200.000 yıl geçmiş ve şekilden şekile girmiş. Temel aşamada üreme şansını garantiye almak için belirli edinimlerine özen göstermiş, gerekirse dişilerini zorla edinmiş, -sabah olmuş, akşam olmuş- insan olmuş. Avcı toplayıcı ilişkisinden uzaklaştıkça edinimlerinin yönelimi ve şekli değişmiş. Kontrol saplantısı hiç bitmemiş insanın.

Didaktik ve klişe bir giriş ardından bu konuyu depresyon hastalığının toplumdaki yayılma nedenlerine bağlayıp, türevleyerek yazmak güzel bir parmak cimnastiği olabilir. Fakat öyle ki pusula Geekyapar yönüne dönünce ben de ruhumu tornavida gibi oyan, ve bilimum civatamı yalama eden bir konuya en huylanan yerinden parmak basmayı kendime iş edindim şimdilik.

ballin

Dev gibi deliler gibi oyun oynarken ve bu artık kendini ifade etme yöntemi haline gelmiş mevcut dönem “dilini” kullanırken, MMORPG oyuncusunun güdüleri çok ilgimi cezbediyor. Kafamda biz bunu niye oynuyoruzun ötesinde, bu tarz oyunlarda artık neden tatminiyet bulamadığımız, tatminiyeti istikrarlı şekilde devam eden göbeği cips kırıntısı dolu kardeşlerimizin bahtiyarlığı ve bir oyunda binlerce yıllık insan düşününün oyuncağı olmuş hayatın anlamını arayan arkadaşların sorgulanabilir durumları var.

MMORPG Türü Kendi Kuyruğunu Neden Yiyor?

“MMORPG türü öldü ölüyor, ölmedi hortladı, yok hortlamadı, hortum ters geldi” derken, şu gerçeği görüyoruz:

“Toplu rekabeti ve birlikte mücadeleyi veya ortak tecrübe edinmeyi hedefleyen MMORPG’ler, artık tüketim açlığımıza yenilmiş durumda”

‘Sana bir dolar vereyim bana her şeyi hemen şimdi ver ve sonsuza kadar yetsin’ fikriyatı, MMORPG piyasasındaki oyuncu tatminine dönük şirketler arası rekabette iyice çamura yatma ya da yaşamak adına yırtınma seansları açmış durumda. Ultima Online’ın esnekliğinde olmasa da çağa irice damgasını vurmuş, Everquest esintili bir oyun olan World Of Warcraft’ın profesyonelce yaratılmış içeriği ve ince düşünülmüş oyun sonu devamlılığı stratejisi, belli ki artık taklit edilerek de ekmek kapısı olma fırsatını vermiyor kimseye. Binbir heyecanla başlayan her yeni oyun aslında öncülerinden hiçbir eksik içermese de bir klon, bir hırsızlık abidesi olarak aşağılanmaya gidecek şekilde muamele görmeye başladı. Kalabalığa tutunamayan oyunlar Uzak Doğu usülü market dinamikleriyle kendini ayakta tutarak ya da tutamayarak (ve tepetaklak olarak) , ya da hibrid dediğimiz ödeme metodlarıyla oyuncuların bedava da olsa genel oyun sürelerini arttırarak, hisse sahiplerine grafikler üstünde bir kendini toparlamışlık izlenimi bırakmak adına iş yürütmeye başladı.

Peki, Başarısız WoW Klonlarının Tıknaz Gençlerimize Katkısı Nedir?

“Abi o oyun patlamadı mı?” diyerek müstehzi bir gülüşle bin atlı akınlarına dönen tıknaz ve balık etli oyuncu kardeşlerimiz, oyunların başarıları üstünden kendi karar verme mekanizmalarını ne zaman övmeye başladı peki?

Aniden saldırırmış gibi kurduğum bu cümle işte MMORPG kuşağının adrenalin, endorfin ve seratonin ve  hatta kararında dopamin sefahatlerinde geçirdiği ömrünün acı bir tablosu şu an.

Artık seçtiğimiz oyunlar bir giyim markasının yarışındaki banallıkta değilmiş gibi gözükse de, yarıştırdığımız şeyler markadan ziyade ‘başarılı kararı veren topluluktan olmak ya da olmamak’ yarışına döndü.

“o da bizim bir kardeşimiz…”

Oyun teorisinin yaratıcısı (ya da belki sadece ilk ifade edeni) Huizinga diyor ki: “Oyun kavramı kültür kavramından daha eski ve hatta onun temelidir. Oyun gönüllü olmalıdır. Oyunda kurallar bozulmamalıdır. Kuralların bozulması dahilinde çatışma kaçınılmazdır. Oyunlarda sonuca dair belirsizlik gerilimi doğurur ve hırsa neden olur. Olaya iştirak edenler arasında bağ kurulur ve ilkel toplumun klan bağları kurulur.”

Oyunlarımız ve onlara dair verdiğimiz kararlar, oyun içi yargılarımız ve rekabetlerimizdeki sertlikler, kimisince “fanboy de geç” şeklinde algılanan ama aslında kökü çok derine uzanan bir aidiyet ve klan yapılanmasının sonucu olarak ortaya çıkmış durumdadır. “Hiçbir fikir yeni değildir, hiçbir olay ilk kez olmamıştır” felsefi deyişince, tabiatını bilmeyen insanoğlunun en önemsiz saydığı duygu ve hareketlerinin, çoktan temelini almış içgüdülerimizin bir uzantısı olduğu gerçeği karşımıza çıkıyor. Jack London’ın “Adem’den Önce” eserinde kollektif bilinçaltı üzerine çok naifçe ve güzelce kaleme aldığı düş mirası sizce şu an sadece kimlik değiştirerek mi karşımıza çıkıyor? Yoksa görevi aldıktan sonra damsel in distress‘lerin kurtuluşu için canhışar bir şekilde atlamamız da ürememizi garanti altına almak isteyen fırsatçı atalarımızın eseri mi? Bize ne oluyor?

İçgüdülerimizin kontrolü ve denetimi, en zararsız şekilde ele alınarak testosteron düğümleriyle yaşama devamımızı sağlanıyor diyebilirim sanırım bunca felsefe sorusundan sonra. Felsefe soru sorar, cevaplar adlarımız ve antlarımızca çoğalır. Kesin olan tek şey , ilkel güdülerimizden taktığımız kravatlarla uzaklaşmamış olduğumuzdur.

Peki “10 gold plx” diyen arkadaşları ne yapacağız? Onu da sonraki yazılarda MMORPG’lerde oyuncu davranışları adı altında kendimce ele almaya çalışacağım. Esenlik olsun, can olsun, bol bol et olsun.

lolvsdota

Author

Üniversite terk, gerilla tüccar, tercüman, çevirmen ,şevkat adamı ,yazar ,araştırmacı ,model painter.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.