TDK’ye göre, kuşak kavramının toplumbilim terimi olarak anlamı şöyledir; yaklaşık olarak 25, 30 yıllık yaş kümelerini oluşturan bireyler öbeği. Benzer kelime: Nesil. Felsefe terimi olarak kuşağın anlamı ise şöyledir; aşağı yukarı aynı yıllarda doğmuş, aynı çağın koşullarını, dolayısıyla da birbirine benzer sıkıntıları, yazgıları yaşamış, benzer ödevlerle yükümlü olmuş kişilerin oluşturduğu topluluk.

Artık duymaya iyice aşina olduğumuz kuşak/nesil kavramı, içinde bulunduğumuz zamanda kendine giderek daha fazla yer buluyor. “Baby boomer”lar, “x”, “y”, “z” ve “alfa” kuşakları herkesin diline dolanmış durumda. En çok da Z kuşağı üzerine ahkam kesmek, zamane çocukları diye lafa başlamanın resmiyete dökülmüş versiyonu oldu. Seçim kampanyasındaki politikacılardan ders veren hocalara, işe alım yapan işverenlerden aile büyüklerine kadar herkesin gün içinde bol bol kullandığı bir kavramdan bahsediyoruz. Bu yazı, nesil/kuşak teorisini irdeleyip akademik olarak eleştirecek yeterliliğe sahip değildir, onun yerine burada bu kuşak konusunun “sizin jenerasyon” adı altında kullanımının yarattığı sorunlar ve yersiz kullanımı konu edinilmiştir.

Başlangıç olarak, bu kullanımın kaynağı William Strauss ve Neil Howe tarafından ortaya atılan ve “Strauss-Howe nesil teorisi” olarak akademide kendine yer edinen bir terim olarak görünüyor. Bu iki Amerikalı yazar, neredeyse bir insan yaşamı kadar olan bir süreç aralığında doğan insanların, bir öncekilerden farklı kuşağa dâhil olduğunu savunuyor. Örnek olarak İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda doğan insanlara “baby boomers” deniyor çünkü dünya genelinde nüfus azaldığı için devlet politikaları nüfus artımı üzerine kuruluyor. X kuşağı bunların çocuklarını, Y kuşağı da X kuşağının çocuklarını temsil ediyor denilebilir. Z kuşağı ise Y’den sonra geliyor. İnternette tarihçesi veya akademik çerçevesi hakkında pek Türkçe kaynak bulunmayan bu konu yabancı kaynaklarda, ilk ortaya atıldığından beri akademik çevrelerce sürekli tartışmaya açık kalmış, kabul edilebilirliği sorgulanmış bir konu.

Türkçede teoriyi doğrudan kabul edip çıkarımlarını bunun üzerine yapanlar dışında pek akademik kaynak olmasa da bu ön kabulün sosyal alanlardaki yansımaları birçok şekilde, toplumda kendine yer buluyor. Kimileri umutla, kimileri huzursuzlukla Z kuşağından dem vuruyor. Bu kavramın bu kadar ele alınması, kavramın içini boşaltıyor ve bireyselliği görmezden gelen tanımlamalara dönüşüyor. Örneğin; eğitim sürecinde derslerin içeriğini veya biçimselliğini sorgulayan –bunu da merak içinde yapan- gençlere, otoriteye saygı duymayan bir nesil oldukları söyleniyor. Bu gençler okulu bitirip aldıkları eğitimin karşılığı olarak bir meslek sahibi olmaya başladıklarında ise yakalamak istedikleri hayat standartları için önlerinde uzanan seçenekleri değerlendirmeye kalkıyor ve onlara sabırsız bir kuşak oldukları, iş hayatında sadakatsiz oldukları söyleniyor. Alacakları ücreti sorduklarında; “Biz zamanında gün boyu çalışırdık ve paradan hiç bahsetmezdik, sizin nesil sabırsız olduğu için çabucak bir yerlere ulaşmak istiyor”, deniyor.

Burada gözden kaçan bir durum var ki yaş farkı göz önüne alındığında bu neslin öncesi (anne-babaları diyebiliriz) memur veya işçi olarak, dişinden tırnağından arttırdıkları paralarla ev ve araba sahibi olabilirken şu anki ekonomik duruma bakarak şimdi memur veya işçi olanların, araba ve eve sahip olma ihtimali uzak bir hayalden ibaret. Genç yaşta olan birine bir şeyi beğenmediğinde veya bir şeye karşı çıktığında hemen şımarık etiketi yapıştırılıyor. Aldıkları eğitim ve bilgi birikimiyle kendilerine bir yaşam standardı çizmeye çalıştığında ise bu gençlere iş dünyasında, ‘biz çektik siz de çekeceksiniz’ muamelesi yapılıyor. Kaldı ki bu muameleyi yapanlar, ‘biz çektik siz çekmeyin’ söylemini de her zaman kullanan insanlar. Buradan, neredeyse eskilerin yenileri kıskandığı sonucu çıkıyor.

Dünya genelinde toplumsal etkiler bırakmış bir olayın herhangi bir dünya vatandaşı üzerinde de etki bırakabileceği kabul edilebilir bir gerçek ancak hangi noktadan sonra sözü kesmenin gerektiği ucu kaçan bir nokta. 1995’te internetin ve kişisel bilgisayarların dünya çapında hızla yayılmaya başlaması bir gerçek, bunun sonucunda da internet ve bilgisayara sahip olan insanların birbiriyle iletişime geçmesi ve bilgiyle etkileşime geçmesi de gittikçe kolaylaşan bir durum. Z kuşağı şeklinde bir isimlendirmeyi kabul edip, üzerine söz söylemeye başladığımızda bu çıkarımdan sonra ne kadar ileri gidebileceği bir sorun.

2000’den sonra doğanlar “İnternetin ve teknolojinin içine doğdular, demek ki sabırsızlar” veya “Sosyal medyanın içine doğdular, demek ki onlar sosyal medyaya bağımlılar”, demek durumu bağlamdan koparan bir genelleme yapmak anlamına geliyor. Şu an Facebook kullanıcılarına baktığımızda geneli, çoluk çocuk sahibi ve orta yaşa gelmiş insanlar. Kendi çekirdek ailesinde sosyal medyayı kullanmayan öğrenci olup da anne ve babası Instagram’da sürekli paylaşım yapan insanlar mevcut. Twitter, siyasetçiler tarafından ve topluma söyleyecek sözü olduğunu düşünen birçok orta yaşlı insan tarafından kullanılıyor.

Burada kullanım sıklığı, hâlihazırdaki kullanıcı tayfanın yaşıyla mı ölçülüyor yoksa kullanıcı dağılımı o “zamanın ruhu” denilen kavrama ayak uydurmayla mı ilgili? 2000 ve sonrası doğumlular sabırsızdır çünkü teknolojinin içine doğdular söylemi, ölçmesi pek mümkün olmayan bir hipotez. Kim sabırlı kim sabırsız herkese sorulup, hepsinin değerlendirilmesi söz konusu değil. Kaldı ki sabırsız olan, şu an bu söylemlere sahip olan insanlardan yaşı küçük olanlar mı yoksa yaşı küçük olanlara bu her zaman denir miydi, bu da tartışılır. Şu anda 50 yaşında olan bir bireyin hafızasını yokladığında 20 yaşındayken sabırsız olduğunu hatırlaması, çok zor bir ihtimal değil. Yine de insanların önceki dönemlere göre giderek sabırsız bir karaktere büründüğünü kabul etsek bile bunun sebebi, şimdi 20 yaşında olmaları mı yoksa gerçekten zamanı algılama biçimimizin hızlanması mı, bunun cevabını vermek de zor.

Şimdi X kuşağı olarak isimlendirilen insanlar liseden mezun olduklarında kolaylıkla iş bulabilirken, Z kuşağı olarak isimlendirilenler yüksek lisans yaptıktan sonra birkaç kursa katılıp, kendini biraz daha geliştirmek zorunda hissediyor. Tekrar ediyorum, bu insanlar şu an 20 yaşında oldukları için bunu düşünmüyorlar; şimdiki zamanın koşulları, hangi nesilden olursa olsun, birisi bir işe girmek istediğinde onları bu kurallara göre oynamak zorunda bırakıyor.

Z kuşağı hakkında sorgulanmaya açık diğer bir argüman, asosyal olmaları. “Gençler internetten, tablet ve telefonlardan başını kaldırmadıkları için asosyaldir”, deniyor. Mahallede top oynama kültürünün kaybolması, çocukların evlere kapanması gibi örnekler veriliyor. Evde, teknolojik aletinin başındaki insanın, diğerleriyle etkileşimde olmaması için bir sebep yok. Birtakım telefon uygulamalarıyla insanlar sürekli birbirine mesaj iletiyor, ilgilerini çeken konuları veya önlerine çıkan görselleri karşı tarafla paylaşıyor. Mahallede top oynamaya çıkmayan çocuklar da online olarak teknolojik aletleri başında, birbirleriyle oyun oynamaya devam ediyor.

Apolitik olma durumu, Z kuşağı için sürekli yinelenen çıkarımlardan biri. Politik olma eğiliminin neyle ölçüldüğüne dair veriye rastlamak çok mümkün değil. Sosyal haklar konusunda çıkarılan sesler veya Türkiye için ülke gündemi olan şeyler sürekli gençlerin de gündemine oturuyor. Politik olmak için “izm”lerin izinde gitmeye gerek yok. Yanlış anlaşılmamak için şunu eklemekte fayda var; sosyal konulardaki duyarlılığın sebebi de kuşaklar bağlamından uzak. Yukarda belirtildiği gibi internet ve teknoloji giderek yaygınlaşmış ve insanlar arasındaki etkileşim artmış durumda. Herhangi bir yerde çıkan devasa orman yangınları ya da herhangi bir konuda meydana gelen sosyal adaletsizlikler sadece bir kuşağın değil; genci yaşlısı, herkesin ilgisine mazhar olan olaylara dönüşüyor.

Bütün bunlar bir kenara bırakıldığında son bir sorun daha kalıyor, o da bu kavramların dünya çapındaki kapsamı: Türkiye’de bile Z kuşağının hangi yıllar arasında doğduğuna karar verilememiş durumda. Kimi kaynaklar Amerika’dakiyle eş olarak 1995’i baz alırken kimileri de 2000 sonrası doğanları baz alıyor, bunu da Milenyum Çağı olarak isimlendirilen başka bir kavrama bağlıyor. Amerika’da 95’te internetin dalga dalga yayılmasıyla bunun Türkiye’de karşılık bulması arasında bir zaman farkı var. Bütün dünya için de bu süre değişiklik gösteriyor. Avrupa ile Afrika arasında bir kıyas yapıldığında kime Z kuşağı denilebileceği, pek de malum olamıyor.

Nesil teorisi veya kuşak çalışmaları -adına ne dersek diyelim- kendi içinde bir netliğe kavuşmamışken ülkemizde “büyüklerimiz” tarafından, önlerindeki gençliğe bakarak onların bireyselliğini yok sayıp da gençleri tek-tipleştirme aracı olarak kullanılmakta. Bazı doğru varsayımlar üzerine eklenen sübjektif analizlerle gençler veya z kuşağı, nesne hâline gelmekte. Bu durumda bu yargılara sahip insanlara söylenebilecek bir tek söz var: Bırakınız bu Z kuşağını, bildikleri gibi yapsınlar.

Yazan: Mert Kaynar


Nesil Çatışması
Nesilden Nesile, Neyi Nasıl Aktarıyoruz?
Nesillerin Geleneğini Karıştıran Alet: Telefon

Author

Geekyapar okurları Yazı Çağrısı altında toplaşıyor, belirlenen konularda kalem coşturuyor. Sen de parçası olmak istiyorsan, duyuruları takip et!

7 Comments

  1. Ömer Faruk Diken Reply

    Yazarın bu konu dahilinde yakındığı yargılar, büyük bir ihtimalle benim gibi çoğu gencin de işittiği sözlerdir. Zaman zaman kendi kendime bile acaba ben mi şımarık davranıyorum diye düşündüğüm çoktur, benzer düşünceler içinde debelenen birilerinin varlığı sebebiyle az da olsa rahatladım. Ellerinize sağlık.

    • Musa Melih Demirbaşcı Reply

      Birkaç gün önce 60’larındaki birinin 30 yaşındaki bir kişiye Z kuşağı dediğini duydum maalesef bizzat 🙂 Türkiye’de zaman zaman birtakım kavramlar böyle popülerleşiyor (küreselleşme vs.) ama toplumun genelinin ne olduğu konusunda bir fikri yok. O yüzden ayakları yere basan bir yazı, özellikle belli bir yaş üstü okusa güzel olurdu. Yayında ve yapımda emeği geçenlere teşekkürler 🙂

  2. Sırf yaşı dolayısıyla ve yaşadığı dönemin koşullarını göz önüne almadan “Z kuşağı işte” tarzı tepkiler vermesi bu “Z kuşağı” dışındaki kuşak insanlarının çok saçma.

    • Z Kuşağı üzerinden ahkam kesenlere haddini bildiren bir yazı olmuş. Bu açıdan okuması keyifliydi. Kuşaklar arasında çizilen sınırlar ne kadar gerçekçi ve doğru bunu sorgulatıyor ayrıca. Sadece yazının akademik jargona sahip olan kısımları beni sıktı, samimi olan kısımlarını daha çok beğendim. Naçizane eleştirim budur. Elinize sağlık.

  3. Yüksel Enes Altınok Reply

    Bilimsel anlamda güvenirliği şüpheli bu kuşak sınıflandırmalarına gençlerin meze olması ve yerli yersiz kullanımına değinen bir yazı olmuş. Tespitlerinin çoğuna katılsam da çocukların ve/veya gençlerin elektronik ortamdaki etkileşimlerinin organik etkileşim ile bir tutulmaması gerektiğini düşünmekteyim. Zira bu da zaten kuşağa indirgenmemeli. Bu bağlamda yazarla aynı kulvardayız fakat ayrıldığımız yön her ne kadar yeni medya, sosyal medyanın hayatımızı kolaylaştırdığı ve zaman-mekandan bağımsız bir şekilde etkileşim imkanı sunsa da organik iletişim becerilerini körelttiği aşikar. Yine de katılmadığım tek yer olsa da kuşaklarla ilgili tespitlerin hepsine katıldığım, öz bilinçli ve akıcı dile sahip bir yazı. Kutlarım

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.