Yazar: Zeynep Gülbanu Esen

Bir diziden ilişkiler üzerine bir çıkarım yapılacak olsa büyük ihtimalle bu dizi ya bir aile draması ya da bir aşk dizisi olurdu. Kesinlikle konusu, ‘seri katil psikolojisini araştıran iki FBI ajanının suç biliminde yeni ufuklar açması’ olan bir dizi olmazdı. Tabii bu dizi Mindhunter değilse… Çünkü Mindhunter izleyiciye sadece seri katiller, FBI ajanları ya da salt psikoloji sunmuyor. Size tüm bunları bir potada eritip harika yazılmış, bölüm bölüm gelişen ve değişen karakterler aracılığıyla sunuyor.

Dikkat! Bu yazı eser miktarda spoiler içermektedir!

mindhunter

Daha önce seri katillerle ilgili birçok dizi, film veya kitap tüketmişizdir ama ben hiçbirinde on kişiyi -annesi, büyükannesi, büyükbabası da dâhil olmak üzere- sadistçe katletmiş bir psikopata sempati duyduğumu hatırlamıyorum. Çünkü dizi size bu katillerin birer şeytan olmadığını; tam tersine tüm travmalarıyla, sapkınlıklarıyla, egolarıyla sadece birer insan olduklarını hatırlatıyor.

Bir metre altı santimetre boyuyla, yolda görseniz anında korkudan yolunuzu değiştireceğiniz Ed Kemper, çocukluğunda annesi tarafından sürekli fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalmış; yine annesi tarafından karşı cinsle hiçbir münasebetinin olamayacağına inandırılarak öz güveni kırılmış bir adam. Tüm bu durumların Ed’in bir seri katil olmasında etkisi olduğu şüphesiz. Ne yalan söyleyeyim, tüm bunları Ed’den dinlerken “Bakamayacaksınız doğurmayın kardeşim!” diye söylenirken buldum kendimi. Peki, Ed’in hiç görmediğimiz annesine bu kadar rahat kızabilirken acaba hangimiz başkarakterlerimizden Ajan Bill Tench’e aynı şekilde kızabildik?

Bill; evlatlık edindikleri, belli ki bazı psikolojik sorunları olan oğlu Brian’la oyun oynarken sıkıldığı için boş zamanlarında oğluyla zaman geçirmektense golf oynamayı tercih eden, -işinin bir parçası olan- vahşice katledilmiş insanların fotoğraflarını oğlunun bulabileceği bir şekilde pervasızca evde bulunduran bir baba.

Peki, Brian, tüm bunlardan dolayı seri katil mi oluyor? Tabii ki de hayır. Alt tarafı(!) arkadaşları tarafından boğularak öldürülen bir çocuğu, kilisede dinlediği Hz. İsa gibi dirileceğine inanarak çarmıha germeyi teklif ediyor. Mindhunter’daki toksik ilişkilerimiz burada bitiyor mu? Tabii ki hayır. Gelin biraz da “romantik ilişkilere” bakalım.

mindhunterx

Dizide tanıştığımız ilk karakter olan Ajan Holden Ford; dizinin başında çok meraklı, öğrenmeye aç, hafif şapşik bir karakterdi. Karakterdi diyorum çünkü sezon sonunda o meraklı ve tatlış Holden’ın yerini kendinden fazla emin, sevgilisiyle sadece kendi işi hakkında konuşan, hatta sevgilisi Debbie’nin kendisinden ayrılacağını işinde kullandığı psikolojik çıkarım yöntemini kullanarak anca anlayabilen bir Holden alıyor.

Bir de Dr. Wendy Carr’ımız var.  Belki de ekibin en zeki üyesi. İkinci sezonda Wendy, kendisi gibi güzel bir kadınla ilişkiye başlıyor ama maalesef bu ilişki çok uzun sürmüyor. Niye mi? Çünkü Wendy –her ne kadar kendisi aksini iddia etse de- kendi cinselliğiyle tam olarak barışamamış, onu kabullenememiş olmasına rağmen partnerini ikiyüzlü olmakla itham ediyor. İğneyi kendine batırmadan çuvaldızı partnerine batırıyor anlayacağınız.

Lütfen yanlış anlaşılmasın, niyetim bu karakterlere nefret kusmak değil. Yazının başında belirttiğim gibi bu karakterler bölüm bölüm değişiyor ve gelişiyorlar. Hatalarıyla,  kendileriyle yüzleşiyorlar. Ben sadece bu karakterlerin hatalarından bizler de ders çıkaralım istiyorum. İlişkilerin nasıl olmayacağından yola çıkarak nasıl olacağına varmak istiyorum.

Mindhunter-1

İlişkiler bize silah zoruyla dayatılmaz. Bu ilişkileri ve ilişkide bulunacağımız insanları bizler seçeriz. Nasıl bir çocuğumuz olacağını biz seçemeyiz belki ama çocuk sahibi olmayı biz seçeriz. O çocuğun sadece bir çocuk olarak kalmayacağını, büyüyüp toplumun bir parçası olacağını düşünerek eğitimli ve iyi bir insan olarak yetiştirmemiz gerektiğinin bilincinde olmalıyız.

Hayatımıza aldığımız insanlara sürekli işimizden, sorunlarımızdan bahsederek onlara stres topu muamelesi yapamayacağımızın; o insan bize nasıl değer veriyorsa aynı şekilde bizim de ona değer vermemiz gerektiğinin bilincinde olmalıyız. Kendimizi tanımadan, ne istediğimizi bilmeden, kendimizle yüzleşmeden karşı taraftan bizi kabullenmesini, bize katlanmasını bekleyemeyeceğimizin bilincinde olmalıyız.

Unutmayın, nasıl ki büyük güç büyük sorumluluk istiyorsa; sağlıklı ilişkiler de büyük sorumluluk ister!

Author

Geekyapar okurları Yazı Çağrısı altında toplaşıyor, belirlenen konularda kalem coşturuyor. Sen de parçası olmak istiyorsan, duyuruları takip et!

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.