Belki hatırlayanınız vardır; Dexter’s Laboratory, Samurai Jack, Clone Wars (2004), Hotel Transylvania serisi gibi başarılı çizgi filmlerin yaratıcısı Genndy Tartakovsky, 2017 yılında Samurai Jack‘in son sezonuyla Cartoon Network’ten Adult Swim’e, yani çocuk animasyonundan yetişkin animasyonuna geçmişti. Samurai Jack‘in final sezonu kusursuz olmasa da ben beğenmiştim. Özellikle ilk üç bölümü başyapıt sayarım. Samurai Jack‘in animasyon tarzı, yetişkin animasyonu olmaya iyi uyum sağlamıştı ama hikâyenin tonu Cartoon Network bölümlerine kıyasla çok değişmemişti ve bu yüzden Tartakovsky kendini tutmuş, şiddet miktarını sınırlamış gibi hissetmiştim. Bu çıkarımım Tartakovsky’nin bir sonraki yetişkin işi ile doğrulanacaktı: 2019 yılında çıkan Adult Swim animasyonu Primal.

2019’da 5 bölüm 2020’de de beş bölüm yayınlayarak ilk sezonunu tamamlayan Primal, 2 yıllık bekleyişin ardından 2022’de ikinci sezonunu çıkardı, hem de bu sefer on bölümlük sezon ikiye bölünmedi, art arda on haftada yayınlandı. Bu yazı Primal dizisinin ikinci sezonu hakkında olacak. Çoğu ilk sezon hakkında olmak üzere yazıda bazı hafif spoilerlar olabilir ama fragmanlarının verdiğinden fazla bilgi vermeyeceğim bu yüzden çok sıkıntı olacağını düşünmüyorum. Eğer ben diziyi hakkında hiçbir şey bilmeden izlemek istiyorum diyorsanız, son paragrafa atlayabilirsiniz.

primal dizi

Adı jenerikte Spear diye geçen bir mağara adamı ve Fang diye geçen bir dinozorun maceralarını takip ettiğimiz ilk sezonu, 2020 yılında on bölüm de çıkmışken izlemiş ve çok başarılı bulmuştum. En güçlü yönü Tartakovsky’nin önceki işlerinden Samurai Jack‘te de kendini gösteren görsel hikâye anlatımıydı. Tabii Primal bu konuda daha öndeydi çünkü hiç diyalog kullanmıyordu. Sonuçta ana karakterimiz bir mağara adamıydı ve dil, henüz icat edilmemişti. Dil icat edilmiş olsaydı bile yanında ona karşılık verebilecek ikinci bir insan yoktu. Primal’ın en sevdiğim yönlerinden biri, karakterlerin duygularını ve aralarındaki bağı sadece görsellikle oldukça yoğun şekilde seyirciye hissettirebilmesiydi. Bu durum özellikle birinci ve sekizinci bölümlerde çok netti bence. Ayrıca Tartakovsky’nin önceki işlerine kıyasla daha gerçekçi çizim stili ve şiddetin kullanım şekli hikâyenin geçtiği dünyanın ne kadar ilkel bir yer olduğunu izleyiciye hissettirmeyi başarıyordu. 

Primal’ın ilk sezonu oldukça başarılıydı ve sürüsüyle ödül aldı. Aynı tarzda devam etse herkes memnun kalırdı ama ilk sezonun finalinde, ikinci sezonda dizinin yapısını tamamen değiştirecek bir olay yaşandı; başka bir insan karakter tanıtıldı. Hem de konuşmayı bilecek kadar gelişmiş bir karakter. Bu yeni karakter izleyicilerin büyük çoğunluğunun bilmediği bir dil konuştuğu için görsel hikâye anlatımına darbe vurmuyordu, Spear gibi bizim de her şeyi yeni karakterin hareketlerinden ve tavırlarından anlamamız gerekiyordu. Bu bence harika bir tercih çünkü diyalogsuz anlatıyı feda etmeden daha gelişmiş insanları hikâyeye eklemeyi mümkün kılıyor. Ayrıca bu olayın yaşandığı sezon finali çok büyük bir cliffhanger ile kapanmıştı.

Primal’ın ikinci sezonu doğrudan ilk sezonun finalinden devam ediyor ve ilk sezondan çok farklı şeyler deniyor. Öncelikle ilk sezon çok büyük oranda epizodikti. Sadece 5. ve 6. bölümler birbirine bağlıydı ve kalanını karışık sırayla izleyen bir kişi, büyük ihtimalle karışık sırayla izlediğini anlamazdı. Tabi ilk ve son bölümlerin de yerinin değişmemesi önemliydi. İkinci sezon ise çok büyük oranda birbirinin devamı olan bölümlerden oluşuyor. Bu önemli bir değişiklik ve ilk sezondan farklı bir diziymiş gibi hissettiriyor ama bence kötü olmamış. Çünkü bölümler birbirinden bağımsız olunca önlenemez şekilde bazı bölümler diğerlerinden zayıf kalıyor. Eğer aynı hikâye devam ediyorsa, kendi başına güçlü bölümlere hazırlık yapması veya o bölümlerin sonrasını göstermesi kendi başına o kadar da güçlü olmayan bölümlerden aldığınız zevki arttırıyor.

İlk sezondan farklı hissettirme durumu ikinci sezonun diğer yönlerinde de mevcut. Mesela bu sezonun çoğunda ana karakterlerimizi ilk sezondaki gibi ilkel ve vahşi doğanın yaratıklarına karşı zorlu bir hayatta kalma mücadelesi verirken değil; ilk sezondakinden daha gelişmiş bir dünyada, diğer insanlara karşı savaşırken görüyoruz. İnsan karakterler, izleyenlerin çoğunun bilmediği diller konuşmaya devam ediyor ve ben hâlâ bu tercihten memnunum. 

adult swin primal

İkinci sezon bizi yeni bir dünyaya taşıyor ve bence sezonun ana temalarından biri, ana karakterimiz Spear’ın bu yeni dünyadaki yeri. Spear ilk sezonda vahşi bir hayvan gibi yaşıyordu; avlanıyor, avladıklarını yiyor, kendini savunuyor ve hayatta kalmaya çalışıyordu. Ama yeni gördüğümüz dünya sadece hayatta kalmaktan ibaret değil. Dolayısıyla Spear’ın alışık olduğundan çok farklı. Spear artık yaşayan bir fosil, çoktan bitmiş bir devrin son temsilcisi. İçinden geldiği hayatta kalma mücadelesi sebebiyle yeni dünyanın insanlarından daha iyi bir savaşçı ama hayatı için savaşmaktan başka bir şey bilmiyor. Benzer temalar Fang için de geçerli. Spoiler vermeden bu temaların final bölümünde çözülme şeklinden de memnun olduğumu söyleyebilirim.

Genndy Tartakovsky’nin Samurai Jack için yazdığı finali benim de içinde olduğum bir grup kişi beğenmemişti. Tartakovsky’nin bir sonraki işi Primal da ikinci sezonuyla karakterlerinin hikâyesini bitirdi. Bu finalden de memnun kalmayan çok kişi oldu ama ben finali beğendim. Hem bu sezon işlenen temalara hem de iki sezona yayılmış temalara uygundu ve karakter arklarını tatmin edici şekilde kapattı. Ama kabul edelim; ikinci sezon, ilk sezondan çok farklı bir deneyim. Ben ikisini de beğendim ama ilk sezonu sevip ikinciyi sevmeyen kişiler var. Finalden memnun kalmayanların çoğu da onlar. Bu eleştiri aslında seyircilerin değişiklik istememesinden kaynaklanıyor, ilk sezonu insansız olduğu için seven kişiler var ve bunlar insanların eklenmesini nasıl eklendiğine bakmadan, olumsuz bir şey olarak görüyorlar. Ben ise güzel işlendiğini düşünüyorsam değişikliklere karşı çıkan biri değilim.

Bu sezondaki favori bölümlerim 2, 4 ve 5. bölümler oldu. Sezonun ikinci yarısı, bölümlerin tek başına kalitesiyle değil birleşip oluşturdukları büyük resimle öne çıkıyordu. Beşinci bölüm The Primal Theory, hikâyenin kalanından tamamen bağımsız, içinde ana karakterlerimiz yok. Bölümü bu yüzden beğenmeyen yorumlar gördüm, ben dâhil çoğu kişiye göre sezonun en iyisi olan Dördüncü bölümden sonra filler bulmuşlar. Katılmıyorum çünkü konu karakterlerle alakasız olsa da hem dizinin genel temalarını hem de bir önceki bölümün ana fikrini çok iyi yansıtıyor. Ana hikâyeyi devam ettirmeyen bir dizi bölümünün sadece bu sebepten kötü sayılabileceğini düşünmüyorum, benim için önemli olan bölümün kalitesi. O şekilde bakarsak ilk sezonun çoğu daha büyük bir hikâyeye katkıda bulunmadığından kötü sayılabilir. Ayrıca aksiyon sahnelerini en anlamlı bulduğum bölümlerden biri oldu, bölümün aksiyon sahnelerinde yaşanan değişiklikler hikâyenin işlediği tema ile parelellikler gösteriyordu.

primal season two trailer

Sıra iki sezonda da dizinin en güçlü yönlerinden olan bir konuya geldi: Animasyon. Görsellik gerçekten inanılmaz başarılı. Arka planlar ve renk kullanımı ekran görüntüsü almak isteyeceğiniz çok sayıda kare oluşmasını sağlıyor. Storyboard sanatçıları aynı zamanda yazarlık yapıyorlar ve bu, bölümlerin geneline belli bir ritim katıyor. Dinozorların da insanların da karakter dizaynları çok stilize ama gerçeklikle olan bağlarını kaybetmiyorlar. Dizaynlardaki gerçekçilik, dövüş sahnelerine de bir ağırlık katıyor. Animasyonun kalitesini on bölümde aldığı beş animasyon Emmy ödülünden de anlayabilirsiniz. Bir tanesi genel olarak birinci sezon yedinci bölüme verilmiş, diğerleri ise karakter tasarımcısı, storyboard‘cu, sanat yönetmeni gibi animasyonda çalışan kişilere verilen bireysel ödüller. İkinci sezonun da gelecek yılın Emmy ödüllerinde benzer bir başarı göstermesini bekliyorum. Bu çoğu yapımda özellikle dikkat çekmez ama sesleri de ayrıca övmek istiyorum. Diyaloglar ortadan kalkınca müzikler, ortam sesleri ve canlıların sesleri, dünya hakkında sahip olduğumuz bilgiye diğer yapımlardakinden çok daha fazla etki ediyor. 

Sürekli olumlu yönlerinden bahsettim biraz da olumsuzlardan bahsetmem lazım. Ama çok olumsuz yön bulamıyorum, başkalarının olumsuz yön saydığı şeyler benim için sorun oluşturmuyor çünkü. Şunu söyleyebilirim ki dizinin dijital bir platforma değil de televizyona yapıldığı ve haftalık yayınlandığı hissediliyor. Binge izlemeye uygun olsun diye özel bir çaba sarf edilmemiş. Bölümleri art arda izlemek bazı diğer diziler kadar rahat olmayacaktır. Özellikle ilk sezonda bu daha bariz bir sıkıntı ama ikinci sezonda da hissediliyor. 

Bu benim için sorun değildi ama sorun edecekler olacaktır; dizi, bol miktarda kan ve şiddet içeriyor. Bunun önemli bir kısmı da dinozorlara veya diğer hayvanlara yönelik. İzlemekte zorlanacak kişiler olacağına eminim. Bir de diyalogsuz anlatı benim için çok büyük bir artı ama sürekli diyaloglar üzerinden hikâyeyi takip etmeye alışık biri için bu olumsuz bir yöne dönebilir. Diyaloglu bir dizide dikkatiniz dağılsa da her şey görselliğe yüklü olmadığından çok büyük bir kaybınız olmuyor. Primal’ı dikkatsiz izlerseniz -mesela aynı anda telefondan gelen mesajları kontrol ederek falan izlemeyle çalışırsanız- hikâyeden koparsınız. Bu saydığım ‘olumsuz‘ yönler sebebiyle çerezlik olarak izlemeye uygun bir dizi olduğunu düşünmüyorum.

primal season 2 finale

Yazıyı Primal bitmiş gibi yazdım ama bu daha kesinleşmiş değil. Yine de iki ana karakterimizin hikâyesinin bittiğini söyledim, “Buradan nereye gidilebilir ki?” diyebilirsiniz. İnsanların filler dediği The Primal Theory bölümü, dizinin buradan sonra nereye gidebileceği ile ilgili bir fikir sahibi olmamızı sağlıyor aslında. Genndy Tartakovsky Primal ile ilgili bir röportajında Spear ve Fang ile yapmak istediği her şeyi yaptığını ve üçüncü sezonun çıkmasının garanti olmadığını ama eğer üçüncü sezon çıkarsa dizinin çok az diyalog, görsel hikâye anlatımı, yoğun duygular, hayatta kalma mücadelesi, vahşi şiddet sahneleri gibi Primal’ı Primal yapan şeyler değişmeden, başka karakterleri anlatan bir antoloji hâline geleceğini söylemişti. Buna göre insanların filler dediği bölüm, The Primal Theory, aslında üçüncü sezon için bir pilot bölüm görevi de görüyor. Tabii Tartakovsky aynı röportajda şimdilik Sony için yaptığı animasyon filmlere odaklanacağını ve üçüncü sezonun yakın zamanda gelmeyeceğini de belirtmişti. Yani şimdi izlerseniz, hikâyenin sonuçlanması için yeni sezonu beklemeniz gerekmeyecek ama diziyi ve özellikle de ikinci sezon beşinci bölümü beğenirseniz benzer tarzda bir antoloji sezonu ihtimali var. 

Bence 2022’nin en iyi animasyon dizisi olan Primal, Batı animasyonu içinde çok özel bir yer tutuyor. Animasyon ile ilgili olanların bildiği üzere özellikle ana akım Amerikan animasyonlarında bir kendini ciddiye alan yetişkin animasyonu açığı var. En popüler yapımlar The Simpsons, South Park, Futurama, Family Guy, Rick and Morty gibi komediler. Ama Japon animasyonundaki yani animelerdeki popüler yapımlara bakarsanız bol miktarda komedi olmayan yapım bulabiliyorsunuz. Primal bu anlamda animelere rakip olmayı başaran az sayıda Amerikan animasyonundan biri. Muhtemelen görsel hikâye anlatımına yüklenmesinden dolayı hiçbir zaman çok popüler olmayacaktır ama yine yakın zamanda çıkan Invincible, Arcane, The Legend of Vox Machina gibi başka ciddi yetişkin animasyonlarının başarısı ile Batı animasyon sektörünü değiştirebilir ve çocuklar dışındaki yaş gruplarını hedefleyen “ciddi” yapımların önünü açabilir. Kaliteli komedilere karşı değilim ama çeşitlilik her zaman iyidir. 

Yazan: Kerem Mazman 

Author

Geekyapar okurları Yazı Çağrısı altında toplaşıyor, belirlenen konularda kalem coşturuyor. Sen de parçası olmak istiyorsan, duyuruları takip et!

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.