Ocak sonuna kadar ara vereceğimiz kış finaliyle The Flash/Arrow crossover’da yaptığıma benzer bir şey yapayım dedim ve iki dizinin de 1 aylık ara öncesi son bölümlerini bir arada inceledim.  Legends of Tomorrow muhabbetini aradan çıkardığımız haftanın ertesinde iki dizi de, kendi dinamiklerine hızlıca geri dönmeyi başarmışlar. The Flash‘ın yeri kalbimde ayrı ama sanırım bu ara Arrow‘u daha çok seviyorum ve izlemenin bana daha çok keyif verdiğini fark ettim. The Flash’ın Running to Stand Still bölümü, bir The Flash bölümü olarak hiç de fena değildi ancak sezon arası finali olduğunu düşünürsek geçen senekine göre epey hayalkırıklığıydı bana kalırsa. Aradan sonrasını şu an iple çekmediğime göre merakla beklememize sebep olacak pek bir gelişme yaşanmadığını da rahatıkla söyleyebilirim. Arrow’un bölümü Dark Waters ise adıyla müsemma, epey karanlık sularda gezinen, hem bayağı dinamik bir bölümle hem de meraklandıracak bir finalle girdi araya.


The Flash’ten başlayalım. Trickster, Weather Wizard ve Captain Cold bir araya gelince, karşımıza inceden de bir ‘Bir Noel Şarkısı/A Christmas Carol’ güzellemesi çıkacağını hissetmiştim ama Captain Cold bir cameo olarak yer alıp spin-off diziye doğru hızlıca yola çıkınca hevesim kursağımda kaldı maalesef. Trickster’ın  Mark Hamill diziye çok güzel bir enerji getiriyor ve sanki dizi evreninde sahip olamadığımız bir Joker gibi izliyorum kendisini. Gelecek hafta tekrardan Luke Skywalker olarak izleyecek olmanın heyecanı içindeyim ama bu adam benim için Joker ve öyle de kalacak. Genç Hamill, kahramanı oynamak için doğmuş olabilir ama kesinlikle kötü adamı oynamak için yaşlanmış. Trickster bana büyük bir keyif veriyor ve yerine başkasını düşünemiyorum. Kapatıldığı hücrede çizip duvarına astığı The Flash resimlerine BA-YIL-DIM! Liam McIntyre ise Weather Wizard olarak çok muhteşem değil ama ecnebi tabirle ‘charming’ oynuyor. Fena da bir ikili olmamışlar Mark Hamill ile. Onu bunu bırakın da asıl Wentworth Miller her gözüktüğü bölümde rol çalmıyor mu sizce de? Trickster’ın gözüktüğü onca sahne kadar Captain Cold’un tadında cameo’su da hoşuma gitti. Barry’nin evine gelip dünyanın en sevimli mug’ından sıcak çikolata içerek ‘marşmelovunuz bitmiş’ şeklindeki konuşmaları çok cheesy ama işte Miller bu chessy’liği yedirmeyi çok iyi beceriyor.

Tirckster ve Wather Wizard, Barry’e Noel’i dar etmek için kolları sıvarken Dr. Wells’in de bir süredir sesi soluğu çıkmayan Zoom ile muhabbeti ilerlettiğini görüyoruz. Zoom kendisine bir anlaşma önermiş ama Wells kabul edip etmeme konusunda kararsız. Anlaşmanın şartlarına uyarsa kızını bıracak. Bir düşüneyim ben deyip gidiyor, sonda yine buluşuyorlar. Bu arada Zoom, istediği gibi STAR Labs’teki portaldan girip çıkabiliyor. Allah aşkına birisi şu odaya kamera koysun, güvenlik önlemi koysun. Benim evimin bile güvenliği daha iyi. Zoom’un planı için yardım etmeyi kabul ediyor Wells. Bana biraz sönük bir ‘endgame’ olarak geldi bu. Yani Barry’i Noel Hindisi gibi şişirip şişirip sonunda gücünü ele geçirmesinden daha fazlasını beklemiştim. Umarım sezon ilerledikçe bu plan gelişir, zira şu haliyle kesinlikle beni kesmedi. Wally West, bu sezon dinamikleri nasıl değiştirecek ve Zoom ile ilgili kritik bir rol oynayacak mı merak ediyorum. Wally çizgi romanlarda Barry’den de hızlı mesela. Zoom acaba odağını Barry’den Wally’e mi kaydıracak zamanla diye düşünmüyor değilim. Bu arada Keiynan Lonsdale’i çok göremedik ama gördüğüm kadarıyla güzel bir enerjisi var sanki. Ekiple güzel bir uyum yakalayacağını düşünüyorum.


Şunu da şuraya sokuşturayım. The Flash’ta şeyi çok başarılı buluyorum mesela genelde: Ana öykü her zaman bir yandan akmaya devam ediyor. Bu Barry’nin düşmanlarıyla karşılaşması da olabiliyor, yaşadığı duygusal gitgeller ya da özel hayatındaki sıkıntılar da. Ama hep bir şekilde akıyor. Bu esnada tüm o diğer yan karakterler de kendi yağlarında bir şekilde kavruluyorlar. Bölüme göre bazen Cisco’nun dertleriyle haşır neşir oluyoruz, bazen Caitlin’in. Joe West’in bir yanda aile draması akıyor veya Dr. Wells’in gerek geçen sezon gerekse bu sezon alttan alta yürüttüğü planlar devam ediyor. Tek bir sıkıntı var, tüm bunları kısıtlı bir zaman diliminde yapmak zorunda olduğu için çok çabuk toparlayıp kemale erdiriyor. Misal bu bölüm Iris’in babasına, aslında bir oğlu olduğu gerçeğini açıklamasının ardından Joe’nun yaşadığı şok ve verdiği tepkiler inanılmaz başarılı işlendi. Ama yine bu bölüm çok hızlı bir u dönüşüyle “heyt be oğlum var lan” evresine gelmesi de bir o kadar yalapşap bir hava bırakıyor. Joe kabullenir kabullenmez yine bölüm sonunda Wally West‘in de çat diye çıkagelmesi kez aynı şekilde.  Buna benzer olarak Patty’nin Marduk’un peşine takılıp intikam araması çok yerinde bir yan hikaye, fakat bu intikam ateşinin aynı bölüm içinde The Flash’ın 2 dakikalık konuşmasıyla sönmesi de bir o kadar olmamışlık hissiyatı bırakıyor bende. Sanki Arrow, bunu biraz daha zamana yaymayı başarıyor. Bir bölümde oldu bittiye getirmiyorlar da birkaç bölüme dağıtabiliyorlar. Lakin onda da işleniş kısmında çok ciddi bir sıkıntı var. Yani atıyorum Sara’nın dirilmesi, babasının öğrenmesi ve de sonunda Sara’nın iyileşip ayrılması tek bir bölüm içinde gerçekleşmedi ama kızcağızı önüne bir tas su koymak suretiyle zincirlere vurmak falan çok salakça hareketlerdi ve tüm bu süreci iyi anlatamadılar.


The Flash’ın ekibi mesela genelde masa başı ekibi. Evet çok yardımları dokunuyor ama sahaya çıkan çoğu zaman The Flash’ın bizzat kendisi. Siz izlerken evet bu dizi The Flash diyebiliyorsunuz. Arrow’da bu pek işlemiyor maalesef. Black Canary, Speedy, Diggle, Roy derken bir olay oldu mu cümbür cemaat gidiliyor. Diziye 3. sezondan dalan birisi dizinin adının neden Green Arrow olduğunu sorgulayabilir pekala. Olay var diyene ellerinde silahla koşan bir ekip var ortada ve bunlar sürekli varlar. Bazen az sahneleri var, bazen çok ama hep ordalar, hep Oliver’ın etrafındalar. Açıkçası bazen sürekli ortada dolanan Laurel, Thea, Diggle ve Felicity’den o kadar beynim bulanıyor ki Oliver’ı izlediğimi bile unutuyorum. Bu yüzden ben artık dizi bir çeşit ‘team-up’ olarak izlemeye başladım. Bunca kalabalık ve hangemeye rağmen bu bölümde bunun temede Oliver’ın mücadelesi olduğunu da vermeyi başardılar. Her zaman bu kadar başarıyla altından kalkamıyorlar bunun. En çok da Damien Darhk gerginliğine geri döndüğümüze sevindim. Nihayet gereksiz yan hikayelerle dolu olmayan derli toplu bir bölüm çıktı karşımıza. Oliver’ın Damien’ı karanlıklardan çekip savaş alanına çağırmasının sonunun kötü biteceği belliydi ama açık açık savaş ilan etmesi gerektiğini de düşünüyordum. Geçen sezon Ra’s al Ghul ile gölgeler içinde savaşmış ve kaybetmişti. Yeni Oliver’ın aynı şekilde alttan alta böyle bir mücadeleye girişmesi karakterin bu sezonki mizacına ters düşerdi her şeyden önce. Belki aptalca ama cesurca bir hamleydi. Fakat Arrow kötülerinde şöyle bir şey var, ne kadar cool gözükseler de kendilerini kızdırdığınızda inanılmaz derecede çirkefleşiyorlar. Ra’s al Ghul’un teklifini kabul etmedi diye çirkefleşip Arrow kılığına girmesi gibi Damien Darhk’ın da aleni bir figür haline getirildiği için sinirlenip tüm ekibini kaçırması birbirlerine denk, belaltı hamleler.


Gelelim esas soruya: Felicity öldü mü? Ben bu soruya içimden ‘İNŞALLAH’ diye cevap veriyorum ama gerçekleri de önümüze koyup bakmak lazım. Elbette ki HAYIR. Buradaki tek dayanağım Marc Guggenheim’ın Olicity’e tapan Tumblr’cıları üstüne sıçratmaktan korkması değil tabi. Sezon başında gördüğümüz mezarlık sahnesi 6 ay sonrasında geçiyordu. Şu anda Arrow da The Flash de neredeyse gerçek zamanlı gidiyorlar. Ekim’de başladıklarını ve daha 3. ayı bile doldurmadığımızı düşünürsek bahsi geçen sahnenin Mart’tan önce olmasına imkan yok. Felicty’i 3 ay komada bekletmeyi düşünmüyorlarsa, ki gerizekalı olmadığı sürece hiçbir senarist bu kadar dramatiklikten uzak bir son yazmaz, mezardakinin Felicity olmadığını gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz. Söylemeye dilim varmasa da burası çok net. O yüzden bu ihtimali bir kenara koyuyorum. Laurel veya Lance olma ihtimalini de eliyorum çünkü ikisinden biri ölmüş olsa ya babası ya da kızı mezarın başında kalırdı. Cenaze bittikten sonra bu ikisinden birinin mezarı başında kalmak Oliver’a düşmez sonuçta.

Thea veya Diggle ihtimaller dahilinde bu durumda ama Barry’nin geç kalması ve reaksiyonu bana yeteri kadar umurunda olan bir ölüm olmadığını düşündürtüyor. En akla yatkını Oliver’ın çocuğunun annesi. O mezar sahnesine gelene kadar muhtemelen gerçek ortaya çıkacak, Damien bunu öğrenecek ve bir şekilde kadın ölecek. Oliver tabi ki de bu kadar yıkılmış olacak, çünkü tüm suçlu bizzat kendisi. Kadın, “senin hayatının bir parçası olsun istemiyorum” demişti oğlu için. Buna rağmen bir şekilde tüm bu karmaşanın ortasında bulacaklar kendilerini. Kabul edelim, Arrow, eskisine göre yan karakterlerini harcamakta baya korkak davranıyor artık. Tommy ile Oliver’ın anasının gözünün yaşına bile bakmadılar ama Sara ölüp ölüp diriliyor. Roy’a yol verdiler ama öldürmeye kıramadılar. Hatta bu sezon geri geleceği açıklandı geçenlerde. Diggle’ın kardeşini senelerdir ölü biliyorduk, ortaya çıktı. Ben ana kadrodan birine kıyabileceklerini düşünmüyorum artık. Ekibin verdiği röportajlarda bu çocuk sırrının ortaya çıkacağı ve önemli sonuçları olacağı söylendi hep. O yüzden çocuğun annesi gibi yan bir karaktere kıyıp çocuğun Oliver’ın başına kalması çok olası geliyor bana.

Öyle ya da böyle iki dizi de 1 aylık araya girdiler. Arrow şaşırtıcı derecede iyiyken The Flash biraz Noel Özel Bölümü tadında bir bölümle girdi araya ama olsun. Hazır ikisini de uğurlamışken, müsadenizle ben 1 ay kadar şuraya uzanacağım. Havalar soğuk, kalın giyinin. Bol bol C vitamini alın. Üşütmeyin e mi?

Gelecek sene görüşürüz. (Yapmak zorundaydım)

Küçük Notlar:

  • Patty’nin kullandığı silahın ne olduğunu anlamadım. Bunun bahsi geçti de ben mi kaçırdım? The Flash’ı durdurmak için hazırlanmış bir silaha benziyor, ki böyle bir silahın yapılmış olması biraz garip. Yapıldıysa bile Patty nasıl ele geçirdi? Epey fonksiyonel bir şeye benziyor ve pekala Zoom için de kullanılamaz mı? Konuyu anlayan yorumlarda şenlendirsin.
  • Okamura Oyuncakları: Dr. Wells’in Trickster’ın gözündeki yansımadan tanıdığı o Teddy Meddy ne zıkkımsa işte, o oyuncağı üreten firma Okamura Toys’un sahibi Hiro Okamura, Toyman olarak bilinen kötü adam versiyonu değil de Flashpoint’ten önceki iyi adamlardan biri. Kötü adam Toyman ise Supergirl dizisinde yer alacak sanıyoruz ki.
  • Bu arada bu bölüm gördüğümüz trio, çizgi romanlardaki Rogues’a en yakın şeydi. Captain Cold, Mirror Master, Weather Wizard, The Pied Piper, Captain Boomerang, Trickster, Heat Wave, The Top ve Golden Glider‘dan oluşan kötüler ekibi içinde şu ana kadar dizide görmediğimiz tek isim Mirror Master. O da gelse de ortalık şenlense biraz.
  • Sondaki mısır tarlası mevzusu nedir anlamaya çalışıyorum. “Artık kendi sebzemizi üreteceğiz ahali. Star City, dışa bağımlı olmayacak” şeklinde bir tarım politikası değil tabi ki bu. Sanıyorum Darhk, underground bir şehir kurmaya çalışıyor. Hatta ekibimizi kapattığı gaz odaları da gaz odası değil esasen. Yapay oksijen gibi bir şey üretiyorlar bana kalırsa. Öldürdükleri adamın da test için olduğunu söylemişlerdi. Yeraltında yapay güneşle büyüyen bir mısır tarlası oluşu da kendi yiyeceklerini üretmeye başladıklarını gösteriyor. Sanırım Darhk ve çevresinden oluşacak bu elit kesim, yeryüzündeki herkesi öldürdüklerinde burada yaşamaya başayacaklar. Yani “Star City’i kurtarmak için yıkıp baştan yapmamız lazım” değil plan. Yıkacaklar ve başka bir ekosistemde yaşamaya başlayacaklar. Belki sırf Star City de yok olmayacak. Damien buradan sorumlu olacak ama Amerika’daki her şehir için belki de böyle birer Damien var. Her nasıl yok etmeyi planlıyorsa denizden, su yoluyla olacağı kesin. Hem limanı kaybetmek istemediler hem de “biz orada alg yetiştiriyorduk” gibi bir muhabbet geçti. Göreceğiz bakalım.
Author

Bir reklam ajansında esnek saat olarak çalışıyor. Geekyapar yazarı. Hobi olarak spoiler vermeyi seviyor. Dreamer değil. Vizyonsuz. Şu hayatta hep Hufflepuff'liğindan kaybetti.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.