Yazar: Yağmur Sevinç

Merhaba Time Lordlar, Dalekler, Cyberlar, Oodlar, Ağlayan Melekler ve diğerleri!

Yazıma biraz genel başlayacağım: Doctor Who hakkında derin düşünceler içerisinde oluyor musunuz hiç? Sizce Doctor Who sadece uzay gemisine binip zamanda ve mekânda oradan oraya atlayan, Dalekleri yenen, dünyayı kurtaran, deli (ama sempatik) bir uzaylıyı anlatan bir bilim kurgu dizisi mi? Demek istediğim, bu dizi bize nasıl bir şey anlatmak istiyor ki biz onu yıllardır böylesine dikkatle izliyoruz?

İlk sorumu tekrarlıyorum çünkü bu soruyu hayatınız boyunca başka birisi tarafından duyacağınızı zannetmiyorum: Doctor Who hakkında derin derin düşünceler içerisinde oluyor musunuz?

Yav bir git, işimiz var gücümüz var dediğinizi duyuyorum sanki. Ama durun gitmeyin, güzel bir yere bağlayacağım.

Şimdi kendi sorumu cevaplamanın vakti: Ben çok düşünüyorum. Sevseniz de sevmeseniz de kabul etmelisiniz ki Doctor Who, başladığı yıldan elli yıl sonra bile kendisine belli bir izleyici kitlesi oluşturabilen nadir dizilerden. Oluşturduğu evren sayesinde dizinin adını duyunca akla kendisine özgü farklı farklı figürler getiriyor. Aklınıza gelen ilk şey Tardis olabilir, bir Dalek ya da sonik tornavida; bunların dizinin ayrılmaz parçaları olduğu doğru olsa da bir şey kesin ki Doctor Who’yu bir kelime ile tanımlamamız gerekse ve buna cevaben “değişim” desek, itiraz eden kimse olmazdı.

william hartner

Şimdi Tardis’imize binip zamanda biraz geriye gidelim: Doctor Who, ilk olarak 1963 yılında BBC ekranlarında yayınlanmaya başlayan bir bilim kurgu dizisi. William Hartnell’in başrolünü üstlendiği bu dizinin tüm ailenin toplanıp izleyebileceği, tarih dersleri veren minnoş bir program olması hedefleniyordu.  Buna rağmen Doctor Who maalesef ki biraz karanlık bir başlangıç yaptı, zira televizyonlarda yayınlandığı günden hemen önce John F. Kennedy’e suikast düzenlendiği için haber programlarının daha fazla yayın yapması sebebiyle Doctor Who’nun ilk bölümü planlanandan daha geç başladı. Yine aynı sebepten ötürü istenilen seyirci kitlesine de ulaşmadı. Bu sebeple bir hafta sonra ilk bölümün tekrar yayınlanmasına karar verildi. Kötü bir başlangıç yapmasına rağmen bu defa, dönemin şartlarına göre önemli sayılabilecek ölçüde bir başarı yakaladı. Dönemin seyircisi, Doctor karakterini canlandıran William Hartnell’i çok sevdi, zaten oyuncular yapım ekibiyle de iyi anlaşıyorlardı. Böylece Hartnell, üç yıl boyunca hâlâ tanıdığımız ve sevdiğimiz bu karakteri canlandırmaya devam etti.

Üçüncü yılın sonlarına doğru hastalığı kötüleşmeye başlayınca repliklerini öğrenemez hâle geldi, ayrıca iyi anlaştığı yapım ekibinin parça parça değişmesi yüzünden Hartnell ve Who arasına kara kedi girdi. Bunun üzerine yapımcı John Wiles ve senarist Donald Tosh’tan dizi için devrim niteliğinde olacak bir öneri geldi: Doctor karakteri değiştirilebilirdi! Bak bak bak!

Ama nasıl olur? Nerede görülmüş başkarakterin şak diye farklı bir oyuncuya dönüşmesi?

doctor who - doctor's

Fikir o dönem için öyle garipti ki Wiles ve Tosh bile bu durumu nasıl açıklayacaklarını bilmiyorlardı, planladıkları bölüm içinde de bir açıklama geçmiyordu. Bölümün senaryosuna göre Celestial Toymaker adındaki karakter, Doctor’u bir anda yok edecekti ve Doctor bölümün sonunda geri döndüğünde farklı birisi olacaktı!

BBC’nin tepkisi de tabii ki olumlu olmadı: reddedildiler! (Bunu GORA’daki “kıçırıldın” sesiyle okursanız çok komik oluyor, hehe) Buna rağmen yapım ekibinde oluşan minik değişiklikler sebebiyle bu konu tekrar tekrar gündeme geldi. Hartnell’in bir şekilde ayrılması gerekiyordu, böylelikle yeni yapımcı Innes Lloyd olaya el attı ve BBC’yi ikna etmeyi başardı.

İyi de yaptı, böylece rejenerasyon denilen fakat kimsenin ne olduğunu tam olarak bilemediği bir kavram ortaya çıktı!

Rejenerasyon ile Doctor Who mirası bambaşka bir yere geldi, yapımcılar ve yönetmenler karakterlerde değişiklik yapmadan sadece oyuncuyu değiştirerek diziyi sürdürebileceklerini fark ettiler. Böylece, herkesin tanıdığı ve sevdiği başrol karakterini belli sorunlardan ötürü direkt olarak silip sıfırdan yeni karakter yaratmayacaklardı, karakter büyük ölçüde aynı kalacaktı. Bu şekilde dizinin kadrosundaki sorunlar da kolayca çözülebilecekti.

Her ne kadar rejenerasyon sürecini kimse tam olarak açıklayamasa da kesin olarak bildiğimiz bazı noktalar da yok değil. Bu konsept ile Doctor’un sadece dış görünüşü değişmiyor, kişiliği de değişiyor. Bu da elli yıl boyunca aynı karakteri hiçbir değişime uğramadan izleyip o karakterden sıkılmamızı imkânsızlaştırıyor. Kişilik değişimi daha çok Doctor’un mizah anlayışı ve problem çözme şekilleri üzerinde görülüyor; böylece senaristlerin değişmesi ve farklı senaristlerin farklı Doctorları farklı mizah anlayışları gibi farklı yönleri ile ele almaları da kolaylaşıyor. Böylesine büyük bir değişim içinde Doctor’un değerleri, cesareti, genel olarak kimliği hep aynı kalıyor. Doctor Who’nun yıllar boyunca seyircisini sıkmadan ve bunaltmadan kendini izletebilmesi de işte bu sebepten.

Şimdi kameramızı Time Lord’lardan, bize daha yakın olan başka bir türe çevirelim, yani insanlara. Time Lord’ların bizden daha gelişmiş türler oldukları açık olsa da rejenerasyon konsepti belki de bize sandığımız kadar uzak değildir. Sadece, hatırı sayılır derecede korkutucudur ve ondan olabildiğince uzak duruyoruzdur.

Sonuçta rejenerasyon da bir nevi “değişim” değil mi?

doctor's - companions

Karakterimiz değişmesin, çevremiz değişmesin, sınırlarımız hep belli olsun istiyoruz. Yeri geliyor farklı düşünceleri değil oturup araştırmak, dinlemiyoruz bile. Yıllarca, aylarca savunduğumuz düşünceye farklı bir açıdan bakmıyoruz, şans vermiyoruz. Hayatımız belli üçgenlerde gidip geliyor, tekdüzelik bize kendimizi güvende hissettiriyor.

Sadece birbirimize karşı değil, kendimize karşı da kaba davranıyoruz bu konuda. Varsayalım ki içe kapanık olduğumuzdan eminiz ve kişiliğimizi oluşturan yapı taşlarından birisinin içe kapanıklık olduğunu kabul etmişiz. Bunu öylesine benimsemişsek farklı insanlarla tanışmayız, farklı ortamlara adım atmayız. Bu konuda kendimiz için sınırları hep biz belirleriz. En ufak bir değişim bizi korkutur çünkü değişmemek daha kolaydır.

Biz değişimden böylesine korkarken Doctor büyük bir değişim geçirir fakat yine de Dalekleri yener. Yine de dünyayı kurtarır. Yine de dostlarını sever, yine de çevresindekiler tarafından sevilir.

Sizce Doctor’dan çok farklı mıyız?

Doctor bize ve milyonlarca izleyicisine yıllardır değişimden korkulmaması gerektiğini, tam aksine değişimin kabullenilmesi gerektiğini ve hayatın bir parçası olduğunu söylüyor. Belki de artık onun tavsiyelerine kulak verme vakti gelmiştir.

Asla içmem dediğiniz o kahveyi için, asla dinlemem dediğiniz o şarkıyı dinleyin. Farklı insanlarla tanışın, günlük rutininizin dışına çıkın. Farklı bir yoldan gidin mesela okula. Minik değişiklikler. Kişiliğinizin hiç bilmediğiniz noktaları olduğunu fark edeceksiniz – belki de caz müzik seviyorsunuzdur aslında ya da Americano zannettiğiniz kadar kötü bir kahve değildir. Belki de o havalı gördüğünüz kız aslında çok tatlı birisidir ve sizinle aynı zevklere sahiptir. Belki de ölümüne savunduğunuz fikrinizin karşıt görüşü, aslında sizin düşüncelerinizle pek de çelişmiyordur.

Belki de değişim korkmamız gereken bir şey değildir, hayatın parçasıdır.

Belki de değişsek bile Dalekleri yenebiliriz, dünyayı kurtarabiliriz, dostlarımızı sevebilir ve onlar tarafından sevilebiliriz.

Author

Geekyapar okurları Yazı Çağrısı altında toplaşıyor, belirlenen konularda kalem coşturuyor. Sen de parçası olmak istiyorsan, duyuruları takip et!

1 Comment

  1. Bayıldığım ve gerçekten de hiç aklımdan çıkarmadığım bir dizi olan Doctor Who ile ilgili şahane bir yazı kaleme almışsınız. Öğretmen olduğum için fırsat buldukça okulda öğrencilerime izletiyorum bazı bölümlerini. Birçok bölümünü bu sayede onlarca kez izledim ve bu da diziyle ilgili bir çok fikir edinmemi sağladı. Ne diyebilirim ki, sizin bakış açınız aklımdan geçmemiş olsa da çok da etkileyici 🙂

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.