Şu ara hayatımızda çok film, az zaman ve pahalı biletler, ucuz işler var. Eğer bir filmi haftalar, aylar önceden gözümüze kestirmediysek kolay kolay sinemaya gitmiyoruz. Gittiğimizde de genelde ne izleyeceğimize tam emin olmadan balıklama salona atlıyoruz. Sonuç birçok zaman hüsran ve verilen paraya tutulan yas oluyor. En azından benim başıma sık gelir bu. Okuduğunuz yazı benim çektiğimi siz çekmeyin, ben de biraz akıllanayım diye var. Bakalım 25 Kasım günü vizyona girecek filmlerde nasıl potansiyeller var!

ÇAKALLARLA DANS 4

Dizi gibi çıkarılan, devam üstüne devam çekilen kalabalık kadrolu yerli komedilerden. İzleniyor ve para kazandırıyor bu filmler, yani filmde emeği geçen herkesi anlayabiliyoruz. Ama dört film çekip dördünü de aynı yapmak da fazla kolaya kaçmak olmuyor mu be abi? Gerçi sistem işliyor: Ergenler ve ergen kalanların sıradaki devam filmi çıkana kadar paylaşmayı sürdüreceği bir bel altı espri sahnesi koy, yürüsün gitsin.

Kayınço Gökhan, Köfte Necmi ve Del Piero Hikmet maddi sıkıntılar sebebiyle Muhasebeci Servet ve eşi Fatma’nın evinde kalıyorlardır. Sonra bir hazineden haberleri olur ve onu çıkarırlar, dolaylı olarak başları belaya girer ve parasız kalacak olsalar da belayı başlarından savarlar. Hangover+Köyden İndim Şehire+Sulu Köfte= Çakallarla Dans +

Nihai karar: Bu serinin üç filmini de ütü yaparken veya internetten kesildiği için televizyon açtığımda es kaza izlemiştim. Elbet dördüncü filmde bir gün beni yakalayacaktır ama televizyonda; kesinlikle sinemada değiil.

HACKSAW RIDGE/Savaş Vadisi

Baştan söyleyelim, film Oscar’a yürüyor: Gerçek bir hikayeden alınmış, ana karakteri 2. Dünya Savaşı’na silah kullanmayı reddederek sıhhiye olarak atılan bir Amerikan askeri yani savaşı anlatırken barışı öğütleyebiliyor, Holywood’un kara listesinden yeni çıkan Mel Gibson’ın içi dolu filmleri yönetmeye geri dönüşü olarak kabul ediliyor… Baksanıza, Oscar’ın tahrik olduğu hemen hemen her şey var.

Desmand T. Doss katolik ve pasifist bir savaş gönüllüsüdür. Fakat gönüllü olduğu şey herkesten farklı olarak savaş sahasında can almak değil can kurtarmaktır. Sıhhiye olmak için katıldığı ordunun silah tesliminde vicdanı rette bulunduğunu açıklamış, asla silah kullanmayacağına yemin etmiştir. Onun bu beklenmedik tutumu üstlerinden ve diğer askerlerden gelecek çok sert tepkilere neden olacaktır. Ama o askeri mahkemede verdiği mücadele ardından savaşa silahsız katılma şansını elde eder.

Nihai karar: Oscar’da yarışacak gibi gözükmese de izlemeye değer gibi duruyor. Bu hafta beyaz perdede izlemezsem pişman olacağım film bu film.

THE HOUSE ON PINE STREET/Lanetli Ev

İsmi hiç yaratıcı değil ama Jennifer psikolojik ve ailevi problemler içerisinde debelenirken Kansas’ta bir ev kiralar. Zaman içinde bu evin perili olduğundan şüphelenmeye başlar ancak kendi akıl sağlığından da emin olmadığı için yaşadıklarının gerçekliğinden emin olamaz şeklindeki konusuyla perili ev korkularının üstüne küçük de olsa bir tuğla ekleyebilmiş gibi duruyor. Fragman çekicilikten bu kadar uzak olmasa belki daha net umutlanabilirdik.

Nihai karar: Sinemada korku izleyen biri değilim. Çevremde 200 insan varken izlediğim film beni geremiyor. Ama tercih edenler varsa bu yıl Don’t Breath’den sonra ilgimi çeken tek korku/gerilim filmi bu.

AMERICAN PASTORAL/Pastoral America

Philip Roth’un 20 yıl önce yayınladığı aynı adlı romanından uyarlama bir film. Seymour Levov eski yıldız atlet şimdiyse başarılı bir iş adamıdır. Tüm itirazlara rağmen siyasi ve dini açıdan ailesine ters düşen Dawn ile evlenmiş Meredith adlı bir kıza sahip olmuştur. Meredith yıllar geçtikçe muhalif bir kişiliğe bürünmeye başlamıştır. Vietnam Savaşı döneminde karşıt eylemlere katılımı yüzünden mimlenmiş bir eylemciyken mahallelerinin postanesi patlatılır ve bir numaralı şüpheli Meredith olur. Meredith’in kaçışı ve yaşananların Levov çiftine etkisini izleriz.

Nihai karar: Ewan McGregor, Jennifer Connelly ikilisinin Levov çiftini canlandırması nedeniyle gözümde iddiası yüksek bir yapım. Fırsat yaratılabilirse es geçilmemesi gereken filmlerden.

BANA GİT DE

Geçmişini geride bırakmak isteyen gitarist Ali Doğu’ya, şarkıcı olmak için İstanbul’a gitmek isteyen Leyal Batı’ya doğru bir yolculuğa başlar. Çok da şaşırtıcı olmayan bir şekilde yolları kesişir ve batıyla doğunun çatışması arasında bir aşk filizlenir.

Bihruz Bey ve Periveş Hanım… Araba Sevdası’nın usta yazarı Recaizade Mahmut Ekrem’e saygılar!

Nihai karar: Oyunculuk, yönetmenlik gibi elementler ana haber öncesi yayınlanan dizi kıvamında olmasa dalga geçmezdim inanın.

Author

Lord olmak için yola çıkan gariban geek kendini bir anda yazar olarak buldu. Geek kültürüyle küçük şakalaşmalarını, sinemayla flörtlerini yazıya dökmek için burada. Muhitte Geek_Lord olarak bulabilirsiniz.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.