Geçtiğimiz gün Zorlu PSM Turkcell Platinium Sahne’de ilk gösterimini gerçekleştiren Şehirde Kimse Yokken‘i seyrettik. Salonun isminden de anlaşılacağı üzere, salona girer girmez, prodüksiyon imkânlarının güçlü kucaklayışını hissediyoruz. Perdesi açık, kalan üç duvarı LED perdelerle kaplı loş bir sahne karşılıyor bizi. Siyah perdeye takılı yüzlerce LED, yıldızlı bir geceyi andırıyor ve ortalarında detayları seçilemeyen bir platformun üzerine kurulu dekorun silueti, belli belirsiz seçilebiliyor. Uzayın içinde bir alan yaratılmış diye düşünüyoruz, sahnenin içinde bir uzay, uzayın içinde de tek bir oyun alanı varmışçasına bir beklenti doğuyor. Heyecanlanıyoruz.

Oyun başlıyor. Anlatıcı, kenardan platformun önündeki alana bir giriş yaparak, bize önerilen alanları biraz yıkıp kafamızı karıştırıyor. Açıkçası çok heyecan uyandırıcı bir dekorun, bu şekilde klasik bir sahne alışla bulandırıldığını düşünüyoruz. Sadece o alana girişi değil ama o alana giriş şeklindeki gündelik beden de yabancılaştırıyor bizi bir an için. Ama bu rahatsızlık fazla sürmüyor çünkü Elif Ürse güçlü sahne varlığıyla dikkatimizi anında yakalıyor ve anında dalıveriyoruz anlatının içine.

Oyunun yazarı Ahmet Sami Özbudak, anlayışımızın önerdiği kadarıyla, iki ayrı dil kullanıyor oyunda: Bir tanesi şairane, kimi zaman ağdalı ama başarıyla derin manalı; diğeriyse basit, anlaşılır ve çok akıcı. Böylesi bir ikili anlatımı anında benimsiyor ve sevgiyle kabul ediyoruz.

Anlatıcı’nın girişinden sonra platform aydınlanıyor ve bizler Tophane’de bir berber dükkanında buluyoruz kendimizi. Nurullah ve Rukiye’nin ilk sahneleri başlıyor. Ali Seçkiner’e anında ikna oluyoruz. Elçin Sangu’nun oyuna başlarken taşıdığı ve aktarmayı isabetle başardığı duygu bize sorunsuzca geçiyor. Ne var ki Sangu’nun şivesinde bir gariplik var diye düşünüyoruz; tekniğe kapılıp mânâdan olmamak için zihnimizin ardına atıyoruz bu itirazı.

Berber dükkanı güvenli hissettiriyor, sıcak hissettiriyor. Işık tasarımı ve dekor, kendilerinin varlığını hissettirmeyecek kadar başarıyla var oldukları için geçebiliyor bu hisler bize, emeği geçen herkesi o an gıyabında tebrik ediyoruz. Oyunun geri kalanını hikâyeyi bozmamak için anlatmıyoruz ama sonraki dakikalar boyunca ritmini kaybetmeden, duyguları samimice aktararak ve bizi genel olarak memnun bırakarak ilerleyen bir performans izlediğimizi bilmenizi istiyoruz.

Kerem Arslanoğlu oyuna ilk sahnenin ortasında giriyor ve karakterini çok seviyoruz. Olmayışları, olduramayışları çok tanıdık geliyor, belki birçokları için bir komedi unsuru olarak görülebilecek ve sık sık kahkahalar atan karakterinin yaşadığı derin hüznü şefkatle kucaklıyoruz. Ne var ki Nurullah kadar doğal hissettirmeyişini yadsıyamıyoruz; bunda karakterin doğallıktan biraz daha uzak yazılmış olmasının payı var. Bu yüzden Arslanoğlu’nun oynadıkça daha da pişeceğine inandığımız performansını birkaç ay sonra yeniden görmek istiyoruz.

Oyuna ortasından sonra dâhil olan Ersin Arıcı’yı yetkin ve inandırıcı buluyoruz. Oynadığı karakteri tanıyoruz çünkü. Onu tanıyor ve o kadar da sevmiyoruz. Arıcı, bu konuda Arslanoğlu’ndan daha şanslı olsa da üzerine düşeni eksiksize yakın yaptığını düşünmememiz için bir sebep yok.

Oyundan bazı sözler aklımızda kalıyor ki son derece sübjektif kalıntılar bunlar, eminiz ki herkese başka hoş sedalar bırakacak kadar zengin bir metin var ortada. Mesela hafızamızda kaldığı kadarıyla:

Hep beraber bakınca görmeyenler…

Annemi anlaman için annem olman lazım.

Erkekler, kadınlara tam dokunamıyorsunuz o yüzden öfkelisiniz.

İnsan kendini adam bilirken öyle olmadığını anlar ya, o zamansa iş işten geçmiştir.

Seni görünce hikâye başladı bende.

Bunlar gibi etkileyici sözler, özenle düşünülüp yazılmış binlerce kelime dizisinden ilk akılda kalanlar oluyor. Nurullah’la Soner’in bir sahnesi var; yalnız başlarına, en çok onu seviyoruz, en pişmiş sahne oymuş gibi geliyor.

Genel anlamda oyun güzel akıyor, gittikçe ısınacak olan performansların, zamanla çok daha fazla gelişeceğini öngörebiliyoruz. İlişki ve oyun ritmi fazlasıyla ümit vadediyor.

Oyunun içinde var olan bir şaşırtmaca mevcut bu arada, tatlı bir farkına varış yaşamamızı sağlıyor. Önce bir an neden bu şaşırtmacaya başvurulduğunu düşünüyoruz ama sonra şöyle bir düşünce geliyor aklımıza ve bize bunu düşündürdüğü için yazarı bir kez daha tebrik ediyoruz:

Aslında akıllı kadınlarımıza deli, cinli damgası vuran ve onları hep boyunduruk altında tutmak isteyen ezeli bir kültür canavarıyla mücadele hâlindeyiz. Biz ölüyoruz da canavar bir türlü ölemiyor.

Eleştirilerimizi, böylesi bir oyunu çıkararak zaten sevgimizi ve ilgimizi kazanmış olan, ellerinden öptüğümüz Lerzan Pamir’e üç soru sorarak bitirmek istiyoruz:

  1. Anlatıcı için daha anlamlı bir konumlandırma düşünülebilir miydi? Sahneye nereden, neden girdiği, oyun alanını neden ve ne şekilde işgal ettiğine dair karmaşayı siz de hissediyor musunuz yoksa bizim anlamadığımız bir fikir mi var?
  2. Rukiye’nin şivesi neden varla yok arasında? Soner konuştuğunda burnumuza gelen o tezek ve sigara kokusu, neden Rukiye konuşurken bir anda parfüm kokuyor?
  3. Son sahnenin ritmi ve tansiyonunu daha iyi yapılandırmak sizce de mümkün mü? Özellikle Nurullah çok fazla boşta kalmıyor mu ve koreografiye bir kez daha göz gezdirilebilir mi?

Gerçek bir eleştiri yazısının, kırıp dökmeden, üreticiler tarafından okunmayı umarak onlara yapıcı eleştiriler getirmesinin, bir sorumluluk olduğunu düşünüyoruz çünkü oturduğumuz koltuklara davet edildik ve bizlere aslında çok mahrem bir şeyi, uzun zamandır çalışılan bir performansın ilk seyircili temsilini görmemiz için güvenildi. Umarız emanete hıyanet etmeden ve yine de kendi vicdanımız ve fikrimizi kaybetmeden aktarabilmişizdir intibalarımızı.

Tiyatronun bir endüstri olması Türkiye için bir hayal, kimilerine göre bir kâbus hatta; belki bir gün bunu da tartışırız ama hayalini gerçekleştiren, bizden olan insanları sahnede görmek göz yaşartıcı ve gurur vericiydi.

Çok yaşasın Tiyatro!

Çok yaşasın yerli metinler!

Author

Yönetmen. Amatör tiyatrocu. D&D sever. Kedi babası.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.