Anasır-ı Erbaadan olan toprak ve sudan, kelimelerin üzerine tıklayarak okuyabileceğiniz önceki yazılarımızda bahsetmiştik. Toprakta “Toprağınız bol olsun”, suda “Boşuna mı suyunu çıkarıyoruz” demiştik. Aynı mantıkla düşündüğümüzde bu yazıda “Havan batsın” dememiz gerekirdi ama böyle bir ortamda bu küfürden beter olacağı için “Havanı sevsinler” diyoruz.

Tüm canlılar için hayati öneme sahip bir unsur olan hava, yaşamımızın birçok alanında etkilidir. Havanın nefes olarak yaşamımızın temel maddesi olduğunu bir kenara bırakırsak ruhi durumlarımız ve günlük yaşamdaki etkileri bile onu bizim için vazgeçilmez yapmak için yeterlidir. Haber bültenlerinin sonuna iliştirilen hava durumu aslında bizim mecburi eylemler dışında, günlük hayattaki birçok etkinliğimizin belirleyicisidir. Hava güzelse gezmeye, pikniğe, denize gideriz. Hava güzelse kendimizi iyi hisseder, pozitif düşüncelere kapılırız. Bazen de bu güzelliğe kendimizi kaptırırız, bu durum bizi mahveder; aman dikkat! Ne diyordu şair;

“Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;

Beni bu güzel havalar mahvetti”

Orhan Veli

Hava bozuksa bizim de moralimiz bozulur, bizi de kasvet basar. Havaya göre ruh halimiz değişebildiği gibi bizim konumumuza göre de havayı algılayışımız değişir. Hava yağmurluysa, yanımızda sevgilimiz varsa romantik; ama yağış miktarı artarsa, evimiz bodrum/giriş kattaysa afet/felaket olabilir. Soğuk havalar yetimleri üşütürken yazdan şikayetçi olanları ferahlatır.

Ama her şey bir yana, aylardır havamız nasıl da değişti?

Kavramlar girdi hayatımıza pandemi, entübe, filyasyon, bulaş, salgın, solunum cihazı gibi. Ve bu kavramlar anlattı bize bir nefesin kıymetini. Hava, oksijen, nefes, soluk, solunum, sağlık… Bu kelimeler uzar gider; akla Kanuni Sultan Süleyman’ın beyti gelir:

“Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi”

Bildik

Hava almaya çıkmak, bir dolaşıp gelmek, açık havada gezmek aslında havadan sudan şeyler değilmiş. Bahçeleri yok edip apartmanları çoğaltmak, balkonları katarak odaları büyütmek, parkları bahçeleri azaltmak her zaman için doğru karar olmayabiliyormuş. Paranın, mevkinin, itibarın yetmediği, bakkala gidebilmenin değerli olduğu zamanlar varmış; ne kadar kıymetliymiş havadan sudan konuşmak için bir araya gelebilmek, canımız sıkılınca hava almaya çıkmak, leyleği havada görüp kendimizi yollara vurmak…

Dünyayı dolaşma hayalleri, açık havada yürüme özlemleriyle yer değiştirdi. Okulun tatil olmasını hayal edenler, okullar açılsa diye yakarmaya başladı. Sınavlarla ilgili en büyük kaygı sınavın zor olup olmayacağı değil, virüsün bulaşıp bulaşmayacağı oldu. Çocukları bilgisayarlardan uzak tutalım derken uzaktan eğitimle anaokulu eğitimi bile verilmeye başlandı. Sağlık çalışanlarıyla ilgili yıllardır çıkarılması istenen ama hep ötelenen kanunlar hızlıca çıkarıldı. Askere alınması gereken ertelendi, terhis olması gereken bekletildi. Sağlıkçının istifası yasaklandı, işe alımı kolaylaştırıldı. Kültürlerin insana verdiği değerdeki farklılıklar ortaya çıktı, kimi yaşlısını gözden çıkarırken kimi yaşlısına göz bebeği gibi baktı.

Anladık

Dünyanın aslında büyük değil küçük, hatta küçücük olduğunu, senin benim değil bizim önemli olduğumuzu, haritayla çizilen sınırların çok da önemi kalmadığını, büyüklüğün tek ölçütünün ekonomi olmadığını, benim canımın sana seninkinin ötekine emanet olduğunu. Onlarca korumayla gezen insanların gözle görülemeyen küçüklükte bir virüsten korunamadıklarını. Paranın değil sağlığın güç olduğunu. İşe, okula gitmemenin çok da matah bir şey olmadığını.

Değiştirdik

Önceliklerimiz değişti. Evde oturmak gezmekten daha önemli oldu. İletişimi söz ve yazıyla sınırlandırmak, yüzyüze gelmekten daha anlamlı hâle geldi. Tokalaşma, selamlaşma, kucaklaşma alışkanlıklarımızı değiştirdik. Siyasetin, haberlerin, sohbetlerin konusu değişti. Salgın neymiş, nasıl önlenirmiş, ilaç/aşı çalışmalarına yatırım yapmak, bilgiye kıymet vermek neden gerekliymiş konuştuk. Pijama, terlik, televizyon üçlemesi hayalimizi kısmen gerçekleştirirken dilimize temizlik, maske, mesafe üçlemesini doladık.

Öncelik hayat oldu. Yaşadık, bildik, anladık ve değiştirdik.

Peki ders çıkardık ? Cevaplarınızı, yorumlarda beklerim.

Yazan: Nagihan Çetin

Author

Dünyanın en ihtiyacı olduğu anda ortaya çıkarak çeşitli konularda fikirlerini belirten yazarlar. Bir konuk yazar asla geç yazmaz, erken de yazmaz. Onlar, tam yazmaları gereken zamanda yazarlar.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.