“Anaakım oyun dünyasının son yıllardaki en önemli olayı nedir?” diye sorulsa muhtemelen hemen cevap veremem; ama bir ilk beş listeme kesinlikle Telltale Games’in The Walking Dead serisini koyarım. Doğrudur, The Walking Dead teknik hiçbir yenilik sunmadı. Daha gerçekçi grafiklere oynamadı, daha şaşırtıcı yapay zekalar getirmedi.

Hatta oyun dinamiği olarak düşündüğümüzde Adventure türünün zalim dokusunu belki de yadırganacak ölçüde basitleştirdi (buna katılmıyorum ama böyle düşünenler olabilir). Ama The Walking Dead’in varlığı video oyun dünyasında gerçek derinlik arayan çok insana derman oldu, oluyor da. Bu oyun ile gerçek role playing’in ne demek olduğunu anlıyoruz artık.

The Walking Dead evreninde gerçekten yürümek

Öncelikle The Walking Dead (TWD): The Game, külliyatın neresinde duruyor, buna değinmek lazım. Çizgi roman ya da diziye çok aşina olmayanlar için belirtiyorum: Telltale Games’in The Walking Dead’i bir spin-off; yani asıl serinin evreninden yararlanarak yeni bir öykü anlatmayı hedefleyen, görece bağımsız bir iş.

ss-006

 

Oyun çizgi roman / dizi serisinin bazı karakterlerine cameo yapma fırsatı tanısa da aslında tamamen özgün ve farklı bir yolu izliyor. Burada izlenen politika mühim bir hareket aslında; film / çizgi roman lisanslarının vasat projelerde sadece kozmetiği zenginleştirmeye yaradığını düşünürsek Telltale’in elini taşın altına koyup TWD evreninde kendine yaşam alanı yaratma çabası cesur ve takdir edilesi bir hareket.

Tabii şunu da belirtmek gerek, Telltale Games’in bu özerk çabası her şartta kabul edebileceğim bir tutum değil. Zira Robert Kirkman’ın on senelik emeğinin bilinçsizce sömürülmesi de bir ihtimaldi, neyse ki böyle bir şey olmadı.

Pek bilen var mıdır bilmiyorum ama Kirkman’ın kafasındaki TWD dünyası, ilk haliyle daha farklı bir yapıya sahipti. Zombi istilası pek tabii olmazsa olmazdı, ama Kirkman felaket sonrası dünyayı aslında “ortaçağın yeniden doğuşu” olarak kurgulamayı planlıyordu. Zombi istilasında modern lordların, kralların oluşmaya başladığı bir atmosferden bahsediyorum.

walkdeaddinner

 

Çizgi romanı takip edenler Kirkman’ın ilk fantezisine yavaş da olsa yaklaştığını fark etmişlerdir, nitekim bu yavaşlığın Kirkman’ın bilinçli tercihi olduğunu sanmıyorum (Kimse başlangıçta bir çizgi roman serisinin düzenli bir şekilde on seneden fazla yayınlanabileceğine garanti gözüyle bakamaz). İlk sayılardaki dramatik olayları sonrasına kıyasla çok daha aceleyle başlayıp bitmesi ve yedinci sayıdan itibaren TWD’yi çizme görevini Charlie Adlard’ın devralması projenin üretim sürecinde rota değiştirdiğini gösteren ipuçları. (Takip etmeyenler için:  Charlie Adlard’ın çizimleri çok daha karanlık ve depresifken, önceki çizer Tony Moore daha “cartoon”esk, realizmden bazen ödünler veren bir stile sahiptir).

Çünkü zombi istilası, travmatik bir şeydir…

 

Çizgi roman olarak bugün TWD, karakterilerine büyük ve çok gerçekçi travmalar yaşatmış (ancak bir travma pornografisi olmaktan kaçınmış) gücünü de buradan kazanan bir iş. Telltale Games’in cephesinden TWD ise ilk sezonu incelediğimizde bu şablonu iyi takip eden bir yapım oldu.

Çok ciddi depresyonlar kendini gösterdi ancak oyunun felaketin ilk aylarında geçmesi, ister istemez çizgi roman serisinin karakterlere uyguladığı duygusal ve fiziksel tahribatla eş ölçüde olmadı. Yanlış anlaşılmasın, pek çok ölümden ötürü hepimiz “lanet olsun böyle hayat” dedik, ancak gerçekleşen olayların uzun vadeli etkilerini görme şansımız yoktu. İkinci sezonun başlamasıyla artık bu şansa sahibiz.

walking-dead-season-2

İkinci sezonun bir temel özelliği ilk hikayeden on altı ay sonrasında geçmesi, bir diğeri ise protagonistin artık Clementine olması. Bu beklenen ama işleri çok da zorlaştıran bir durum.  On altı aylık fark bize şu ipuçlarını veriyor: Artık kalplerde halen umut ışığının olduğu bir dönemde değil, herkesin eski hayatlara set çektiği bir dönemdeyiz.

Bir diğer önemli öğe de gerçek tehlikenin zombilerden değil diğer hayatta kalanlardan geldiğinin artık herkesin farkında olması. Bu sebeple ikinci sezonda (zorunlu bazı aksiyon anları dışında) daha az zombi odaklı sahne, daha çok ilişkiler üzerinden gelişen gerilim yaşamamız olası. İlk bölüm “All That Remains” bu formülün izlendiği bir The Walking Dead sezonunun sinyallerini fazlasıyla verdi.

Oh my darling, Clementine…

On altı aylık zaman atlamasının bize kontrolü daha inandırıcı bir Clementine sunduğu kesin (Artık sekiz değil on yaşındayız. “On yaşında olmak da yetmez bu cehennemde hayatta kalmak için” demeyin, sonuçta Clementine’den üç yaş büyük çocuklar Anime dünyasında evren kurtarıyor). Clementine’in yaşının büyümesi, onun yetişkinlerle olan ilişkilerini de daha gerçekçi kılıyor.

Çok daha önemli bir öğe ise bu olgunlaşmanın bize “güçlü kadın protagonist” fikrinin kapılarını açması. Artık ilk sezonda üzerine “damsel in distress” gölgesi ister istemez düşen Clementine’den net bir şekilde uaklaşıyoruz. Güçlü kadın karakter yolunda ilerlememiz ise beni bir miktar ürkütmüyor değil. Zira The Walking Dead evreninde karakter gelişimi, sadece duygusal değil fiziksel travmaları da beraberinde getirmesiyle öne çıkan bir süreç (SPOILER: Rick’in kolunun kesilmesini ve oğlu Carl’ın yüzünden vurulmasını hatırlayın).

twd-s2e1-2

 

Kirkman’ın evreninde masum bir çocuk olmanın sizi güvende tuttuğu bir otosansür bulunmamakta ve Telltale Games’in bu otosansürsüzlüğe ne kadar sadık olacağı merak konusu. Zaten ikinci sezonda masumiyetin artık koruyucu kalkanımız olmadığını ilk yarım saatte Köpek Sam ile yaşadıklarımız sayesinde acı bir şekilde tecrübe ettik.

Oyunun bu ilk bölümünde Telltale,  apokaliptik hikayelerde 1975 tarihli A Boy and His Dog filminden beri süregelen sıcak bir dostluk hikayesini resmen tokat etkisi yaratacak bir sertlikte yıkmayı başardı. Bunun yanında detaylarını bilmesek de muhtemel bir “düşük gebelik” hikayesini (Christa) de unutmamak lazım. Eğer bu hikaye tahminler doğrultusunda ilerlerse oyun tarihinde ilk kez bu temanın kullanılışına tanıklık edebiliriz. Biliyorum, bu yazdıklarım spekülasyondan ötesi değil, ama benim Telltale Games’in gözünün kara olduğu konusunda inancım tam.

Ölüm, Ölemeyenler ve arada kalan etik

Ve tabii seçimlerimiz… Bu konuda seri, iki sezonunun tamamında da tüm oyun dünyasına emsal teşkil ediyor. İlk sezondaki gibi aslında çizgisel yürüyen bir hikayede ilerlediğimiz aşikar, yani işin en sonunda tüm seçimlerin varacağı noktalar aynı kapıya çıkacak. Buna rağmen kendinizi oyunun doğasına teslim ederseniz TWD serisi ile oyun dünyasının ürettiği en kapsamlı etik simulasyonunu denemiş olacaksınız.

The Walking Dead sezonlarının Norveç’teki bir lisede öğrencilere farklı etik modelleri göstermek için eğitim materyali olarak kullanıldığını söylemeden geçmeyelim. Bu durum video oyun mecrasının kullanım alanları ve geleceği için çok mühim bir hamle ve devamı da şüphesiz olacak.

clementine-the-walking-dead

TWD: The Game serisi, doksanların ilk yarısında parlayıp ardından hiçliğe karışmış interaktif öykücülüğün yeniden doğuşu oldu. İkinci sezonunu da layıkıyla tamamlarsa, çok başarılı bir Coming of Age hikayesini de oyunculara sunmuş olacak. Potansiyelin çok yüksek olduğunu hepimiz görebiliyoruz ve iki senelik süreçte daha hayal kırıklığına uğramadık.

Ben ileride de beklentilerimizin karşılanacağına eminim. Sadece Telltale Games’in değil, daha pek çok yapımcının benzer çalışmalara girişmesi dileğiyle…

Author

Eskilerin dediği gibi: "You must gather your party before venturing forth"

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.