar Gövde Katili’nin araştırma ve teori sürecinin taşıdığı benzerlikleri net bir şekilde yakalamış olsalar gerek).

THE PLAIN DEALER  8/26/08 The Kingsbury Run murders terrorized Cleveland in the 1930s. The killings, which were never solved, are the subject of a movie that that could be filmed in Cleveland.   An image dated April 1938 from the Torso Murders, (also called the Kingsbury Run Murders) of Cleveland in the late 1930's.  Scanned on August 25, 2008 (the b&w arrow was on the original print)
Solda soruşturmadan bir fotoğrafı, sağda ise Andreyko’nun bunu çizgiromana taşıdığı bir kareyi görüyorsunuz. 

Peki bu uzun açıklamalardan sonra gelelim kitabımız Torso’ya. Bendis’in dönemin koşullarını çok iyi yansıtmayı başaran hikayesi Elliot Ness karakterini protagonisti olarak seçiyor. Ness’in cinayetlere yaklaşımı kadar Al Capone’u yakalayan kahraman olarak edindiği şöhretin baskısı ve kişisel hayatı da Torso’da önemli bir yer kaplamakta. Cinayetlerin hikayeye yayılışı olabildiğince homojen gerçekleşmiş, bu sebeple sürükleyiciliğin zayıfladığını düşündüğüm anlar bir anda yeni bir Gövde Katili vakası ile yeniden silkiniyor. Bendis’in hikayesinin başarısı bir yana, Andreyko’nun güçlü çizimi ve siyah/beyaz zıtlığını kullanmadaki ustalığı hikayeyi gerçekten geçtiği dönemin noir havasına sokmayı başarıyor. Torso’nun okuru zorlayacak (ancak kesinlikle ufuk açacak) özelliği ise sayfaların tasarımı. Bazı bölümler sinematik bir edayla kotarılmışken bazı kısımlarda gerçekten sadece çizgiroman sanatının anlatım sınırları zorlanıyor. Spiral şeklinde dönen karelere, birbirinin üstüne bindirilmiş sayfalara ve fotoğraf kareleri ile harmanlanmış sahnelere hazırlıklı olun. Deneysellik oldukça yüksek bir seviyede, ancak bir Dave McKean çizgiromanı okuyormuş gibi karelerin bulmacavari düzeninde kaybolup gitme tehlikesi yok.

t5

1999’da Eisner ödülü kazanan Torso’nun sinemaya aktarılması hep gündemde olmuştu. 2000’lerin ortalarında projenin gerçekleşmesi ve yönetmenin David Fincher olması planlanıyordu ancak Paramount Stüdyoları daha sonra Fincher’ın (yazının başında belirttiğim) Amerika’nın en büyük diğer seri katili olan Zodyak Katili’ne odaklanmasında karar kırdı. Fincher 2007 yılında Zodiac’ı çektikten sonra Torso’ya hala ilgi duyduğunu pek çok kez belirtmişti, ancak bir türlü proje hayata geçirilemedi. Anlaşılan o ki Bendis ve Andreyko’nun bu çok nadide eseri hala keşfedilmeyi bekliyor.

Size tavsiye, True Detective’in yeni sezonunu aylarca heyecanla beklemiş kitledenseniz bir şekilde Torso’yu edinin ve bir çırpıda okuyun. Memnun kalacak, polisiye eserlerden beklentilerinizi yükselteceksiniz.

Mühim not: Gözünüz korkmasın, gerçekten başlayınca kitabı elinizden bırakamıyorsunuz.

Author

Eskilerin dediği gibi: "You must gather your party before venturing forth"

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.