The Boys dizisinin ikinci sezonu son hızla devam ediyor. Artık sezonun bitmesine son iki bölüm kala olaylar biraz daha hızlandı ve artık yavaş yavaş tüm düğümler çözülmeye başladı. Biz de her hafta olduğu gibi bu hafta da The Boys’un, ikinci sezon altıncı bölümü yani The Bloody Doors Off bölümünü izledik ve sizler için spoilerlı inceledik. O halde hiç durmadan bölüm hakkında konuşmaya başlayalım.

Bölümüz yine bizim çocuklardan birinin orijin hikayelerinden biri ile başladı. Hatırlarsanız geçen bölüm Mother’s Milk’e odaklandıklarında “Acaba Mother’s Milk’e veda mı ediyoruz?” diye düşünmüştüm. Ama bu bölüm Frenchie’nin eski defterlerini açınca dedim ki; yok öyle değil. Bunlar geçen sezon bu iki karaktere yeteri kadar derinlik katmadıklarını düşünüp, bu sezon iki karaktere de kendi hikâyelerini anlatmak için fırsat tanımaya karar vermişler. Ama size bir şey diyeyim mi? Hiç gerek yok.

Yani bence The Boys izleyen herkes bana katılacaktır bu konuda. Biz geçen sezon ekipteki herkesi çok seviyorduk zaten. Frenchie ve Mother’s Milk’in başına bir şey gelse, en az Hughie’nin başına bir şey gelmiş kadar üzülürdük. Hatta belki daha fazla. O yüzden bu sezon onların arka plan hikâyelerini bu kadar öne çıkarmalarına gerek var mı inanın bilmiyorum. Yine de bir şey bildiklerini varsayıyor ve şimdilik susuyorum.

Öte yandan Frenchie’nin ekibe nasıl dahil olduğunu anlatan bu sekanslar, aynı zamanda onun en büyük pişmanlığını da anlattı. Grace Mallery’nin şantaj yaptığı Lamplighter adlı bir süper kahramanı izlemesi için görevlendirilen Frenchie, bir arkadaşına yardım etmek için işini savsaklayınca Mallery’nin çocuklarının ölümüne sebep olmuş ve bu yüzden yıllarca kendini suçlamış. Bölümün başlangıcında Lamplighter’ı görmesiyle silahına davranması bir olan Frenchie, bölümün sonunda “Belki de ona vereceğimiz en büyük ceza yaşamasına izin vermektir” diyerek bir karakter gelişimi yaşadı. Fakat o gelişimi ne ara yaşadı işte onu bilmiyoruz.

Annie’nin omuzundaki çipin çıkarılmasını izlerken canından can giden yumuşak kalpli Hughie’mizin, karnına kocaman bir demir girmesiyle artık pişmiş tavukla olan şansızlık yarışını kaybettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bütün bölüm Annie ve Billy’nin beraber çalışması için mücadele veren Hughie hasta yatağına düşünce, iki karakterin de Hughie’nin iyi yanlarını sayıp ortak bir nokta bulmaları çok tatlıydı. Ama yani bunu illa Hughie’nin karnına bir metrelik demir girince mi yapmak zorundaydınız? Adamın başına gelmeyen kalmadı be!

Billy’nin güvenmeyerek Annie’nin ipucunu takip edip, Akıl ve Ruh Sağlığı Koruma Merkezi’ne gitmelerinin ardından ekip, Vought’un bir sürü yetişkin birey üzerinde V Bileşeni’ni denediğini ortaya çıkardı. Bunun sebebini her ne kadar Lamplighter bizim ekibe anlatamasa da, daha sonraki Stormfront ve Homelander sahnesiyle biz, Vought’un aşırı derecede ırkçı bir gizli planı olduğunu ve bu planın süper beyaz askerler yaratmak olduğunu öğrenmiş olduk. Yani şirket, insanlara bebekken V Bileşeni enjekte edip sonra onların fikirlerine göre takıma alınmalarını değil; fikirleri kendileri gibi olan binlerce yetişkine V Bileşeni enjekte edip süper kahramanlardan oluşan bir ordu yaratmak istiyor. Fakat bu, gerçekten Stormfront’un anlattığı gibi ırksal bir olay mı onu bilmiyorum. Çünkü madem Vought gizli gizli beyaz tenin üstünlüğünü egemen kılacak bir plan yapıyor bu planı neden Stan Edgar devam ettiriyor?

Burada iki seçenek ortaya çıkıyor. Ya şirketi kuran adamla herkesten çok daha uzun yıllar geçiren Stormfront, Vought’un emellerini herkesten daha iyi biliyor ve bunu saklıyor ya da başlangıçta emelleri gerçekten beyaz üstünlüğünü ele geçirmek için süper asker üretmek olan Vought şirketi, yirmi birinci yüzyıla ayak uydurup sadece “süper asker” üretmeyi hedefliyor. Açıkçası bana ikisi de oldukça olası geliyor.

Bir önceki bölümde “Devlerin aşkı büyük olur. Ya dağlar yerle bir olacak” şarkısını kanıtlarcasına aşk yaşayan Homelander ve Stormfront, bu bölümde biraz gelgitler yaşasa da sonunda yeniden kavuştular. Kendisine her ilgi gösterene bir anda bağlanan Homelander, yine küçük bir çocuk gibi ilgi, kendisinden başka tarafa kayınca ortalığı ateşe verdi. Homelander’ı sakinleştirmek için ona kendisi ve Vought hakkındaki en büyük gerçeği söyleyerek içini açtı. Daha önce söylediğimiz gibi Stormfront’un aryan rüyalarını süsleyen Homelander, Stormfront’un kendisi için kurduğu planlara ses çıkarmadı ve artık o da bu aryan rüyaların bir parçası oldu. Bir ırkçı olmadığın kalmıştı Homelander onu da oldun tam oldu!

Peki, bölümün geri kalan küçük ayrıntılarında ne oldu? Maeve, Deep’in yardımıyla ilk sezonda Homelander ile düşmesine göz yumdukları uçağın içinden çıkan bir kamera kaydını ele geçirdi. Her ne kadar bu kaydı Elena’nın da izlemesi Maeve’i zor durumda bıraksa da Homelander ve Vought’a karşı çok önemli bir koz ele geçirdi. Bu sırada Deep, kilise için misyonerlik faaliyetleri yaparak tıpkı kendi gibi Seven’dan kovulan A-Train’e kancayı taktı ve onu da kiliseye kattı. Bu kilisenin tam olarak Deep ve A-Train’den ne gibi bir beklentileri var merak ediyorum açıkçası.

Eh, artık yavaş yavaş arka planlar bitti ve son iki bölüm kala The Boys dizisi son düzlüğe girdi. Dizinin ikinci sezonu hakkında genel görüşünüz nedir? Sizce nasıl gidiyor dizi? Ve tabii ki bu bölümü nasıl buldunuz? Buyurun yorumlara o zaman.

Author

Kalabalıkta sesini kaybetmemek için içerik üreten biri. Her ateşin iyi bir hikâyeye ihtiyacı olduğunu düşünür. Film, kitap, dizi, karikatür oyun ve müziğin her türlüsüne ilgisi vardır ama parası yoktur. Onu her yerde "Tavşan" diye çağırabilirsiniz.

1 Comment

  1. yusuf ziya hayır Reply

    Hughie’ye ne zaman v bileşeni saplayacaklar acaba dizi asıl ondan sonra baslayacak.

yusuf ziya hayır için bir cevap yazın Cevabı iptal et

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.