Devletin retoriğine karşı “oh biber” dediğimiz 2013 yazı boyunca mizah, diğer politik alanlarda dile getirilenlerin bir tekrarı olmaktan çok daha fazlasını yapmıştı. İnsanlar arasında bir bağ oluşmuş, Gezi’de deneyimlenen ve öğrenilenler kendi diline mizah ile sahip olmuştu. Devletin kullandığı, direnişçileri bastırmak için söylediği “Çapulcu” gibi her kelime mizah ile yoğrulup devletin yüzüne geri savrulmuştu. Direnişin dili sayesinde mizah, sadece hayatın güldürücü yanlarını ortaya çıkarmaktan öte artık siyasal özneler haline gelen apolitik gençliği de içine katarak ciddi ve politik olan dünya ile iletişim kurmada bir medyum haline gelmişti.

Türkiye’nin geçmişini düşündüğümüzde de mizahın benzer özelliklere sahip olduğunu görmek mümkün, özellikle de devlete karşı muhalif seslerin dili olduğunu hatırlarsak. Marko Paşa gibi bir efsaneden tutun da Gırgır, Leman, Uykusuz ve Penguen gibi günümüz dergilerine kadar bu anlamda bir çizgi takip edilebiliyor. Fakat görüyoruz ki mizah geçmişimizin her bireyi ve dergisi eleştirilere ılımlı yaklaşamayan yurdum politikacıları sayesinde bastırılmaya çalışılmış. Çoğu zaman dergilere dava açılmış, kapatılmaya çalışılmış, kimi zaman da yazarları öldürülmüş, katili afla dışarı çıkmış…

Karanlık diyebileceğimiz bu tarihten Gezi’ye geldiğimizde anonim bir direnişin ve mizahla yoğrulan dilinin ne yapılırsa yapılsın bastırılamayan yanları var. Böylelikle devletin kullandığı dil giderek parçalanmaya, herhangi bir yaptırım gücüne sahip olamamaya başlıyor.

İşte, ikinci yaşını kutladığımız Gezi’nin o günlerinde bir grup insanın imece usulüyle başlattığı bir çalışma DirenÇizgiRoman – Gezi Direnişinden Çizgiler. Gezi ruhunu ve dilini içinde taşıdığından, okudukça o haleti ruhiyeyi tekrar içimize üfleyebilen bir eser haline geliyor. Yaratılan antolojide yer alan hikâyeler sıcağı sıcağına yazılmış da olsa çizimlerin bitmesinin daha uzun zaman alması ve DirenÇizgiRoman’ın Kasım 2014’te çıkabilmiş olmasını da anlayışla karşılamak lazım.

Gerçi bu gecikme bir anlamda iyi bile olmuş olabilir. İsterseniz romantik deyin ama Gezi üzerine sıcağı sıcağına çıkmış pek çok kitapta insan ticari bir yan olduğunu düşünmeden edemiyor. Her ne kadar bu bir önyargı olsa da Occupy Comics gibi misyonunu “direnişin bir zaman kapsülü olmak” üzerine kurgulayan bir eserin bu tip ön yargılardan bağımsız olabileceğini görmek de mutluluk verici.

Gelelim antolojide bulunan çizimlere ve hikâyelere; ilk defa bu eserde yer bulan yeni çizerlerden tutun da Türkiye’de oldukça tanınmış, yurt dışında eserleri bulunan çizerlere kadar pek çok çizer, akademisyen ve eleştirmen uzun soluklu bu projeye dâhil olmuş. Hepsinin ortak noktası da internette başlayan bu serüveni yardımlaşarak bir sonuca ulaştırmaları ve imece usulü bir üretim haline getirdikleri bu antoloji ile “aktüel bir bağlam” yakalamaları. Levent Cantek’in de dediği gibi “çizgi romanın aktüelle de ilişki kurması şart […] pek çok hikâye ancak aktüel bir bağlamı varsa yaşayabiliyor.” Bu açıdan bakınca antoloji, gezi direnişinde yer alan herhangi birimizin o günlerdeki hayatının kısa bir kesitini içererek misyonu olan zaman kapsülünü geçmişimize, karanlık gelecek tasvirleriyle de geleceğimize çeviriyor.

Türkiye’yi 2029’da Dow Jones’da hisseleri olan bir şirket-ülke olarak kurgulayan Nihal Engin Vrana’nın yazdığı, İlker Gazioğlu’nun çizdiği “Bana mutluluğun resmini çizebilir misin Abidin? Hemen çizeyim başkanım,” isimli hikâyeyi ele alalım mesela. Neredeyse bir buçuk sene öncesinden yazılmış olsa bile, aylar önce Recep Tayyip Erdoğan’ın Balıkesir’de yaptığı konuşmasında, “Türkiye anonim bir şirket gibi yönetilmeli” sözlerini önceden duymuş gibi aktüelliğini koruyabiliyor. Yarattıkları distopya, her şeyin bir tüketim nesnesi haline getirildiği, devlet eliyle direnişin bir oyun parkına dönüştürüldüğü ama Gezi ruhunun bir bilgisayar oyunu ile insanları hâlâ etkilemeye devam ettiği, her şeye rağmen mücadeleye devam etmenin, umudu içinde barındırabilmenin önemini anlatan bir hikâye.

Antolojinin gelecek tasvirleri bununla da bitmiyor. Gezi direnişinden 90 sene sonrasını ele alan, antolojinin editörü Can T. Yalçınkaya’nın yazdığı Sümeyye Kesgin’in de çizgilerle buluşturduğu Silikon Jübile isimli hikâye de bir başka örnek. Belleğini siber uzaya yükleyerek devleti bir e-devlet haline getirmiş bir başkan, iktidarını polisi elleri, kameraları da gözleri olarak kullanarak yaşatmaya devam ediyor. Böyle bir ortamda gülümsemesini kaybetmeden içimize umudu aşılayan geleceğin Punk müzik grubu Çapulcular oluyor.

Zaman örgüsünün dışına çıkarak derdini biberin öyküsüyle anlatan bölümler de var. Fatih Yürür’ün yazıp Beyazıt Kelçeoğlu’nun çizdiği “Biberin göz yaşartan hikâyesi” bunlardan biri. Diğeri ise Yigilante Kocagöz ile Nazlı Cem’in kaleminden çıkan “Yeni başlayanlar için biber” oluyor. Bu hikâye de günümüzden Kristof Kolomb’a ve Japonya’nın Tokugawa döneminin Ninjalarına kadar tarihte gerilere giderek biberin bilmediğimiz öyküsünü anlatıyor.

Antolojide bir diğer göze çarpan bölüm ise direniş ile çizgi roman arasındaki bağlantının ve hem Türkiye hem de dünyada bu bağlantının geçmişinin anlatıldığı Can T. Yalçınkaya’nın yazdığı “Direnişin çizgileri” isimli yazı oluyor. Bu yazıda da bahsedildiği gibi tüm dünyada direniş imgesel bir özelliğe sahip ve çizgi roman, fantastik kurgu gibi normal anlatıların dışına çıkan medyumlarla kendini gösteriyor. Bu anlatıların ve imgelerin her zaman kelimelere ihtiyaç duymaması da en kuvvetli yanlarından biri. Tek bir illüstrasyon ile pek çok insanın isyanı, düşünceleri ve duyguları dile gelebiliyor. Dilleri, dinleri, toprakları, içinde bulunduğu kültürlerle zaman dilimlerini aşarak müzik gibi herkesin yüreğine dokunabiliyor.

İşte, içinde bu gücü barındıran pek çok illüstrasyon var bu antolojide. Okan Bülbül’ün kapakta kullanılan illüstrasyonu bunlardan sadece biri. Sam Wallman, Pat Grant, Sümeyye Kesgin, Melih Yılmaz, Esin, Ufuk Barış Mutlu gibi pek çok çizerin imzasını taşıyan illüstrasyonlar bu bağlamda imgenin ne kadar kuvvetli olabildiğini de bir kez daha gösteriyor.

Böyle bir antolojide çizgili öyküleri değerlendirebilmenin düşünebildiğim en doğru yanı misyonunu ve emek verenlerin hislerini aktarıp aktaramadığı oluyor. Son sayfasına geldiğinizde size hatırlattıkları ve hissettirdikleriyle de bunu başarıyor.

g3

DirenÇizgiRoman’da yazdığı gibi:

Kaybettiklerimiz, kazandıklarımız…

Tanıklıklarımız.

#DirenÇizgiRoman memleket tarihinin en popüler ve kitlesel direnişinden aldığı ilhamla çizgili öyküler anlatıyor.

Diren konuşma balonu! Diren çini mürekkebi!

İsteyenler #DirenÇizgiRoman‘ı Comixology’den de edinebilir.

Author

Wu Wei: the Action of Non-Action / Eşikte Bir Kişi. Mimar, Animanga manyağı, Mütemadi öğrenci @mrvcy

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.