2881833-49_page47Şu anda bunları yazarken, güzel başlamış fakat kötü bitmiş bir günün sonundayım. Ne zaman bu tarz kötü bir gün yaşasam ve bunun neticesinde içimde kendimden bile sakladığım karanlıklarım ortaya çıkacak gibi olsa, aklıma Batman: The Killing Joke’da, Joker’ın konuyla ilgili monoloğu gelir.

Joker bütün Killing Joke boyunca en düzgün insanın içindeki karanlıkların ortaya çıkması için sadece bir kötü gün geçirmesinin yeterli olduğunu savunur. Çünkü bazen hiç bir şey yolunda gitmez, çünkü bazen hayat acımasızdır, kötüdür, karadır, yalanlar ve kapı arkasında dönen küçük oyunlarla doludur.

Bir kötü gün yaşarsın ve her şeyin değişir. Sevdiğin insan seni aldatır, baban aymaz bir alkoliktir ve kötü kararlar verir.

Bu sebeple, bazen dünya ayaklarının altında bütün karanlığı ve yalanları ile dönmeye devam ederken, geçen günlerinin bir anlamı olması için, bir şeylere tutunursun.

Tutunduğun şey, bir süre sonra bir sembol halini alır. Eğer biraz karanlığınla barışabilirsen, başından geçen şeylerin, başka insanların tecrübe etmemesi gereken şeyler olduğunun bilincinde olursun. Bazen fedakarlıklar yaparsın, bazen kazanır, bazen kaybedersin. Çoğu zaman kaybedersin.

Fakat günün sonunda mumu söndürdüğünde, asla o kötü günün senin üzerinde hakimiyet kurmasına izin vermemelisin.

Ve bazen dünya ayaklarının altında bütün karanlığı ve yalanları ile dönmeye devam ederken bunu yapabiliyorsan, bunda bir zafer vardır.

Bruce Wayne’in hikayesi ise bu zaferin asla kolay kazanılmadığının en büyük kanıtıdır. Belki de bu bağlamdan yola çıktığımız zaman vardığımız nokta yüzünden Batman insanların en çok empati yapabildiği süper kahramanlardan biri. Yıllarca onun çelişkilerini, ahlaki ikilemlerini ve her şeye rağmen doğru olanı seçmesini okuduk, izledik.

Batman’in hikayesi, insanoğlunun en eski hikayelerinden birisidir. Aydınlık, karanlık ve ikisinin savaşı. Bu eksende her zaman kara şövalyenin kendinden emin ve güçlü yapısı bir nebze de olsa içimiz rahatlatsa da, Gotham’ın gerçek kahramanları çoğunlukla arka planda bırakıldı.

Ve Gotham’ın, Batman’den önce teşekkürlerini hak eden bir başka kahramanı daha var.

Açıkçası, DC’nin Marvel’ın ardından çok geç girdiği siyah ekran dünyasının Gotham’a yarayacağı konusunda şüphelerim vardı. Özellikle Constantine rezaletinden sonra DC’nin ve Vertigo’nun karanlık atmosferinin televizyon ekranında kurgulanamayacağına dair inancım epey bir artmıştı. Gotham ile yanılmayı bekliyordum, çünkü projenin başında Bruno Heller’ın olduğunu biliyordum.

Bruno Heller, Rome ve The Mentalist’in yaratmış adamdır. Bu saydıklarımın ikisi de çok güzel televizyon işleri. Özellikle The Mentalist CBS’de altı sezondur devam ediyor ve yedinci, son sezonu ile ekranlara veda etmeye hazırlanıyor. Yani Heller’ın geçmişinin sağlam olduğunu biliyordum fakat Gotham, bildiğiniz gibi bir Batman hikayesi değil, bir James Gordon hikayesi ve işin içine Gordon gibi bir karakter girdiği zaman kurgu çok değişiyor.

Her zaman savunduğum bir tezim var, Batman, televizyon dizisi haline getirilemez. Beyaz ekran söz konusu olduğunda da Nolan dışında Batman’i sinemaya taşıyabilecek başka bir yönetmene daha güvenim olmaz (Sana diyorum Snyder) fakat bana “Batman öncesi, Gotham’ın karanlık yüzünü anlatan bir dedektiflik hikayesi” derseniz işte orada bir dururum. Lakin Ben McKenzie’nin dedektif Gordon’ı oynayacağını duyduğumda da bir durmuştum. Bu durma dumurdan ya da şüpheden değil, ilginin ve alakanın artmasındandı. Çünkü ortada iki tane çok net iyi fikir vardı ve bir şekilde Gordon’ı Benjamin McKenzie yani nam-ı diğer Ryan Atwood’un oynayacak olması feci şekilde aklıma yatıyordu.

b6

“Yahu bu çocuk O.C’de oynadı, başka ne namı var Günhan” diye bağırışlarınızı görüyorum ve arttırıyorum, çünkü Ben McKenzie, 2009 yılından beri Southland ile rüştünü ispatlamış durumda. 5 başarılı Southland sezonundan sonra ben bu çocuğun Gotham’da çok iyi işler yapacağına inanıyordum, ayrıca iyi bir oyuncu olduğunu da düşünüyordum. Bruno Heller’ın her zaman casting konusunda gözü gören bir adam olduğunu da hesaba katarsak, dağlara taşlara “Welcome to Gotham…Bitch” diye bağırmak istediğimi de şimdi buradan iç rahatlığıyla ekliyorum.

Gotham, dediğim gibi Batman öncesi acemi dedektif James Gordon’ın sokakları temizleme hikayesini anlatıyor. Bu bağlamda Batman mitosundaki pek çok karakterin “o hâllerine” gelmeden önceki “hâllerini” görüyoruz. Bu sebeple, Gotham’ın ilk bölümü çok önemliydi. Hemen söyleyip içinizi rahatlatayım, Gotham Constantine gibi bir tren kazası değil, bunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Henüz ilk bölümü izlememişler için bir uyarı yapayım, izlemediyseniz, spoiler istemeyenlere buradan ötede köy yok, geri kalanını okumayın bu yazının.

Gotham, Crime Alley’de yaşanan o bilindik sahne ile açılıyor. Bruce Wayne’in anne babasının ölümüyle. David Mazouz, küçük yaşına rağmen Bruce’un o ağır gölgesini çok güzel bir şekilde taşımış. Şimdiden kendisine ve sahnelerine baktığımda gelecekte kara şovalye olacak o adamı görebiliyorum, Bruce Wayne oynarken, özellikle Bruce Wayne’in böylesine önemli bir dönemini oynarken, kesinlikle bu gölgeyi taşıyacak iyi bir seçim yapılmalıydı. Ve ben Mazouz’dan gayet memnun kaldım. Selina Kyle’ı canlandıran Camren Bicondova’nın ise gelecekte muhteşem işlere imza atacağına eminim. Hakikatten kedi kadının çocukluğu için daha iyi bir seçim olamazmış. Onu pilotta bolca gördük fakat kendisinin tek bir repliği bile yoktu, yine de şunu söylüyorum, beden dili ile Selina Kyle’ın gelecekte nasıl bir kadın olacağını muhteşem bir şekilde verebilmiş.

Bruce ve Selina dizinin geleceğine uzanan olasılıkları hakkını vererek taşırlarken, Poison Ivy’nin çocukluğunu canlandıran Clare Foley’den ise henüz bir elektrik alamadım. Bu ona verilmiş sahne ile ilgili de olabilir fakat yine de pilotta karşımıza çıkmasaydı daha iyi olabilirdi.

jon-beavers-gotham-the-joker-revealed-in-new-stills-from-the-pilot

Pilotun aslında hikayesel ve tekniksel bağlamda eleştirebileceğim iki yönü var, bunlardan biri ilk sezonda karşımıza çıkacak bütün karakterleri tek bir bölüm içinde görmüş olmamız sanırım. Hatta Fish Mooney’nin mekanında komedyenlik yapan adamın (Jon Beaver) karşımıza Joker olarak çıkacağı da Batman hayranları için kör göze parmak bir gönderme. Zaten Bruno Heller, Joker karakterinin çok yavaşça ortaya çıkacak ve dizinin ciddi bir şekilde üzerinde çalışılan elementlerinden biri olduğunu da açıkça söylemişti. Bu sebeple izlerken Beaver’a dikkat edin çünkü dizinin en önemli ağır toplarından biri olarak çok yavaş bir şekilde gelecek ama çarptığında tam çarpacak. Ben özellikle “tek bir kötü gün” motifinin Beaver’ın canlandırdığı bu komedyen karakteri üzerinden işleneceğine inanıyorum. Sonra ikinci bir Heath Ledger vakası yaşanınca Günhan dediydi dersiniz.

gotham_entertainment-weekly_stills4Bütün karakterleri dizinin cömertçe bir şekilde bize daha pilot bölümünden sunması, aslında Heller’ın kendine olan güvenini de gösteriyor. Heller kesinlikle çekinmeden, “bakın böyle bir şey olacak, biraz aklınız varsa bu karakterlerin birbirleri ile nasıl çatışmalar yaşayacağını görürsünüz ve hastam olursunuz” diyor bizlere, ben de inanıyorum, bu adam Rome’u yaptı sonuçta.

Gotham’ın ikinci günahı ise biraz daha tekniksel. Fakat tekniksel derken yanlış anlamayın, görsel falan diye ağlamayacağım sizlere çünkü görsel olarak Gotham gerçekten kusursuz. Özellikle Nolan’dan sonra alıştığımız fakat esasen yanlış bir gösterge olan “Gotham = New York” imgesi, Heller ile değişecek gibi görünüyor ve bu durumdan memnuniyetsiz değilim. New York Nolan’ın kurulumu için iyi bir lokasyon olabilir fakat biz Gotham ile ilgili bir hikayede, sevdiğimiz, alıştığımız, oluklarında fareler gezen o puslu şehri geri istiyoruz.

Hayır, görsellikte sıkıntı yok. Sıkıntı, Benjamin McKenzie’nin, Mario Pepper’ın peşinden koşarken çekilen GoPro karelerinde.  Allah aşkına ya onlar nedir öyle? İzlerken bütün tadımı kaçırdı, beni soğuttu, güldürdü, bir anlığına Heller’dan şüpheye düşürdü. Umuyoruz ki ikinci bölümde böyle ucuz GoPro karelerine falan başvurmayacaklar. Eğer yine böyle bir şeyler olursa ben Gotham’ı sevdiğim kadar sövmeyi de ihmal etmeyeceğim, bu seferlik görmezden geliyorum.

Tamam, bunlar Gotham’ın pilotunun iki tane çok net, görmezden gelinemez günahları. Ama diziyi götürecek olan bir ana dinamik var ki, ondan bahsetmeden kapatırsam çok ayıp etmiş olurum. Donal Logue’un her zaman iyi bir oyuncu olduğunu düşünürdüm fakat asla Harvey Bullock rolünde olduğu gibi parladığını görmedim. James Gordon’ın kötü polis ortağını oynayan Bullock, Batman mitosunda daha önce üzerinde çok durulan veya derinleştirilen bir karakter değildi. Zaten Batman ile ilgili hikayeler genelde işin polisiye kısmını Gordon üzerinden işlediğinden. Bullock her zaman üçüncü planda kalıyordu. Heller ise Bullock ve Gordon dinamiği üzerinden Donal Logue’un oyunculuğunu ön plana çıkartmaya kararlı gibi.

the-gotham-tv-show-4-gotham-the-riddler-flash-why-comic-book-tv-shows-could-be-huge

Açıkçası McKenzie ve Logue’un oyunculuğundan etkilendim. Bu ikili gerçekten Renee Montoya ve Crispus Allen ikilisine karşı muhteşem bir dinamizm ile sıyrılacaklar gibi. Ben özellikle bu eksende Harvey Bullock’un karakter gelişimini büyük bir merakla bekliyor olacağım.

Tek üzüldüğüm seçim, Barbara Gordon’ı canlandıran Erin Richards oldu. Richards kesinlikle lavabonun üzerinde kalan su birikintisinden daha derinliğe sahip bir oyunculuk göstermekten aciz bir oyuncu ve nasıl böylesi bir prodüksiyonun içinde kendisine yer edinebildi bilmiyorum. Gotham kadrosunun hepsinin tek tek kendi varoş oyunculuğundan fersah fersah ileride olduğunun farkında mı acaba diye merak ettim izlerken, yani hangi akıl Erin Richards’a herhangi bir prodüksiyonda rol verir bunu kesinlikle anlayamayacağım.

Müzikleri pek tutmadım, dizi müzikleri söz konusu olduğu zaman zaten pek az diziyi tuttuğumdan (True Detective ve Sopranos dışında), artık bunu çok sorun etmemeyi öğrettim kendime, yine de, Arrow’da olduğu gibi varoş bir OST ile karşılaşmazsak memnun olacağım gibi.

Şimdilik bu kadar, ikinci bölümde, yine güzel şeyler yazmak istiyorum buraya, umarım Heller sağ gösterip sol vurmaz.

Ve son olarak;

gotham“Welcome to Gotham, Bitch…”

 

Author

14 Yaşından beri oyunlarla ilgili yazıyor, Trgamer, Oyungezer, Merlin'in Kazanı ve daha pek çok platformda yazdı. Arada dizi yazar, şu anda bir kitap yazıyor, insanlık onurunun depresif müziği yeneceği günü bekliyor.

Mehmet Atakan Foça için bir cevap yazın Cevabı iptal et

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.