Bir süredir şöyle haftalık incelemeye uygun bir dizi arıyorum. Takip ettiğim dizilerin bir kısmı benden çok daha iyi inceleyen kişiler tarafından yazılıyor, incelenmeyenlerden bir kısmını şöyle kapsamlı doyurucu bir şekilde değerlendiremeyeceğim için hiç girmiyorum -Walking Dead gibi- bir kısmını da açıkçası incelenmeye değer bulmuyorum. Bu arayışım için de karşılaştım Into the Badlands’e ve ne yazık ki, bu dizi de bana istediğim şeyi veremedi.

into-the-badlands-episode-1

Halbuki her şey çok güzel görünüyordu başta. Dizi AMC’de yayınlanıyor, hani şu Breaking Bad’i Walking Dead’i yayınlayan kanal. Yani mecra “Ben iyi dizi çekebiliyorum” diyor. Kullanılan formül de genelde iyi işlere imza atılan bir formül. Şöyle ki, yine bir Amerikan klasik ortamının içine uzakdoğu öğesi yediriliyor. Görsellik olarak da başarılı bir sonuç var. Belli ki bütçe konusunda çok sıkıntı çekilmemiş. Ama işte bu kadar artıyı yan yana koyup güzel bir hikaye anlatamayınca bütün bunlar boş kalıyor. Şu çok bariz ki, elinizde ne kadar iyi malzeme olursa olsun iyi bir öykü anlatıcınız yoksa gerisinin bir önemi yok.

Dizimiz konusunu bir Çin kitabı olan Journey to the West’ten alıyor. Elbetteki bu uyarlamada ortamı biraz değiştirmişler, eski Çin’in feodal yapısını vahşi batıya uyarlamışlar. Mekanımız Badlands derebeyi konseptindeki Baron’lar tarafından yönetiliyor. Bu baronların Clipper denilen bodyguard-suikastçi karşımı usta dövüşçüleri var. Warcraft’ta da Guldan’ı oynayacağını araştırırken öğrendiğim Daniel Wu da Quinn isimli baronun baş Clipper’ı Sunny’i canlandırmakta. Şimdi bu Clipper bir görevdeyken kendi memleketinden olduğunu sonradan öğreneceği gizemli bir çocuk bulur, ki diziye ilk eksiyi bu çocuğun rol kesememesinden verdim. Neyse bu çocuğun peşinde Widow diye bizim baronu yıkmak isteyen bir baroniçe vardır. Sonrasında işte olaylar karışacak, çocuğun gizli güçleri, bir takım karışık ilişki üçgenleri falan.

into-the-badlands-episode-2

Böyle anlattığıma bakmayın hikaye aslında çok kötü değil. Ama ilk bölümdeki işleniş o kadar başarısız ki, resmen yazık etmişler. Tamam AMC dizileri çok tempolu değildir ama o tempo yokken adam gibi bir şeyler anlatılır, bir gerginlik verilir, ne biliyim bir merak unsuru doğar, geliştirilir. Buradaysa bizim zaten anladığımız şeyleri bir kez daha açıklamak için kullanılmış. Pek çok gereksiz sahne, pek çok anlamsız diyalog var. Gerekli olan diyaloglar da ortaya çok süper bir şey koymuyor ne yazık ki. Her bölüm bir saat sürüyor ama inanın sürmese de olur.

Temelde kitabı güzel uyarlamışlar Amerikan kültürüne, çok güzel fikirler bulmuşlar. Ama bunların altını dolduramamışlar. Mesela neden silahlar yasaklanmış, neden bodyguardlarda ninjaları tercih etmişler, soru işareti. Ortada belli ki, apokaliptik bir durum yok, her yer yemyeşil falan, neden uzakta yerleşim yeri yok, soru işareti. Başta soğuk kanlı katil, barona ölümüne bağlı imajıyla karşımıza çıkan Sunny neden bir anda aşk adamı oldu, şefkatli bir moda büründü, soru işareti. Bu ve bunun gibi pek çok mantıksız nokta ve pek çok mantıklı olabilecek noktanın da iyi sunulamaması dizinin iyi dizi olma eşiğini atlamasını engelliyor.

into-the-badlands-episode-3

Karakterlere gelirsek, hemen hepsi o kadar kötü yazılmışlar ki, oyunculara haksızlık etmek istemiyorum. Daniel Wu’nun karakteri istikrarsız kişiliğine rağmen esas adam olarak yeterli. Ama öyle evirip çevirmelerinden dolayı tam olmamış. Gizli güçleri olan çocuğun oyunculuğu zaten kötüydü de, seçilmiş kişi olduğu fazla bariz, onu geçtim, geçmişi, hikayesi o kadar klişe ki, her teenage dizide gördüğümüz ezik çocuğa kabadayılık falan, annecim durumları, o da olmamış. Baron’umuz fena sayılmayabilirdi ama o da acayip karikatürize bir karakter olmuş. Entrikacı kadın ben entrika yapacağım, hırslı çocuk ben hırs yapacağım diye bağırmaktan öldüğü için maalesef bu kısım da eksilere yazılıyor.

Oysa dizi, şimdiye kadar televizyonda bu kalitede görmediğimiz başarıda dövüş sahneleri ve kareografilerine sahip. Hem de görsel olarak çok etkileyici görünüyorlar. Kanalın artısıyla şiddete mühür de konulmamış. Ama bu mükemmel sahnelerin dizi “ben dövüş dizisiyim” diyebilmek için konması rahatsız ediyor işte. Yani Widow’un Sunny’e bir teklifi varsa ne diye önce adamlarını ölüme göndersin? Sonraki “Dikkatini çektiysem..” lafıyla da üzerine mum dikmesi olmamış. Ama dövüşler iyi hakikaten. Yani bir şey anlatmaya çalışmasa, Sunny diye bir adam var, diğer baronlarla savaş halindeki baronu adamı onu bunu dövmeye gönderiyor üzerine kursalar diziyi, her bölüm de iki-üç tane böyle dövüş sekansı koysalar çok daha iyi olurdu kanımca.

into-the-badlands-episode-4

Toparlamak gerekirse elinde bu sezonun en orijinal ve önemli işlerinden biri olma potansiyeli varken, bu fırsatı saçma sapan bir şekilde tepen bir dizi olmuş Into the Badlans. İlk saydıklarımla 10 üzerinden 5’i zaten garantileyen, hatta 6’yı alan dizi, iyi dizi eşiği olarak gördüğüm 7’ye yukarıdaki saçmalıklardan dolayı yükselemeyip sınıfta kalıyor. Hani 20 küsur bölümlük bir dizi olsaydı “yavaş yavaş oturacak” falan derdim ama ilk sezon hepi topu altı bölümden oluşacağı ve sonuçta hızla bir hikaye anlatması gerektiği için maalesef bu diziyi pas geçiyorum. Yine de cebinizden para çıkmadığı için dövüş kısımlarını bir izleyin derim.

Author

A Man Who Walks Alone... @tutkutuzlu

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.