Ve nihayet o beklenen gün geldi. Bir aydan daha uzun bir süredir konuştuğumuz, tartıştığımız ve hakkında teoriler ürettiğimiz House of the Dragon dizisi, sezon finaliyle bir kez daha ekranlarımıza geldi. Yine atmosferini ve oyunculuklarını fazlasıyla beğendiğim bölüm ne yazık ki tıpkı bir önceki gibi mantık hatalarıyla dolu ve karakterlerin motivasyonunu aklamaya çalışan bir bölüm oldu. Bölümle ilgili ilk intibamızı belirttiğimize göre haydi, iki yıllık bir araya girecek House of the Dragon’un, “The Black Queen” isimli onuncu bölümünü spoillerlı olarak inceleyelim ve dizimize yavaş yavaş veda edelim.

Kral Öldü, Çok Yaşa Kara Kraliçe!

House of the Dragon’un bir önceki bölümünde Kral Viserys’in ölümüne tanık olmuş ve bu ölümün arkasından Yeşil Konsey’in toplanarak tahtı gasp etmelerini izlemiştik. Viserys yerine tahta çıkarılan Aegon, isminin ikincisi ve diyarın korucusu ilan edildi. Tabii biz de Rhaenyra ve Daemon’un bu duruma nasıl tepki vereceğini merak ederek geçirdik bir haftamızı. Hatta ben, bir önceki bölümde işaret ettiğim bazı sıkıntıların bu bölümde anlamlandırılacağını düşündüğüm için daha da heyecanlıydım. Fakat ne yazık ki “The Black Queen” bölümü beklediğimizi veremedi.

Kral Viserys öldüğünde Yeşiller, bu bilgiyi Rhaenyra ve diyardaki diğer insanlar öğrenmesin diye bir sır olarak tutmaya karar verdi. En azından bunu yapmaya çalıştılar fakat feci derecede başarısız oldular. Mesela Daemon’un ikinci eşi olan Mysaria, casusları sayesinde bu çok gizli bilgiyi öğrenmeyi başarmıştı. Fakat neyse ki o da diyarı iç savaştan korumak için Rhaenyra’ya bir kuzgun uçurmamış. Çok düşünceli bir karakterdir kendisi, öyle böyle değil.

Velhasılıkelam yine bir önceki bölümde çokça eleştirdiğimiz bir sahneyle Ejderha Çukuru’ndan ayrılan Rhaenys’in, Ejderha Kayası’na gelerek Rhaenyra’ya haber vermesiyle birlikte Siyahlar hem Viserys’in ölümünü hem de tacın gasbedildiğini öğrendi. Böyle bir durum karşısında ivedilikle hareket etmeleri gereken Siyahlar’ın önünde çok büyük bir engel vardı: Kraliçe Rhaenyra’nın hamileliği.

Dizimizle benzerlikler bulunsa da House of the Dragon dizisinin uyarlandığı Ateş ve Kan kitabında, Rhaenyra’nın tacının gasbedildiğini öğrendiğinde yaşadıkları biraz daha farklı anlatılır. Aegon’un tahta çıktığını öğrenince doğum sancıları başlayan Rhaenyra, tüm doğum sırasında Aegon, Aemond, Alicent, Otto ve diğer tüm Yeşiller’e küfürler eder hatta bununla da yetinmez tanrılardan onları lanetlemesini ister. Öte yandan Rhaenyra’nın bu öfkesinden sadece Yeşiller nasiplenmez. Henüz doğmamış çocuğuna da kızarak “Çık içimden canavar, çık!” diye bağırır. Nihayet çocuk Rhaenyra’nın rahminden ayrıldığında ise gerçekten bir canavar olduğu ortaya çıkar. Kalbinin olması gereken yerde bir delik barındıran, eğri büğrü ve şekli bozuk, kısa ve pullu bir kuyruğa sahip bir kız çocuğu ölü doğuran Rhaenyra, evladına “Visenya” adını koyar ve tek kız çocuğunun ölümünden Yeşiller’i sorumlu tutarak onlardan hesap soracağını söyler.

Şimdi bu noktada daha önce de konuştuğumuz ve dizinin artık ayyuka çıkan bir özelliğine parmak basmak istiyorum. House of the Dragon dizimizin karakterler ile empati kurmamız kolay olsun diye onları “masumlaştırma” gibi bir sorunu var. “Ya aslında Alicent hiç savaşa girmek istemiyordu, Viserys’in kehanetini yanlış anladı.” veya “Rhaenyra eski arkadaşına karşı savaşmak istemiyor ama ana yüreği işte, ne yapsın” gibi saçma sapan argümanlar üretiyor dizi. Yahu bizim bu karakterlerin hiçbiriyle empati kurmak gibi bir derdimiz yok. Biz hırstan gözünü kan bürümüş insanların taht mücadelesini izlemek istiyoruz. Bu nasıl pasifist bir taht oyunudur yahu! Bu konuya şimdilik ara veriyorum ama daha sonra tekrar değineceğim.

Anladık, Daemon En Kötü Karakter!

Yukarıda bahsettiğin “masumlaştırma” hareketini dizimiz tek bir karakter için yapmıyor, o da Daemon. Şimdi kalkıp da size “Hayır, Daemon beyaz atlı bir şövalyedir. O böyle şeyler yapmaz” demeyeceğim tabii ki. Daemon’ın karakter yapısı en kısa bir şekilde, Üstat Gyldayn sözleriyle “Nesiller boyunca Targaryen Hanesi’nden birçok kahraman ve birçok canavar ortaya çıkmıştır fakat Daemon Targaryen, bunların her ikisi birden olmuştur” şeklinde açıklanabilir. Fakat bunu yaparken dizimiz ne yazık ki ahmakça yöntemler deniyor.

Dizinin senaristlerinden biri olan ve daha önce yaptığı açıklamalarla dizinin geleceği hakkında endişe etmemize sebep veren Sara Hess geçtiğimiz günlerde, “Daemon’ın internetin sevgilisi olmasından çok sıkıldım. Tamam, Matt Smith çok karizmatik bir aktör ve rolünü de çok iyi yapıyor. Fakat Daemon’ın sevgilisi olmayı hiç istemezdim.” diyerek Daemon hakkındaki görüşlerini belirtti. Bu sözleri duyduğumda ne demek istediğini anlamış fakat ne yalan söyleyeyim, hak vermemiştim. Zira Daemon’ın iyi biri olmadığını hepimiz biliyoruz fakat Criston Cole ile Daemon Targaryen’le aynı odada kalsam ve iki mermim olsa, Criston Cole’u iki kere vururdum. Öte yandan bu bölüm Sarah Hess’in neden böyle dediğini anladım. Zira Daemon’a, Rhaenya’yı boğazlattılar!

Bakın yine söylüyorum Daemon’ın iyi biri olmadığını ben de biliyorum. Ama bir karakterin “kötülüğünü” tüm diyarı karşısına alarak evlendiği kadının boğazını sıkmasıyla veriyorsanız bu sizin ayıbınızdır. Açıkçası gördüğüm anda şok oldum bu sahneyi. Rhaenyra ile Daemon ilişkisi ideal bir ilişki olmaktan fersahlarca uzak fakat bunu bu kadar ucuz bir şekilde anlatmalarına biraz sinir olmadım değil.

Havalı Sahne Çekeceğiz Diye Diziyi Mahvediyorlar…

Eğer buraya kadar okuyup içinizden “Bu kadar eleştiriyorsan neden izliyorsun kardeşim!” diyorsanız sizden önceki House of the Dragon yazılarımı okumanızı isterim. Zira House of the Dragon’un ilk sezonunu büyük bir beğeni ile takip edip, yazılarımda da bol bol diziyi övdüm. Hatta ne yalan söyleyeyim, bu kadar hata bulmama rağmen bu bölümden bile büyük keyif aldım. Ama Game of Thrones’un başına gelenlere şâhit olan biri olarak House of the Dragon’un gideceği yönden endişe ediyorum. Bu endişelerim geçen bölüm Rhaenys’in bir anda Ejderha Çukuru’nun altından çıkarak yüzlerce insanın ölümüne sebep olduğu sahneyi, Sarah Hess’in, “Rhaenys ejderhasının üzerinde yerden çıksa mükemmel olur diye düşündük” şeklinde anlatmasıyla fazlasıyla artmıştı. Bu bölüm de ilk bölümlerle paralellik yakalayacağız diye yine mantık hatalarıyla dolu sahneler izlettiler bizlere.

Bu sahnelerden en büyük ve en çok sinirimi bozanı, dizinin ikinci bölümünde Otto Hightower’ın Ejderha Kayası’na gelerek Daemon ile yüzleştiği ve askerler tam kılıçlarını çekmişken Rhaenyra’nın Syrax’in üzerinde gelerek olayları çözüme kavuşturduğu anlar ile birebir paralellik içeren sahneydi. Bu sefer Kral II. Aegon’un emrini iletmek için Daemon’un karşısına çıkan Otto Hightower yine Daemon ile atışırken, tıpkı ilk seferde olduğu gibi Rhaenyra, Syrax ile grubun üzerinde üç kez tur atıp Otto Hightower’ın silahtarlarının arkasına iniş yaptı ve düşmanlarının arasından adeta elini kolunu sallaya sallaya geçti.

Bakın, hiçbir zaman böyle bir durumda kaldığımı iddia etmeyeceğim. Fakat hem Yeşiller’in hem de Siyahlar’ın, taht savaşı sırasında ilk kanı dökmemek için verdikleri bu aptalca mücadeleyi bir türlü anlamayacağım. Yani diyarı iç savaşa sürükleyecek bir taht kavgası yaşanmak üzere, kendini varis olarak gören ve haklı olsun ya da olmasın sizin düşmanınız olan biri aranızdan geçiyor, bir kişinin bile aklına “Vurayım şunun kellesini ve bitsin bu hayasızca akın” demek gelmiyor mu? Yahu haydi onların gelmiyor, babasının ve çocuğunun ölümüne üzülen, tahtın gasp edilmesi yüzünden kahrolan Rhaenyra nasıl böylesine bir aptallık yapıp Otto’nun yanından geçiyor? Bu neye güvenmektir? Bu nasıl salakça bir sahne yazmaktır? Yani geçen bölüm Rhaenys’in Ejderha Çukuru sahnesi ne kadar saçmaysa bu sahne de en az o kadar saçmaydı.

Bu Kadar Karakter Aklamak Politikada Bile Yok!

Gelelim dizinin en güzel ama aynı zamanda en saç baş yolduran o sahnesine. Nihayet boyalı masanın başına geçen Rhaenyra; Stark, Aryn ve Baratheon hanelerinin sadakatini kazanmak için onlara kuzgun yollamaya karar verdi. Fakat oğlu Jacaerys’in tavsiyesiyle kuzgun yerine elçiler yollamaya karar veren Rhaenyra, Jacaerys’i Ay Kapısı ve Winterfell’e; Lucerys’i ise Fırtınaburnu’na yolladı. Lucerys, ejderhası Arrax’ın sırtında Fırtına Burnu’na geldiğinde bütün heybetiyle Vhagar’ın da burada olduğunu gördü. Tabii Vhagar demek, asıl canavar Aemond’un da burada olduğu anlamına geliyordu.

Aslında Aemond ile Lucerys’in sahneleri oldukça güzel başladı. Kitaplarda oldukça karanlık ve kasvetli bir hava olduğu söylenen o günde Aemond, Yeşiller adına bir evlilik teklifiyle Baratheonlar’ın kapısını çalarken, Lucerys’in ittifak teklifi sadece bir sadakat hatırlatmasından ibaretti. Aemond’un kör olan gözünün karşılığında Lucerys’den gözünü çıkarmasını istemesi ve ardından kılıçların çekilmesi ortamı fazlasıyla gerdi. Fakat sonunda ev sahibi olduğunu aklına gelen Borros Baratheon, biraz da hedef gösterir gibi “Benim çatımın altında kan dökemezsiniz” dedi ve olaya müdahale etti. Böylece ejderhaların dansı başladı.

Sahneyi size uzun uzun betimlemeye gerek duymuyorum. Arrax ve Vhagar’ın sırtındaki Lucerys ve Aemond birbirleriyle savaşmaya başladı ve ortalık karıştı. Hava durumunun oluşturduğu kasvetten dolayı harika başlayan bu sahne, Aemond’un dur demesine rağmen Vhagar’ın Arrax’a ve Lucerys’e saldırmasıyla son buldu ve ben saçımı başımı yoldum. Sevgili yazar dostlarım, siz niye bu karakterleri ısrarla masumlaştırmaya çalışıyorsunuz ya? Neden Aemond, Vhagar’a “Dur” diyor? Madem Aemond, Lucerys’i öldürmeyecekti, ne yapmak için Vhagar ile havalandı? Gerçekten iki ejderhanın savaşında onu sağ salim ele geçirebileceğini mi düşünüyordu? Ya da sadece korkutmak mıydı amacı? Aklım almıyor benim gerçekten.

Bakın kitapta Aemond ile Lucerys arasında geçen olayları anlatırken, Rhaenyra’nın sürekli yanında gezen soytarı Mantar, o gece eğer o kadar karanlık olmasaydı Arrax’ın çevikliğiyle Vhagar’ın pençelerinden kolaylıkla kurtulabileceğini söyler ve arkasından da ekler: “Ama o gün, Aemond’un yüreği kadar karaydı.” Aemond, öyle birini öldürdü diye, hele hele kendi gözünü çıkaran birini öldürdü diye pişman olacak bir karakter değil! Neden ısrarla bu karakterleri iyi göstermeye çalışıyorlar anlamıyorum yahu!

Bir Sezon Böylece Bitti. Peki, Gelecek Sezonlardan Ümit Var mı?

Sevgili dostlarım bir defa söyledim, bir kez daha söylemenin yararı olacağını düşünüyorum: House of the Dragon’un ilk sezonu beni çok eğlendirdi. Ta ki son iki bölüme kadar. Nasıl ki Game of Thrones’un ilk altı sezonunun ardından son iki sezonda büyük bir hüsrana uğradıysak, House of the Dragon bu iki bölümüyle bize aynı duyguları yaşayabileceğimizin mesajını verdi. Game of Thrones’ta yönettiği efsanevi Battle of the Bastards ve The Winds of Winter bölümleriyle tanıdığımız Miguel Sapochnik’in, House of the Dragon baş yapımcılığından istifa etmesi ve son zamanlarda yapımcı olarak öne çıkarılan Sara Hess’in birbirinden facia açıklamaları ne yazık ki gelecek sezonlara dair endişelerimi arttırdı.

House of the Dragon’ın uyarlandığı kaynak eser sadece mükemmel bir hikâyeye sahip olmakla kalmıyor aynı zamanda da Game of Thrones kitaplarının aksine tamamlanmış bir kitap olarak öne çıkıyor. Fakat işte senarist ve yapımcıların arka arkaya çıkarttığı bu iki bölüm, beni gelecekte yaşanacak olaylar için endişelendiriyor. Gelecek sezonlarda çok daha fazla savaş, ölüm, kan ve ejderhaların dansını göreceğiz. Fakat bunu biraz daha “havalı” göstermeye çalışan yapım ekibi her şeyi eline yüzüne bulaştırabilir. Ne olur böyle olmasın diye dua etmekten başka bir şey gelmiyor elimizden.

Böylece koskoca on bölümü geride bırakmış olduk sizlerle. Siz sezonu genel olarak nasıl buldunuz sevgili geekler? Sizde de geleceğe dair endişe var mı yoksa bunlar benim kuruntularım mı? Yorumlarınızı bekliyoruz mutlaka.

Author

Kalabalıkta sesini kaybetmemek için içerik üreten biri. Her ateşin iyi bir hikâyeye ihtiyacı olduğunu düşünür. Film, kitap, dizi, karikatür oyun ve müziğin her türlüsüne ilgisi vardır ama parası yoktur. Onu her yerde "Tavşan" diye çağırabilirsiniz.

3 Comments

  1. Canım Halit’cim güzel yazı ama bence bazı yerlerde bir şeyleri kaçırmış veya haksızlık etmişsin. İlk olarak dizi için söylediğin “masumlaştırma” sorununa değinmek istiyorum. O sahnede yani “Ya aslında Alicent hiç savaşa girmek istemiyordu, Viserys’in kehanetini yanlış anladı.” veya “Rhaenyra eski arkadaşına karşı savaşmak istemiyor ama ana yüreği işte, ne yapsın” gibi saçma sapan argümanlar üretiyor diz dediğin sahnede bu argümanları dizi üretmiyor ki. Alicent tarafı hızlıca tahtı ele geçirdi şimdi de en mantıklı olan şeyi yapıp kan dökmeden elinde tutmaya çalışıyor. Arkadaşlık umrunda değil. Taht oyunu oynuyor sadece. Masumca davranmıyor o an ki politikaya göre davranıyor, kendi çıkarına göre davranıyor.

    İkinci olarak Rhaenyra yürürken “Vurayım şunun kellesini ve bitsin bu hayasızca akın” niye desin? Bunun nesi mantıklı? Kralın eliyle beraber yanarak ölüp, peşinden şüphesiz savaşa sokmuş olacaksın diyarı. Bu dizide bu kadar basit düşünen karakterler olsa, dizi iyice rings of power’a dönecek. Kimsenin yarını düşünmeden hareket ettiği bir manasızlık olacak sürekli.

    Bu iki örnekte taht oyunu örneği, en küçüğünden en büyüğüne ki bu dizi zaten bu yüzden güzel. Anlık hareketler değil, uzun süreçli oyunların düşünülüp uygulandığı bir dizi.

  2. Berkay kardeşimin yorumlarına harfiyen katılıyorum. Sadece tek bir şey eklemek istiyorum; eğer politika yorumlayacaksan politikadan anlaman gerekiyor ve Halit kardeşim, sen bu işten hiç anlamıyorsun.

    • Wow bir dakika yalnız. Yazdıklarını eleştiririz ancak Halit’i yedirtmeyiz. Bunlar iki farklı dizi yorumlamasıdır. Kişinin kendi düşüncelerinden yola çıkıp anlayıp anlamadığını sorgulamak biraz yersiz.
      #savetavşan #halitopinionmatter

Sinan için bir cevap yazın Cevabı iptal et

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.