Gedikli okurlarımız anımsayacaktır, vakti zamanında size Netflix’in çektiği yeni bir diziden söz etmiştik. Arkasında Wayward Pines’dan Matt ve Ross Duffer ile, Last Resort’tan Karl Gadjusek’in olduğu dizi, The X-Files benzeri 80’ler gerilim / gizem işlerine bir selam duruşu olmak için yola çıkmış bir projeydi. Dizinin adı Montauk olacak, 1980’de aynı adlı kasabada bir anda gizemli bir şekilde kaybolan 12 yaşındaki bir çocuğu ve bu kayboluşun altından çıkan komploları konu edecekti.
O dizinin artık bir başrolü var. 90’ların en popüler sinema yıldızlarından biri olan, fakat bir süredir de göz önüne çıkan bir işin içerisinde yer almayan Winona Ryder, kaybolan çocuğun bekar annesini oynayacak. Winona Ryder kadroya katılan tek kişi de değil. Kayıp vakasını inceleyen polisi de The Newsroom’daki Eliot Hirsch rolüyle tanıyor olabileceğiniz David Harbour oynuyor. Bu arada Harbour’ın Suicide Squad’da da henüz resmen açıklanmayan bir rolü olduğunu belirtelim.
Ne yalan söyleyeyim, Netflix önce Orange is the New Black ve House of Cards kombosuyla, sonra da Daredevil, The Unbreakable Kimmy Schmidt ve Marco Polo gibi ses getiren işleriyle baya baya HBO’nun yakaladığı “ne çıksa yerim” kıvamına geldi, Montauk da o yüzden illa ki bir köşeye not edilmişti zaten. Üzerine o özlediğimiz X-Files tadına selam çakmaya niyetlenmesi zaten kremaydı, Winona Ryder’da çileği oldu.
Amerikalı aktris, bütün 90’ları tam anlamıyla bir süperstar olarak geçirmişti resmen. Özellikle de Edward Scissorhands, The Age of Innocence, Girl Interrupted onun kariyerindeki zirve filmler arasındadır. Gelin görün ki Ryder, tüm o güzelliği ve meziyetine rağmen 2000’leri serbest düşüşte geçirdi. Black Swan, Star Trek ve A Scanner Darkly gibi filmlerdeki yan rollerini ve Iceman’i saymazsak, şöyle dişe dokunur bir işi yok neredeyse. O yüzden şu an Montauk için bizde heyecan zirve seviyede. Sizde durum ne?
