Ve nihayet Cehennem’e hoş geldiniz sevgili geekler! Sandman dizisi duyurulduğundan beri bugünü bekliyorduk hepimiz ve nihayet Morpheus, Cehennem’in kapıları dayandı! Sandman çizgi romanlarındaki belki de en ikonik sahnelerden birine sahip olan, The Sandman dizisinin “Cehennemde Bir Umut” isimli dördüncü bölümünü spoilerlı olarak incelemek için can atıyorum. O hâlde şeytan azapta gerek diyerek hemen incelememize başlıyorum.

Cehennem’e Hoş Geldiniz!

Bir sahne yaratırken ilk olarak sahnede kullanacağınız ortamı betimlemeye başlarız. Fakat ne yazık ki herkesin en az dikkatini çeken de yine bu sahne tasarımı olur. Karakterler sahneye çıkıp, birbiri ardına etkileyici konuşmalarını yapmaya başladıkça ortam tasarımı yavaş yavaş daha az dikkat çekmeye hatta kaybolmaya başlar. Oysa hepimiz biliyoruz ki iyi bir ortam yaratmak, iyi bir sahne tasarımı için kilit bir öneme sahiptir. Bu yüzden Lucifer Morningstar ve Morpheus’un buluşmalarını gerçekleştireceği yer olan Cehennem’in kendisi de en az bu buluşma kadar mühimdi.

Rüyalar Lordu Morpheus ve Matthew’un, Lucifer Morningstar’ı bulmak ümidiyle girdiğinde karşımıza çıkan Cehennem tasviri benim oldukça hoşuma gitti. Cehennem deyince ilk akla gelen, her yerden fışkıran ateşler ve lavlar yerine uçsuz bucaksız çorak arazilerin kullanılması, Cehennem’e gelen yolcular için “Cehennem’e ateşini kendin getirirsin” gibi sözlerin sarf edilmesi, içerisinde bulunduğumuz ortamın oldukça tekinsiz ve tehlikelere açık bir yer olduğunun altını çizdi. Bu yüzden kahramanlarımız Matthew ve Morpheus için endişelenmeye başladık. Bu açıdan The Sandman dizisinin Cehennem tasviri benim için oldukça başarılıydı.

Kim Bu Kai’ckul ve Neden Siyahi!?

Neil Gaiman’ın hikâye anlatıcılığını sürekli olarak övüyoruz fakat bunu örneklendirmekte biraz zorlandığımızı hissediyorum. Sandman, Neil Gaiman’ın en büyük işlerinden biri hatta benim için tartışmasız en büyük eseri. Toplamda on ciltten oluşan çizgi romanın sayfaları arasında öylesine önemli olaylar gizliyor, alelade görünen olaylar sonradan öyle güzel hikâyelerin temellerini oluşturuyor ki yazarımızın hikâye anlatıcılığına hayran olmadan edemiyoruz. Morpheus’un, Cehennem’de kendisine rehberlik eden zebaninin hain bir planı sonucu Nada isimli bir mahkûmun önünden geçmesiyle başlayan hikâye, emin olun bu evrende anlatılan en etkileyici hikâyelerden birisine evrilecek şimdiden söylemekte faide var.

Rüyalar Lordu Morpheus, Lucifer Morningstar’a ulaşmak için bir zebani tarafından dolaştırılırken onu tanıyan ve bildiğimiz isimleriyle değil de “Kai’ckul” adıyla kendisine seslenen Nada, Morpheus’un hayatındaki en önemli karakterlerden biri desek yalan söylemiş sayılmayız. Orijin hikâyesini dizinin daha sonraki bölümlerde ya da sezonlarda anlatacağını umduğum Nada’nın, Morpheus’un en büyük aşkı olduğunu söylemeden geçmek olmaz. Öte yandan Morpheus’un, sinirlendiğinde çok sevdiği birini bile sonsuza kadar Cehennem’de tutsak edecek kadar katı kalpli olabileceğini de görmüş olduk.

Son olarak bu sahne Sonsuzlar’ın herhangi bir biçimi, şekli olmadığını anlamak için çok büyük bir öneme sahip. Kendisine Kai’ckul diye seslenen Nada’ya yüzünü dönerken Morpheus, bildiğimiz soluk derili hâlinden oldukça farklı görünen siyahi bir kimliğe büründü. Bu da Sonsuz dediğimiz bu varlıkların, bizim zannettiğimiz gibi tek bir formları olmadığını, karşılarında bulundukları varlıklara göre sürekli şekil değiştirdiklerini anlamamızı sağladı. Bir dahaki sefere “Ölüm, neden siyahi olmuş?” diyen biri olursa ona sebebini açıklarsınız.

Özgün ama Kaliteli Bir Lucifer Morningstar!

Cehennem’e girdiğimizden beri hepimizin görmek istediği tek bir şey vardı: Gwendoline Christie’nin, Lucifer Morningstar’ı! Çizgi romanlarda kadim görevinden oldukça sıkılmış olan, büyük bir bıkkınlıkla Cehennem’i idare eden hatta Beelzebub ve Azazel adındaki iki iblisle birlikte yönetimi paylaşan Lucifer, dizimizde daha renkli, daha canlı ve Cehennem’in yönetimini tek başına idare ediyor gibi gözüküyor. Yardımcısı Mazikeen ile birlikte Rüya’nın gelişini bekleyen Lucifer, bizi diyarına olabildiğince sıcak karşıladı.

Sizi bilemiyorum fakat ben Gwendoline Christie’nin resmettiği Lucifer Morningstar benim için gayet başarılıydı ve izlerken fazlasıyla keyif aldım. Lucifer Morningstar’ı çizgi romanlarda yeniden resmederken David Bowie‘den fazlasıyla ilham alan Neil Gaiman, dizide bu görüntüye yakın bir Lucifer portresi çizmiş. The Sandman uyarlamasındaki bütün karakter ve oyuncuların işi zordu fakat daha önce Lucifer’ı canlandıran ve çoğu insanın gönlünde taht kuran Tom Ellis’den sonra aynı role hayat veren Gwendoline Christie’nin işi çok daha zor olacaktı. Bana göre Gwendoline Christie, çizgi romanların ruhunu yakalayan ve buna rağmen tamamen bir taklit olmaktan uzaklaşarak özgün bir portre çizen oldukça başarılı bir performans sergiledi.

Choronzon ve Cehennem’de Bir Atışma!

Miğferini bulmak için Cehennem’e giren Rüya, Lucifer’ın sıcak misafirperverliğinin ardından, kum kesesinin de büyük yardımıyla sonunda miğferini ele geçiren iblisi buldu. Choronzon adındaki bu iblis, miğferi Ethel Cripps’ten adil bir anlaşmayla aldığı için geri vermek istemese de sonunda Lucifer’ın da parmağı olduğunu düşündüğümüz bir karar verdi ve bir düello karşılığında miğferi Rüya’ya vermeye karar verdi. Çizgi romanlardan farklı olarak düelloya kendisi çıkmayan Choronzon, kendi yerine çıkması için Cehennem’in efendisi Lucifer’ı şampiyonu olarak seçti.

Evrendeki en eski düellolardan biri için karşı karşıya gelerek kelimelerinin gücünü yarıştıran Lucifer ve Morpheus bize seyir zevki oldukça yüksek bir mücadele izletti. Kelimelerin gerçek hayatta da tesirlerinin olması, karakterlerimiz için daha fazla endişelenmemize ve dolayısıyla daha fazla zevk almamıza sebep oldu. Bu sekanstaki görsel efektler de fazlasıyla başarılı olunca, tekrar tekrar izlenecek muhteşem bir sahne ortaya çıktı. Ne kadar övsek az gerçekten!

Ve Ne Gücü Kalırdı Cehennem’in?

Sandman dizisi ilk duyurulduğunda hepimizin aklına çizgi romanlardaki farklı farklı paneller geldi. Okuyup hayranı olduğumuz bu panellerin, dizide nasıl tezahür bulacağını merak etmeden duramıyorduk. Hiç şüphesiz herkesin en çok merak ettiği çizgi roman paneli: Rüyalar Lordu Morpheus’un, karşısındaki binlerce iblise “Ne gücü kalırdı Cehennem’in, burada olanlar Cennet’i düşlemese?” diyerek elini kolunu sallaya sallaya Cehennemden ayrıldığı paneldir. The Sandman dizisinde bu muhteşem tiradı görmek için ne kadar heyecanlandığımı kelimelerle ifade edemem. Ve tüm samimiyetimle söylemeliyim ki beklediğime fazlasıyla değdi!

Ya hep söylüyoruz ya Tom Sturridge, Rüya’nın kendisi olmuş diye. Gerçekten bu sahneyi güzelleştiren şeylerden bir tanesi kesinlikle Tom Sturridge. Yıllardır tüm Sandman okurlarının ezbere bildiği kelimeler ağzından dökülürken onu bir aktör olarak görmek neredeyse imkânsız. Lucifer Morningstar’ın yanında, Cehennem’in sarayındaki Rüya o! Baika bir şekilde hayal edemiyoruz. Öte yandan yazının başında söylediğim Cehennem’in tekinsiz ortamı, karakterimizin biraz önce hayati tehlike atlatması gibi öğeler de bu tiradın güzelliğini arttırıyor. Sahneyi izlerken bu tiradı her duyduğumda tüylerim diken diken oluyor ve sanırım bu etkisi hiçbir zaman eksilmeyecek. Mükemmel bir sahneydi!

John Dee’nin Yolculuğu

Bu bölüm her ne kadar Rüya ve onun Cehennem yolculuğu hakkında olsa da bir önceki bölüm akıl hastanesinden kaçan John Dee de kendine ait bir yolculuğa çıkarttı bizi. Rosemary isimli yardımsever bir kadının yardımıyla Roderick Burgess’in Rüya’dan, Ethell Cripps’in Roderick Burgess’ten ve onun da annesi Ethel Cripps’ten çaldığı yakutun peşine düştü. Bu aslında kısa ama her sahnesi hem Rosemary hem de bizim için eziyet olan araba yolculuğunda o kadar gerildim ki size anlatamam. Gerçekten John Dee karakterini işleme tarzına bayıldım dizinin. Yani her saniye Rosemary ve onun köpeğine bir şey olacak diye ekrana bakamadım neredeyse.

John Dee yolculuğunu çizgi romanlardan biraz daha garip bir şekilde bitirse de nihayet istediğine ulaştı ve yakutuna kavuştu. Her ne kadar Rüya, ondan önce davranıp yakutu ele geçirse de yakutun kendisinden başkasına hizmet etmemesi için işini sağlama alan John Dee’nin büyüsü yüzünden avucundaki yakutu kaçırdı. Artık bir sonraki bölümde bu hatasını telafi etmeye çalışacak ama bu hiç kolay olmayacak.

“24 Saat” isimli gelecek bölümümüzü izlemeden önce sevdiğiniz tüm şeyleri yanınıza almanızı, sinirlerini çelikleştirmenizi ve bölümü iyi bir modda izlemenizi size salık veriyorum. Bu bölümde hakkında ne düşündüğünüzü de fazlasıyla merak ediyorum. Yarınki incelememize kadar hoşça kalın ve yorum yapmayı unutmayın!

Author

Kalabalıkta sesini kaybetmemek için içerik üreten biri. Her ateşin iyi bir hikâyeye ihtiyacı olduğunu düşünür. Film, kitap, dizi, karikatür oyun ve müziğin her türlüsüne ilgisi vardır ama parası yoktur. Onu her yerde "Tavşan" diye çağırabilirsiniz.

1 Comment

  1. İbrahim Özer Reply

    Kaleminize sağlık, bölüm incelemeleriniz, duymak istediklerimi okumamı ve kendimi tamamlanmış hissetmemi sağlıyor. Diğer bölüm incelemelerinizi okumak için takipte olacağım.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.