Çizgi romanların sanat eseri olmaktan ziyade, bir korku unsuru olduğu yıllar yaşadı dünya.  Bundan ülkemiz de elbette payını aldı. Çizgi romanların ilk güçlendiği ülke olan Amerika’da, 2. Dünya Savaşı sırasında ülkeye göç etmiş bir Alman psikiyatrist, bu korkudan belki yararlanan, belki de haklı bir tepki göstererek çizgi romanlara ilk savaşını açmıştı. Aynı bugün GTA ve türevleri diyebileceğimiz, suça dair içeriği olan eserlere eleştirel ve hatta yasaklayıcı yaklaşanlar olduğu gibi o zamanlar da bu eleştiriler aynı şekilde algılanıyordu.

ABD’deki dönem çizgi romanları gangster hikayelerine her şeyden çok yer vermekteydi. Batman’in o dönemlerde daha ön planda olan diğer lakabının “The Greatest Detective” (En Muhteşem Detektif) olduğu düşünülürse dönem ruhu biraz daha iyi anlaşılabilir. Söz konusu psikyatristimiz Wertham, çizgi romanların kontrol altına alınması gerektiğini savunurken şu gerekçeleri sunmuştu:

“Çizgi romanlar, erkek karakterleri ve aralarındaki ilişkileri değerlendirirken, eş cinselliği; süper kahraman fikriyle faşizmi; senaryolarda kadınları metalaştırırken de istismarı överler”

Wertham bu iddialarda bulunurken talebi içeriğin denetlenmesi iken, devlet kurumları bunu içeriğe direk müdahale ederek ya da katı sansür politikaları uygulayarak çözmeye çalışmıştı.

supermen-super-seri-cilt-51-cizgi-roman-mb32237_2513861_r1

Mevcut yıllar düşünülünce tüm dünyada büyük bir korku hakimdi. Her kültür yabancı kültürlere karşı savunma güdüsüyle hareket etmekteydi. Wertham yazıları sonraları Türkiye’de dönemin ünlü dergilerinde yayınlanmış olsa da, yabancı çizgi romanlara karşı duyulan tepkinin ilk kaynağı Anti-Amerikancılık olmuştur. Yabancı çizgi romanlar yayınlanırken isimlerin eğreti şekilde Türkçeleştirilmesinden tutun da, aslında sarışın olan karakterlerin saç renklerinin siyahlaştırılmasına kadar pek çok yol denenmişti. Dönemin tek parti iktidarının her şeye olduğu bu konulara da aşırı korumacı ve gerçek üstü korkularla yaklaşmış olduğunu fark etmek için tarihçi olmaya gerek yok.

Türkiye’de yetenekli çizer yoksunluğu nedeniyle uzun süre kaliteli çizgi roman üretilemedi. Çizerlerin mevcudiyetinde ise romanların konuları milliyetçiliğin ve erkek karakterlerin ön planda olduğu Tarkan ve Karaoğlan gibi karakterlerin kahramanlıklarından oluştu. Karaoğlan ideal bir CHP’li ulusalcı ideal genç iken, Tarkan da İslam’dan daha uzaklaşmış yapıda Türklük ifadeleri içermekteydi. Abdülcanbaz ise ilk dönemlerinde bıçkın bir maceracı öyküsü iken, sonraki yıllarda katı ulusalcılığın ve siyasi korkuların etkisiyle vatan savunucusu bir karaktere dönüşmüştü. Sanat eserleri siyasetin gölgesinde toplum mühendisliğine araç olmuştu.

Bu romanlardan çok önce tek parti iktidarının çizgi romanlara dair yaklaşımına dair bir iki alıntı yapıp yazıyı bitiriyorum.

“(…) çocuklarımızı Tarzan’ın elinden, gangsterin kucağından ham kuvetin terbiyesinden ne zaman kurtarmaya çalışacağız? Sinirleri kovboy halatına, beyinleri Tarzan kafasına, duyguları gangster yumruğuna benzedikten sonra mı ?” (Aile, İlkbahar, 1949)”

“(…) bu mecmualar yabancı magazinlerden devşirilmiş, Türk yavrularını kozmopolitleştirerek, ahlaki tealakkilerini sarsacak, milli terbiyemize aykırı fikirler aşılayabilecek evsafta hazırlanmış kıymetsiz neşriyattır” (Parla, 1954; 2)”

Bir yerde de görünen o ki, küreselleşme her şekilde galip gelmiştir.

Author

Üniversite terk, gerilla tüccar, tercüman, çevirmen ,şevkat adamı ,yazar ,araştırmacı ,model painter.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.