Tek sezonda gönül çelen ya da tek sezonla illallah ettiren diziler şeklinde bir liste çıkarmanızı istesek, burada neleri sayabilirdiniz? Muhtemelen her birinizin gönlünden kopan çok farklı isimler olacaktır, zira fazlasıyla “tek sezonda yayın hayatına veda etmiş” türde dizi var geçmişten günümüze. Kimisi övgüyü hak ederken kimisi de sonuna kadar gömülmek için yaratılmış gibi. Birine “BİR SEZON DAHA LÜTFEN!” diye yapımcılarını sarsma dürtüsüyle yaklaşırken, diğerine “Harcanan paraya yazık be, valla.” şeklinde burun kıvırmamak elde değil. E o zaman gelin de bu zibilyon tane seçenek arasından bir tane süper şahane, bir tane de rezil rüsva dizi seçip sizlerle tartışalım, ne dersiniz? Hatta yazı sonrası bir de sizin bu iki ayrı daldaki dizileriniz nelermiş bizlere yorumlarda biraz çıtlatıverin, olur mu? O zaman yergi-övgü temalı dizi trenimize atlayın, yola çıkıyoruz!

FIREFLY (2002-2003)

firefly

Kimin İmzası Var?: Joss Whedon, Whedonverse içindeki eşsiz eserlerden biri olur Firefly zaten.

Türü Neymiş?: Bilim kurgu, macera

Kaç Bölümdü?: Toplamda 13 bölümü ve bir de Serenity filmi vardı merhumun.

“Kadro Değerlendirme Testi”ni Geçer mi?: Birebir çıktığı yılda izleyenleri bilemem ama yıllar sonrasında ekipteki her bir oyuncunun ne kadar yükseldiğini ve geek damarlara can veren işlerde yer aldığını söylersek sanırım cevap net olur. Kısacası, ışık hızıyla geçer.

Övdük mü, Gömdük mü?: Tabii ki de övdük! Övmeyeni galaksinin en ücra köşesinde oksijen tüpsüz bıraksınlar valla!

Yeni Sezonu Gelse N’aparız?: Allah yarattı demeden hunharca izleriz. Gerçi, pek mümkünatı yok gibi ya, gözler yaşlı, umutlar yitik…

Firefly birçok bilim kurgu severe göre başyapıtlardan biri. Bu kültürün mihenk taşlarından sayılabilecek ölçüde değerli görülüyor. Gerek hikaye örgüsü ve gerek de karakterizasyonlarıyla hala yıllar sonra bile hayranlar için büyük meseleler teşkil eden bir yapım kıvamında kendisi. İzlemeyenin çok şey kaçırdığı, izleyenin de elindeki malzeme bittikten sonra hunharca ağladığı ve bittiğine lanet ettiği bir yapım. Tam bir “anlayamazsınız…” olayı yani.

Firefly’ın sadık hayranlarının kendilerini ortalıkta çok fazla duyurduğunu düşünmüyorum; aksine yeri geldiğinde “Ben Firefly hayranıyım!” demeleriyle kendi değerlerini artırabilen bir kitle olduklarına inanıyorum. (Ömercan, selam minnoş <3) Çünkü bu dizi öyle her yerde herkese haykırıp da anlamalarını bekleyebileceğiniz türden bir şey değil. İzleyen, takip eden, okuyan insan bu dizinin felsefesini de, amacını da çok net anlayıp zaten baştan sona salyaları akarak izler. Diğerleri de… Eh yani onların var olduğuna inanmak da biraz istek dışı durum çerçevesinde. Ama özetle bir kişiyi oturtup Firefly izletirseniz ve en sonunda yorumlarını dinlerseniz, işte o zaman o insan bir şeylere değer mi değmez mi anlayabilirsiniz. (Ne abarttık değil mi? Ama öyle, kaliteyi anlamayana yol verelim.)

Peki Firefly neden gerçekten çok değerli bir dizi? Şöyle anlatmak gerekirse, şahsi açıdan ben Firefly’ın bana verdiği o karakterleri ve o dünyanın gerçekliğini çok sevmiştim. Yazdığım acemice hikayelere kaynaklık eden bir River Tam kurgusu, Jayne‘in o sembolik turuncu şapkası, Shepherd‘ın tokat gibi vurucu aforizmaları veya Kaylee‘nin masumiyeti gibi birçok şey aslında Firefly’ın temel ruhundaki minik detaylar bana kalırsa. Hatta öyle ki, her bir karakterin analizi yapıldığında çok büyük derinlikte anlamların çıkabileceğini ve dahasının da sürekli olarak yenilenebileceğini düşünüyorum.

Yıllardır tekrardan izlemeye bir türlü dönemediğim şu nadide diziye ilk fırsatta büyük bir tazeleme-maratonu hazırlığı yapmayı planlıyorum mesela; öyle güzel, öyle yıllandıkça güzelleşen türden… Her oyuncusunun da ayrı ayrı hayranıyım, onları her gördüğüm yapımda kalbim bir pır pır eder mesela. Örneğin Adam Baldwin’in yıllar sonra Chuck’ta yer aldığını ve birkaç sezon sonra da Summer Glau’nun diziye konuk karakter olarak katıldığını sizlere söylesem, sizin de kalbiniz bir kıpır kıpır olmaz mı yani? Böyle içten, sıcak yeniden bir araya gelmeler gerçekten biz hayranlar için çikolata gibi bir şey; serotonin salgılatıyor yemin ederim!

 

INTELLIGENCE (2014)

orig_59302

Kimin İmzası Var?: Michael Seitzman

Türü Neymiş?: Bilim kurgu, aksiyon

Kaç Bölümdü?: Toplamda 13 bölümden oluşuyor.

“Kadro Değerlendirme Testi”ni Geçer mi?: Karizmatik abi Josh Holloway, güzeller güzeli Meghan Ory üzerine P.J. Byrne sosu var ama, yok, yemezler. Geçemedi.

Övdük mü, Gömdük mü?: Gömdük. Daha doğrusu ben gömdüm. Hunharca. Fütursuzca. Nedenine elbet geleceğiz…

Yeni Sezonu Gelse N’aparız?: Bir saniye, beni bir gülme tuttu. Yok öyle bir dünya kardeş! Gelemez, gelmez. Harcanan paraya yazık olur.

Şu dizi hakkında söyleyebileceğim aslında o kadar çok şey var ki, ama içimden bunları kusmak bile gelmiyor açıkçası. Reklamının yapıldığı ilk zamanlar “Neymiş bu acaba?” diyerekten bir bakındığım ama sonrasında “Hadi canım, yapmamışlardır!” diyerekten bir şüphelendiğim yegane yapım olur kendisi. Daha çıkmadan gömmeye başlamıştım, net. Nedenine gelirsek de kusursuz kurgu intihalleri.

Belki bu gömmeyi sırf Chuck’a olan efsanevi pozitif ön yargılarım nedeniyle olduğunu düşüneceksiniz ama, hayır. (Tamam belki ucundan biraz.) Intelligence dizisinin çıkış noktası, kurgu başlangıcı birebir Chuck dizisiyle örtüşmekte. Nasıl mı? Şöyle ki, iki dizinin de baş karakteri beyinlerine uygulanan ileri teknolojik zımbırtısal şeylerle birlikte, derin devlet işlerinde önemli bir konuma gelen ve inanılmaz bilgisel yetilere sahip olan kişilikler. Chuck’ta biz buna “Intersect” diyoruz kısaca. Beynine yüklenen çok gizli devlet bilgileriyle beraber önemli biri haline gelen şapşal bir elektronik mağaza çalışanı Chuck Bartowski kopyalanmış ve beynindeki çip sayesinde küresel iletişim ağına doğrudan bağlanmayı kolaylıkla başarabilen ajanlık görevlerinde koşturan Gabriel Vaughn’a dönüştürülmüş.

İki yapım arasındaki başlangıç noktasının hatırladığım iki farkı var. Birincisi: Chuck Bartowski en başta saf, naif ve beceriksiz biriyken dizi boyunca gelişen ve yetenek deposuna dönüşen biriydi; öte yandan Gabriel Vaughn zannımca hiçbir zaman Chuck kadar saf, naif ve kabul edilebilir bir beceriksizliğe sahip olmadı. Dümdüz, ideal figür olarak sunulduğu kanısındayım. Hatta ve hatta biraz da “isyankar adam” kalıbına kayıyor bu arkadaş. İkincisi ise: Chuck Bartowski’nin bu ileri teknolojik yetiye sahip olması bir gözlük ile sağlanmışken Gabriel Vaughn için beynine yerleştirilen bir çip ile mümkündü. Yine de çok daha kaliteli bir yapımdan araklanmış olduğu gerçeğini saklamaya yeter mi bu farklar? Hiç sanmıyorum.

İnternette kısa bir araştırma yapıp izleyici yorumlarını da okursanız, aslında derdimi de anlayacaksınız diye umuyorum. General Backman’ın yansıması Director Lillian Strand, Sarah Walker ve John Casey’nin karşılığı ise Riley Neal ve Chris Jameson şeklindeyken; e bir de tüm bunların üstüne asıl temanın Gabriel’ın Amerikan hükümeti için bu beynindeki çip sonrası önemli bir varlık haline gelmesi gibi etkenlerle beraber Intelligence tam bir intihal bombası bence. Ne bileyim, ajanlıktır ya da hükümet silahı olmaktır… Değiştirdiğiniz birkaç iş olsaydı bari be. Yazık, vallaha yazık. Josh Holloway var diye reklamlarına aldandığım dizinin haber sayfalarından küfrede küfrede çıkmıştım, yazıklar olsun!

Neden bir sezon sürdüğünü de anlamışsınızdır herhalde? Çünkü değmez. Çünkü saf hırsızlık var. Çünkü yaratıcılık sıfır. İsteyen açıp izlesin tabii, ona karışamam da; vaktinizi öldürmekten zevk alan bir mazoşist değilsinizdir diye umuyorum. Onun yerine açın beş sezon Chuck izleyin tek oturuşta, bakın nasıl pamuklaşıyorsunuz. 

Author

Geveze, aşırı heyecanlı, domates surat. Ailenizin mülayim, cep tipi ponçiği. Profesyonel inek. Özel gücü ise role play yazmak. @poncikbruiser

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.