The Witcher’ın ikinci sezonuna dair incelemelerimizde, sona iyice yaklaştık. “Dear Friend…” yahut “Sevgili Dostum…” isimli bu altıncı bölüm, izlediğinizde sizin de aklınıza gelmiş olabileceği gibi, sanki bir sezon finali yahut sezon arası izlenimini veriyordu. Bütün hikâyenin altıncı bölümden tamamlanmış olması söz konusu değil elbette ama bu bölüm, hem beklediğimiz üçlü buluşma gerçekleşti hem de bölümün sonunda, Netflix dizilerinde tüm bölümler aynı gün yayınlandığı için genelde az rastlanan ‘arkası yarın’a sahip bir sahne yer alıyordu. Bir de tabii, sezonu bitirdikten sonra, geriye yönelik olarak “Gerçekten son bölüm olsa daha mı iyi olurdu?” dedirtti bu bölüm. Fakat şimdi, konumuz bu değil.

Altıncı bölüme geçmeden önce uyarılarımı yapmam lazım: Okuyacak olduğunuz yazıda Netflix’in The Witcher dizisinin ikinci sezonuna dair spoiler bulunacaktır. Bu spoilerlar, konuyla yakından ilgili olan yerlerde kitaplara ve oyunlara da uzanacaktır. Öte yandan tüm sezonu bitirmediyseniz endişe etmenize gerek yoktur, sadece ilgili bölüme kadar olan kısmı kapsayacaklardır.

Bu yazıda, ikinci sezonun incelemelerinde izlediğimiz genel formattan çıkıp, cephelere ayrılmış şekilde konuşamayacağız çünkü her şeyden önce, bölümün ismiyle ilgili birkaç şey söylemek istedim. “Dear Friend…” başlangıcı hem kitap okuyucuları hem de oyunların sevdalıları için bayağı tanıdık.

Serinin ilk romanı olan Blood of Elves’te, Ciri’nin Kaer Morhen’e gelişinden kısa bir süre sonra, bu zümrüt gözlü prensesin eğitimi için witcherlardan fazlasına ihtiyaç olduğu ortaya çıkıyor ve bir büyücü çağırılması gerekiyordu. Söz konusu zaman diliminde Geralt, ne olduğunu tam olarak anlatırsam sonraki sezonlara yönelik spoiler olacağına inandığım sebepler neticesinde, kendisinden hiç hoşlanmayan Vesemir’in bile daha iyi olacağını düşündüğü Yennefer’i çağırmak istemiyor ve onun yerine Kaer Morhen’e, genç ve görece tecrübesiz bir sahire olan Triss davet ediliyordu. Triss’in gelişi, dizide de korundu ancak sebepleri, kitaplardan farklıydı. Buradan sonrasında Triss hem kitaplarda hem de dizide izlediğimiz şekliyle Ciri’nin bir Kaynak olduğunu fark ediyor ve bunun üzerine kitaplarda, Ciri’nin içindeki kaosu kontrol edebilmek için daha tecrübeli birine ihtiyaçları olduğunu söylüyordu.

Buradan sonra Ciri’nin, tüm itirazlarına rağmen hem eğitim görüp hem de güvende olacağı Temerya’daki Melitele tapınağına gitmesine; ona da orada, Yennefer’in eşlik etmesine karar veriliyor. Yennefer’i durumdan haberdar etme görevi de elbette ki Geralt’a düşüyor. Geralt, yıllar süren ayrılıklarından sonra, hatta bir de üzerine kendisini öldü zanneden Yennefer’e bir mektup yazmak zorunda kalıyor. Mektuba başlangıç hitabının nasıl olması gerektiği konusunda uzun bir süre kararsız kaldıktan sonra ise “Sevgili dostum…” hitabında karar kılıyor. Tabii ki ikili arasındaki ilişkiyi tanımlamak için böyle bir hitap, en son tercih edilebilirdi. Dolayısıyla Yennefer’in bu mektuba cevabı da bu iki kelimelik hitabı en az yirmi kere kullanarak gerçekleşiyordu…

Oyunlarda ise tabii ki işin içinde Yennefer doğrudan bulunduğu için, üçüncü oyundan bahsediyoruz. The Witcher 3: Wild Hunt‘ın ilk görevi olan Leylak ve Bektaşiüzümleri’nde, Geralt gördüğü kabustan uyandığında Vesemir, Yennefer’den gelen mektubu bir kez daha gözden geçirmeyi teklif ediyordu. Yennefer’in Vizima’ya doğru gittiğini belirttiği bu mektup, “Sevgili dostum…” hitabıyla başlıyor ve aynı şekilde sona eriyordu. Bu da elbette kitaplara bir referanstı. Daha sonra aynı referans, bir DLC olan Blood and Wine’da da tekrar ediyor ve bu sefer Yennefer, ana oyunun sonunda Geralt’ın medeni durumu ne olursa olsun, yeni witcher mutajenleriyle ilgili yazdığı mektubuna da “Sevgili dostum…” şeklinde başlıyor ve yine böyle sona erdiriyordu. Dolayısıyla yazar odasının, en azından başyazar Lauren Hissrich’in “Biz kitapları da oyunları da iyi çalıştık”, demesi gibi bir isim seçimi olmuş bu. Bunu sadece diyorlar mı, gerçekten çalıştılar mı; orasını size bırakıyorum.

Bununla beraber, Dear Friend hitabının açıklaması sebebiyle tüm düzeni bozduk gibi düşünülmesin. Bölümün en önemli ve uzun kısımları tek cephede gerçekleşiyordu ve bu yüzden aslında altıncı bölümün incelemesini cephelere ayırmamıza gerek yoktu. Hem çekirdek ailemiz bu bölümde bir araya geldiği için, üçünü izlediğimiz farklı cepheler, tek cepheye düştü hem de diğer kısımlarda fazla büyük gelişmeler yaşanmadı.

Önce küçük gelişmelerin yaşandığı diğer cepheleri aradan çıkartalım isterim. Bir önceki bölüm Ciri’den ölesiye korkarken bıraktığımız Triss ile başlayalım. Rience’in Kaer Morhen’e gelişi, Vesemir’in yaralanması ve Ciri’nin kanının çalınmasının ardından soluğu, Aretuza’da alıyor Triss. Portaldan çıktığı gibi Tissaia’ya, Ciri’yi ve Dol Durza esnasında gördüklerini yetiştiriyor hemen.

Cintra’da Francesca, bebeğini doğurmak üzere, en önemli olarak bunu görüyoruz. Bebeğin babasının ise Filavendrel olduğunu öğreniyoruz. Doğum yaklaşınca, ikinci bölümden itibaren gördüğümüz şekliyle Francesca’nın liderliğine kuşkuyla yaklaşan Filavendrel ile araları da düzeliyor, aynı kararda buluşuyorlar. Aralarında Cahir’in bir önceki bölümde şehre gelişi ve rütbesini geri alışından sonra, elfler ve Nilfgaard ortaklığında bazı değişimlerin yaşandığına ilişkin bir konuşma da gerçekleşiyor. İleriye yönelik etkileri var mıdır tüm bu bilgilerin, orası sonraki bir yazının konusu olur.

Yine bir önceki bölüm, Eski Kan’ın soy ağacı üzerine araştırma yapmaya başlarken bıraktığımız Istredd’i ise bu bölümde, kitaplarda da çok kilit bir yer işgal eden Codringher & Fenn isimli kuruluşa danışırken görüyoruz. Kitaplarda Istredd’in onlarla herhangi bir bağlantısı yoktu ve onlara danışılma amacı da dizidekiyle aynı değildi ama olsun, en azından bu iki karakteri ve Witcher anakronizminin simgelerinden biri olan bu dedektiflik ofisini dışarıda bırakmamaları sevindirici.

Dizideki portreleri kitaplara bayağı uygun olan bu iki araştırmacı ortağa kitaplarda önce Geralt, Ciri’nin kimliğini gizleyecek kanıtlar oluşturmaları için bir ziyaret düzenliyor; sonrasında ise Ciri’nin peşine düşen Rience’in yolu düşüyordu. Geralt’ın onlardan istediği şey ve Rience’in ziyareti sonrasında ne olduğu ile ilgili ayrıntıları da yine belirli spoiler kaygıları sebebiyle yazmıyorum. Fakat dizide bu bölüm, Rience’in elini kolunu sallayarak Kaer Morhen’e portal açabilmesi ve buradan da Ciri’nin kanını içeren karışımı çalabilmesi yerine, kitaplarda olduğu şekliyle evren içerisinde zaten birtakım şeyleri araştırmak, bilmekle yükümlü bir şirketin kullanılması çok daha mantıklı ve tutarlı, onu da belirtmeden geçemem. Öte yandan sadece dizinin bir izleyicisi olarak Istredd’in Codringher ve Fenn’e ziyareti herhangi bir tutarsızlık oluşturmuyor; Lara Dorren’in soyunun devamını ve Ciri’nin kimliğini, Istredd de öğrenmiş oluyor.

Geralt ve Ciri’nin cephesinin Yennefer ile birleşmesinde ise ilk olarak aşırı tatsız olaylar yaşanmasından bahsetmemiz lazım. Bir önceki bölüm monolitten çıktığını gördüğümüz yeni canavar türü, Ciri ve Geralt’ın Melitele yolculuğunda onlara salça oluyor; Geralt da Ciri’ye olan güvenini göstererek, onu yem olarak kullanıp bu engeli yollarından çekiyor. Burada üzerinde durmamız gereken şeyler var.

İlk olarak Roach’a kötü bir şekilde veda ediyoruz. Bakın, “tatsız olaylar” dediğim için, bir an hafif bir şeyden bahsediyor gibi hissettim kendimi o yüzden bilmenize hiç de gerek olmayan bir detay vereceğim size: Bu bölümü izlerken sonrası için tuttuğum notlarda tam da bu kısım için, “Paramparça olduk be, kara lanet, istemiyorum” yazıyor. İkinci olarak Geralt’ın Melitele’de Ciri’yle kalmak istemesi yepyeni bir şey, kitaplarda bu yeni yaşam düzenlemesi Ciri tarafından hiç istenmiyor ancak Geralt’ın Ciri’den uzakta kalması gerekiyordu. Üçüncü olarak monolitteki yırtıktan gelen yeni canavarların hepsi, biraz mekanik gibi ve görünüş itibariyle birbirlerine çok benziyorlar, pek hoşlanmadım hâliyle. Üçüncüsü, bu yeni canavarları Ciri bir şekilde kendisine çekiyor ve aslında Ciri’ye zarar vermeye pek niyetleri yok, onu öğreniyoruz. Son olarak ise Ciri, sonunda Geralt’a Cintra’dan kaçarken bilinçli olmasa da korku hâliyle Kaynak’ı kullanarak öldürdüğü insanlardan bahsediyor.

Melitele’ye varış kısmında Nenneke ile tanışmamız dışında üzerinde durmaya gerek olan çok bir şey yok.  Kitaplardakinden biraz daha anlayışlı ve tatlı bir karakter olmuş ama bilgeliği ve anaçlığı yerinde. Witcherların işaretleri öğrenmek için buraya geldiklerini, Geralt’ın Nenneke’yi bu şekilde tanıdığını öğreniyoruz ve kitaplarda da aynı şekilde Ciri’ye hafiften yanık olan Jarre ile tanışıyoruz. Buralar dediğim gibi, pek de üstünde durmaya gerek olmayan yerler.

Ancak sonrasında Yennefer’in, Deathless Mother’dan aldığı talimatlar doğrultusunda Melitele’ye girmesiyle asıl büyük şeyler yaşanıyor.  Karakterleri birbirlerinin geçtiği yerlerden, farklı sıralarla geçerken izlediğimizde, “Acaba karşılaşmayacaklar mı?” soruları kafamızda çınlarken birden Yennefer, bir kapıyı açıyor ve Henry Cavill, belirli bir kokuyu aldığına dair bir mimikte bulunuyor. Leylak ve bektaşiüzümü… Ne olursa olsun, hepimiz hafiften bir kıvrandık bu sahnede, iddia ediyorum. Sonra kapı açılıyor, Ciri içeri giriyor. Bölümün “Sevgili dostum…” göndermesi de burada geliyor. Neticesinde Ciri, tanımadan önce rüyalarında gördüğü Yennefer ile buluşuyor ve Yennefer de Deathless Mother’ın kendisini nasıl zor bir duruma soktuğunu idrak ediyor.

Yennefer’in Ciri’ye karşı tavrı da kitaplardan oldukça farklı. Kitaplarda ikisi Melitele’de bir mevsimi beraber geçiriyorlar ve yavaş yavaş yakınlaşıyorlar; bir anne-kız ilişkisi geliştiriyorlardı. Burada ise Yennefer, daha en başından Ciri’ye karşı bir çıkar beklentisiyle yaklaştığı için, gayet ılımlı. Ha, kendi adıma “Neden kitaplardaki gibi Ciri’ye kötü davranmıyor?” şeklinde söylenmeyeceğim, orası ayrı. Bu da başka bir uyarlama, başka bir Yennefer. Bu arada Geralt’ın Yennefer’e Istredd ile tanıştığını anlatırken bir kez daha “Sevgili dostlarından biriyle karşılaştım” diyerek, bölüm başından beri tekrar ettiğimiz aynı referansı kullanmasına da hafif bir gülümsemeyle karşılık verdiğimi söylemem lazım.

En sonunda ise olayların koptuğu yere, Rience’in üçlümüzü Melitele’de bulmasına varıyoruz. Buralar tabii ki kitaplarda yer almıyor. Geralt, planlarıyla ilgili hiçbir fikri olmadığı Yennefer’e, kendisi Rience ve tayfasını oyalarken Ciri’yi güvende tutmasını söylüyor. Yennefer ise bunu, Deathless Mother ile olan anlaşmasının bir parçası olan Ciri’yi kaçırmak için bir fırsat şeklinde kullanıyor. Tatsız. Kitaplardaki anne-kız ilişkisini bekleyen herkes için biraz daha tatsız.

Öte yandan bölüm sonunda gerçekleşen bu hamlenin hem dizi içerisindeki bütünlük hem de kitaplarla olaylar değil ama tema bakımından uygunluğu açısından sorun yaratmadığını, aksine yeni bir bakış açısıyla tutarlılık da sunabileceğini düşünüyorum. Bir önceki bölümde Deathless Mother figürünün Yennefer’e Ciri şeklinde görünmesiyle bozmuş olduklarını düşündüğümüz anne-kız ilişkisi üzücü fakat bu yolla, bir anlamda, tıpkı kitaplar ve oyunlarda da işlendiği gibi herkesin Ciri’yi bir çıkarı için istediğine, aradığına, kovaladığına, kullandığına çıkıyoruz. Tam olarak bu olay örgüsü ve bu sırayla olmasa da Yennefer de dâhil herkesin. Geralt hariç herkesin.

Böylece bu bölüm de tamamlanmış oluyor. Yazının girişinde de söylediğim gibi, sezon finali olma potansiyeli taşıyan bir bölümdü ve keşke öyle de olsaydı. Biraz çıldırırdım ama son iki bölümü de izlememiş olurdum hem. Siz ne dersiniz, altıncı bölümü nasıl buldunuz? Değinmeyi unuttuğum bir şey var mı? Son iki bölüm kala, dizi nasıl gidiyor? Yazın, konuşalım.

Author

Editör-in-çiif. Hayvan dostu, çokça yalnız; ismiyle müsemma ama çoğunlukla zararsız. İyi tavsiye verir, geç olana dek ciddiye alınmaz. Her geçen gün bitkinliğine şaşırarak ‘takı taluy takı müren‘ arıyor.

3 Comments

  1. Oğuzkaan Çerçiler Reply

    Dizi çok iyi gidiyordu ve birden bitiverdi. Witcher evrenine çok ilgiliydim ve sizin sayenizde 5 yıldır kitap okumayan biri olarak witcher kitaplarını almaya karar verdim. Artık dizi beni kesmedi. Kitapları okuyup bitince diziyi baştan izlemeyi, oyunlarını baştan oynamayı düşünüyorum.

    • Meltem Deniz Doğan Reply

      Ben de Witcher evreniyle üçüncü oyun Playstation’a geldiği zaman tanışmış ve oyunun ilk üç saatinden sonra ise tüm seriyi okuyup öyle oynamaya karar vermiştim. Yani, sadece oyun da kesmemişti. O yüzden kitapları okumak istemenizde ufacık bir payım varsa çok sevinirim! <3

  2. Bölümde “Buz Parçası” hikâyesindeki Geralt’ın “birlikte olduğumuz onca yer arasından en rahatsız edici yer, Yen’in o tek boynuzlu at oyuncağının üzeriydi. Üzerinde sevişirken kırılıp paramparça olduğunda Yen ile çok gülmüştük” sözlerine üçlü baş başa oturup sohbet ederken Yen’in “bir zamanlar benim tek boynuzlu bir atım vardı, sonra kırıldı” derken Geralt’a bakarak hafifçe gülümsemesi çok güzel bir detaydı 🙂 Sizin deyiminizle yazar odasını basıp kafalarını tutarak alınlarından öpesim geldi.

Oğuzkaan Çerçiler için bir cevap yazın Cevabı iptal et

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.