Ne zaman başladığını, ne zaman bittiğini takip etmekte artık çok zorlandığımız Doctor Who’nun yepisyeni 10. sezonuna geçtiğimiz hafta start verdik. Bu sezon yanında çok önem arz eden özelliklerle geldi: Mesela sezon hem showrunner –kim olduğunu bilirsin sen– Steven Moffat hem de talihsiz sezonların muhteşem Doctor’u Peter Capaldi için final özelliği taşıyor. Sezonun sahip olduğu 12 bölümün sonunda bu güzel insanlar o güzel atlara binip gidecekler. Bu demek oluyor ki etmemiz gereken en az iki büyük veda var ve bu da bizi şuna getiriyor ki beklentilerimizi ister istemez yükselteceğiz. Çünkü önceki sezonda da sık sık dile getirdiğim gibi Doctor Who bize ettirdiği vedalar ile bağlayıcılığını sağlayan bir dizi, yaşanan her şeyin bir şekilde bizden bir şeyler alıp götüreceğini bile bile izliyoruz bu dizi. İşte bu nedenle -hele de elimizde 4. sezon ve özel bölümleri gibi bir showrunner-Doctor vedası varken- 10. sezonda beklentilerimizi yükseltmemiz hiç de yüzsüz bir davranış değil.

MV5BNDRkMzc3ZTItMmRjYy00YWIyLWE1MjQtZjEwNTFkNzFlMGQzXkEyXkFqcGdeQXVyNzQ1MzY4Nzg@._V1_
Gel gelelim veda edebilmek için önce birileriyle, bir şeylerle tanışmamız; sonra da onlara alışmamız gerekiyor. Bu sezonun yanında getirdiği önemler arasında buna da bir örnek var. Onuncu sezonun birinci bölümü itibari ile en azından bu sezon boyunca Doctor’a arkadaşlık edecek kişiyle, Bill Potts ile tanıştık. Peki alışabildik mi şimdiden? Ne yalan söyleyeyim, şaşırtıcı derecede kolay oldu benim için alışma süreci. Bunu, önceki yol arkadaşı Clara’dan hiç mi hiç haz etmemem ve 7. sezondan bu yana hiç yeni bir yol arkadaşı edinmemiş olmamızın açlığı ile açıklayabiliriz elbette ama Bill’e biraz ayıp etmiş oluruz sanki o şekilde. Çünkü sokakta yürüyen insanlar arasından, aramızdan seçilmiş gibi hissettiren o havasıyla Bill; diğer etkenler olmasa da kendini kolaylıkla sevdirebilecek bir karakter. Karaktere can veren Pearl Mackie ve Peter Capaldi’nin kimyaları da epey tutmuşa benziyor. Alex Kingston dahil Capaldi’nin bu kadar organik paslaştığı bir partner hatırlamıyorum. Nardole hariç. Nardole bir tane. Ancak Bill hakkında yapacağım bir takım olumsuz eleştiriler de yok değil.

Yani şimdi bu Bill hem siyahi hem lezbiyen. Bu resmen poli… Hayır. Yeni yol arkadaşının dünya nüfusunun %20’sinden fazlasını oluşturan diasporanın mensubu olmasıyla ya da sıradan cinsel tercihleri olmasıyla bir derdim yok. Benim derdim, Bill’in karakterinin ve uçuk görünüşünün Tumblr’a servis etmelik, çok çok ucuz sahneler için kullanılacak olma ihtimaliyle. Endişemin yersiz olduğunu da düşünmüyorum. Önceki sezonların tecrübesi bir yana bu bölümde o noktaya sık sık yaklaştık: Bill’in Tardis’i idrak etme süreci tatlı olmakla beraber ucuz olmanın eşiğinden dönüyordu; Doctor’la girdiği ukala tartışmalar ise olması gereken dozun biraz üzerindeydi. Ama yine de henüz yapılmış kesin bir hata yok, bunlara sadece “ben demiştim” demeyi sevdiğim için yazıyorum. Umarım Moffat bu zevki bana yaşatmaz.

MV5BOTYwOTQ1YTEtNTRiMy00MTE2LWI5ZWEtNmJjNjk0M2FiY2M5XkEyXkFqcGdeQXVyNTI2ODA1NQ@@._V1_
Bölümü genel hatlarıyla konuşmaya kalkıştığımızda pek bir söz sarf edemiyoruz. Bölüm Bill’i tanıtmak ve sevdirmek misyonu ile geldiğinden maceranın üzerine çok düşülmemiş. Bill’in şefkatini ve samimiyetini görmemize yardımcı olan bölüm kötüsü siz de katılacaksınız ki pek orijinal değildi. Uzay ve zamanda koşturabilen simbiyottan bilim-kurgu severler olarak sıkılalı epey oldu. Araya sıkıştırılan Dalekler ise -itiraz eden çok olacaktır ama- dev tatsızdı bence. Elektrik süpürgesi görünümlü yaratıkları gözümüzde saf kötülüğe dönüştürebilen bu dizi eserini kendi elleriyle figürana dönüştürüyor bir süredir, Asylum of the Daleks’ten bu yana hiç içimizi titretecek biçimde kullanılamadı evrenin merhamet bilmez katilleri. Bir de bu bölüm üzerinde durulmasa da büyük hikayede önemli yeri olacağına emin olduğum şu kutu var. İçinde ne olduğuna dair tahmin yürütmek için şimdilik çok erken ama içindekinin Doctor’un ölümüne dair bir kehanete sebep olmaması tek temennim. İki seferdir Doctor’larımızı kehanetler eşliğinde uğurluyoruz, bu sefer biraz şaşırmak istiyorum.

Son olarak gelelim esas oğlana, Nardole’a. Yok, yok. Mizah anlayışına hayran kalsam da bu bölüm Nardole’un üzerine pek gitmek istemiyorum. Çünkü bu sezonun bir noktasında kendisinden uzun uzadıya bahsetmek zorunda kalacakmışız gibi hissediyorum. At fava bekle.

Nardole’u çok sevsek de hala esas oğlanımız Doctor ve ona can veren Peter Capaldi sayesinde her geçen gün daha da esaslaşıyor. Hani başarılı bir oyuncusundur, muhteşem bir performans sergilersin… Hadi işini çok iyi biliyorsundur, ikonik bir karakterin hakkını verirsin… Ama yani senden önce 12 seferdir harika oyuncular tarafından canlandırılan bir karakteri, hem her birinin performansına göre kompoze edip hem de üstüne kendince bir şeyler katarak ideal hale nasıl getirebilirsin ya? Bunu niye yaparsın? İşte muhtemelen benim gibi siz okuyucular gibi insanlar ekran önünde dumur olsun, nefesleri ciğerlerinde kalsın diye yaparsın. Ne diyelim, tekrar tekrar helal olsun!

WARNING: Embargoed for publication until 00:00:01 on 11/04/2017 - Programme Name: Doctor Who S10 - TX: 15/04/2017 - Episode: n/a (No. 1) - Picture Shows: ***EMBARGOED UNTIL 00:01hrs 11th APRIL 2017*** Doctor Who (PETER CAPALDI) - (C) BBC - Photographer: Simon Ridgway
700 kelimenin kısası Capaldi’siyle, Bill’iyle, Nardole’uyla, Master’ıyla tatlı, yerinde bir başlangıç yaptık veda sezonuna. Ha evet, sezon bakışının sonunda Master gözüküyordu… 🙂

Author

Lord olmak için yola çıkan gariban geek kendini bir anda yazar olarak buldu. Geek kültürüyle küçük şakalaşmalarını, sinemayla flörtlerini yazıya dökmek için burada. Muhitte Geek_Lord olarak bulabilirsiniz.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.