Gizli Dosyalar adıyla TGRT ile hayatımıza girip Cnbc-e ile de hayatımızın bir parçası olmaya devam eden The X-Files, bugün kendinden sonra gelen Fringe gibi bilim-kurgu dizilerine de ilham kaynağı olmuş, televizyonun kült işlerinden biri. 2008 yapımı felaket filmi saymazsak 2002’den beri The X-Files‘a ait yeni bir şey izliyoruz ve bu neresinden baksanız heyecan verici. Dizinin başına büyük bir özlemle oturduğumu ve aynı jeneriği gördüğümde içimdeki tüm nostaljik gönül tellerimin titrediğini inkar etmeyeceğim. 9 sezonun ardından tüm The X-Files‘ı özet geçmek kolay değil ama o konuda Fox Mulder bizi yeterince bilgilendiren bir açılış yapıyor. Full sezon olmasa bile en azından bir 12-13 bölümlük mini bir sezon beklentisi içindeydim. Sherlock’tan hallice 6 bölümlük mini miniş bir sezon değil. ‘Filler’ bölümlerle bizi oyalamayacaklarını düşününce güzel ama büyük bir hikaye sunup toparlamak için de 6 bölüm çok çok az maalesef. Yine de yıllar sonra bu kadarına bile razıyız.

Resimden sonra spoiler içerir.


Nasıl ki The Twilight Zone, 60’larda Soğuk Savaş paranoyalarından beslendiyse, The X-Files da 90’larda Soğuk Savaş sonrası paranoyalarından beslenerek gelişip büyümüştü. Teknolojinin gelişip kitle iletişiminin yaygınlaştığı bir ortamda artan komplo teorileri yaygınlaştı, büyüdü ve yayılmaya başladı. Bu tip bir atmosferde İkinci Dünya Savaşı sonrasından beri süregelen UFO tartışmalarının da patlama yapması kaçınılmazdı. Kısaca The X-Files’ı bugün olduğu kült dizi haline getiren şeylerden biri yayınlandığı dönemden başarıyla beslenemebilmesiydi de.

Gelgelelim, artık diziyi bıraktığımız 2002’den bu yana bambaşka bir çevre, bambaşka bir dünya ve bambaşka bir etkileşim içindeyiz. 11 Eylül’ü takriben yapılan gerek sıcak gerekse gizli savaşlar, Amerika’nın “siz bize güvenin, biz sizi koruyacağız” diyerek aldığı bir sürü güvenlik önlemi, geçirdiği onlarca yasa, getirdiği yasaklar, istihbarat teşlkilatlarının yaptığı sayısız işkence ve gözaltı, tüm bunların ardından gelen Edward Snowden patlaması ve NSA’in açığa çıkışıyla dizinin yayınlandığı dönemden daha korkutucu bir dönem içinde Amerika. Bizim ülkeyi karıştırmıyorum, bizde durum daha vahim zira. Daha henüz sosyal medya ve tüm her şeyimizin internet üzerinde kayıt altında olduğu konularına girmedim bile. Uzun zamandır çeşitli yollarla gözlenip dinleniyoruz ve bunun paranoya olarak görmeyeceğimiz kadar doğal bir durum haline gelmiş olması çok daha korkutucu.

Böyle bir ortamda yeni The X-Files’ın da yüzünü bu yöne çevirmesinden daha doğal bir şey olamazdı sanırım. Ancak ilk bölüm My Struggle‘ın sonunda geldikleri noktayı düşünürsek aslında bunu da çok layıkıyla yaptıklarını söyleyemiyorum. Buna geleceğim ama öncesinde sinopsis’i çok az araya sıkıştırayım: seneler sonra ilk kez ikisini yan yana izleyecek biri olarak nasıl geldiklerinin benim için bir önemi yok ama Mulder ve Scully, Tad O’Malley isminde bir televizyoncu/internet gurusu, artık ne derseniz, sayesinde bir araya geliyor.

Bu adam UFO’larla kafayı bozduğu kadar Mulder ve Scully’nin araştırmalarının da izini sürmüş. Elinde büyük bir komplo olduğuna dair ipuçları var ama kesin kanıtları da yok. Tad, ikilimize ulaştığında her zamanki gibi Scully istemeye istemeye işin içine çekiliyor. Mulder’ın ise kendini araştırmaya adaması çok uzun sürmüyor zira her daim inanmaya çok hevesli. Birkaç kez uzaylılar tarafından kaçırıldığını ve hamile bırakıldığını iddia eden Sveta ile konuşup işin aslını öğrenmek için paçaları sıvıyor.


Halihazırda ortada 9 senede inşa edilen bir uzaylı komplosu külliyatı var. Bu kadar uzun zaman içinde oluşturulan mitolojiyi tek bölümde bir kenara atamazsınız. Aslında bunca senedir bizi yemişler. Roswell gerçekten yaşanmış ama buraya düşen uzaylı, insanlar tarafından türlü türlü deneye maruz kalmış ve bunca zamandır uzaylı DNA’ları kullanılarak melez bir ırk oluşturuluyormuş. Dünyayı da bu süreçte terörizm, açlık, küresel ısınma, sosyal medya gibi şeylerle oyalayıp dikkat dağıtıyorlarmış. Bu açıklamayı bir yere kadar kabullenebiliyorum. Ama sadece ve sadece yukarıda saydığım 11 Eylül sonrası oluşan “asıl komployu ülkeniz size kuruyor” havası yüzünden.

Mulder’ın inanmak istediğini de biliyorum, yine de ellerinde doğru düzgün deliller olmamasına rağmen aynı bölüm içinde böyle bir komployu kendi kendisine onaylayıp 9 senedir inandığı her şeyi iki dakika içinde çöpe atmasını hazmedemiyorum. Mulder için bile endişe verici derecede kolay bir inanma süreci oldu bu. Kaldı ki daha ilk bölümden böyle bir şeyi açıklamak geri kalan bölümler için ellerinde ne var sorusunu sorduruyor. O yüzden bunun nihai teori olmadığını ve altından başka şeyler çıkacağını düşünüyorum.

İkinci bölüm Founder’s Mutation ise tam bir ‘haftanın canavarı’ tadında klasik The X-Files bölümü gibi olmasına rağmen, ilk bölümde açıklanan büyük olayın ardından gelemeyecek kadar filler bir bölüm. Öylesine ilk bölümden kopuk bir hali var ki bir an acaba bölümlerin sıralaması mı karıştı diye kendi kendime sormak zorunda kaldım. My Struggle‘da büyük bir komple olduğunu öğreniyoruz, akabinde konuşması gereken kızımız tekrar kaçırılıp etki altına alındığı için canlı yayında konuşmaktan vazgeçiyor. Buraya kadar sıkıntı yok. Fakat bu komployla ilgili o kadar panik yapmış ve buna öylesine inanmış olmalarına rağmen ikinci bölümde tamamen konudan bağımsız bir cinayetin çözümüne girişiyorlar.

Sonunda araştırmalar bizi ilk bölümde edindiğimiz bilgilere bağlıyor ama oraya kadar bu komplo konusunda pek de heyecanlı ve meraklı davrandıkları söylenemez. Yani kız açıklamadı diye konu orada kapandı mı? Bunu araştırıp olayın aslı astarını öğrenmeyecek misiniz bir şekilde? Ek olarak ne ara gene The X-Files açıldı ve ajanlığa geri döndünüz? Bölümün sonunda tekrar gördüğümüz ‘The Smoking Man’, “X-Files’ı tekrar açtılar” diyor ama hepi topu o kadar. Skinner, geri dönmelerini mi istedi, istediyse bile bunca sene sonra buna yetkisi olan bir pozisyonda mı halen veya bizimkilerin “bizi tekrar ajan yapın” diye bir talebi mi oldu bilemiyoruz. Bunlar hep es geçilmiş.


Tüm bunlardan bağımsız Scully ve Mulder’ın eski enerji ve uyumu sağladıklarını zor. Dile kolay kaç sene geçti. Beraber çalışmaya alışmaları elbette ki zaman alacak fakat bu uyumsuzluğun sanki pek de karakterlerle alakası yok. İkinci bölüm biraz daha toparlanma sinyalleri vermekle birlikte David Duchovny‘nin şu an çok kopuk oynadığı kanısındayım. Çocuklarını kaybetmenin bıraktığı yıkım ve araya giren onca senenin sonunda elbette ki o meraklı ve heyecanlı adamı beklemiyoruz ama sanki “of zaten iyi para alamadım hiç kasamam” gibi bir havası var. Ben neredeyim, niye bu işi kabul ettim duruşundan bir an önce kurtulmasını diliyorum.

Gillian Anderson‘ı izlemeyi çok seviyorum ancak onda da bir alışamamışlık sezmiyor değilim. Üstelik ses tonunu da acayip bir şekilde değiştirmiş. Daha doğrusu sesini farklı kullanıyor gibi. Onu da garipsediğimi söylemem lazım. Yine de Duchovny’den daha adapte olmuş gibi duruyor. Bir de kendisi izlemesi her daim bana keyif veren bir aktris. Scully olarak da izlemeyi çok özlemişim. Şikayet edemem.


Fazla eleştirdim belki ama başta da dediğim gibi şu an ben seneler sonra The X-Files izlemiş olmanın tadını çıkarıyorum. Bu 6 bölümlük mini seriyi batırsalar bile çok umrumda olacağını sanmıyorum. İkiliyi yan yana izlemek bile yeterince keyifli. Yine de ilk bölümde ortaya döktüklerinin altından geri kalan 4 bölümde kalkmayı başarırlar. En azından buna inanmak istiyorum. Olmadı güzel bir nostaljiydi der eski bölümlere sarılırız.

Kafamda Deli Sorular

Bilen şenlendirsin.

  • İlk bölümde öğrendik ki aslında E.T. dünyaya bir kez gelmiş, o da 47’deki Roswell’deki olaymış zaten. O zamandan beri karşımıza çıkan tüm UFO’lar ve uzaylılar The Syndicate’in planının parçalarıymış. Veya daha küresel bir organizasyonun. Bunlar insan DNA’sı ve uzaylı DNA’sını karıştırıp melez bir ırk oluşturmaya çalışıyorlarmış. Bunlar tamam. Fakat Mulder’ın buluştuğu yaşlı amca (şu İkinci Dünya Savaşı sırasında bilim adamı olan), Roswell bir şaşırtmacaydı diyor. E hani 47’den beri süregeliyordu ve aslında tek gerçek uzaylı ziyareti Roswell’di? Neyin şaşırtmacasından bahsediyor?
  • Mulder, zaten The Syndicate’ten ve ne boklar yediğinden haberdar değil miydi? Tüm bu melez ırk yaratma konusunu eski seride de görmedik mi? Yanlış mı kaldı aklımda?
Author

Bir reklam ajansında esnek saat olarak çalışıyor. Geekyapar yazarı. Hobi olarak spoiler vermeyi seviyor. Dreamer değil. Vizyonsuz. Şu hayatta hep Hufflepuff'liğindan kaybetti.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.