İşbu okuduğunuz satırlar, 23 Mart Çarşamba gecesini, 24 Mart Perşembe sabahına bağlayan saatlerde yazıldılar. Ama siz bunları 25 Mart Cuma gününden itibaren okuyacaksınız. Bunun iki sebebi var. Hemen şu an yazılıyorlar, çünkü filmin basın gösterimi 23 Mart sabahıydı ve gerçekten de araya mesafe koysaydım, yeterli benzinle altını açamayacaktım ocağın. Cuma günü yayınlanacaklar, çünkü itiraf edelim, ben ve Dawn of Justice konusunda ortada gergin bir durum var.

Daha önce beylik bir lafla, Batman’in çöl sahnelerinin rüya sekansı olduğu ortaya çıkınca “Benim için Dawn of Justice bitmiştir” demiştim. Ondan önce de bir buçuk yıl boyunca, dilim döndüğünce, Zack Snyder’ın yeni DC Extended Universe yapılanmasının başında durmak için çok yetersiz olduğunu anlatmaya çalışıp durdum. Bu iki şey, uç uca eklenince, benim taraflı olduğuma dair onulmaz bir algı oluşturdu topluluk içerisinde. Halbuki ben meramımı çok temiz anlattığıma inanıyordum. Zack Snyder, görsellik uğruna iyi bir hikaye anlatımını rahatlıkla feda edebilen bir adamdı. Kareleri tablo gibiydi, ama uç uca eklendiğinde genelde oturaklı bir hikaye anlatamıyordu.

Baştan söyleyelim, aradan çıksın. Filmle ilgili çıkmadan önce yaptığım varsayımların pek çoğu yanlışlanmadı. Evveliyatla filmin en büyük probleminin adını koyalım: kopukluk. Film kendi içerisinde ele aldığınızda çok güzel gözüken, her biri havalı birer final repliğiyle kapanan, fragmanda görsek arkasındaki filme dair çok meraklandıracak; ama ısrarlı ve istikrarlı bir şekilde bir yere bağlanmayan sahnelerden oluşuyor.

Dawn of Justice Trailer 17

Tane tane anlatayım. Batman’in çocukluğunu ve orijinini anlatan bir RÜYA sekansıyla açılıyor film. Çok tatlı, çok güzel. Sonra Metropolis’in yıkımını alıp, filmin konusuna güzel bağlıyor. Fakat akabinde Afrika’ya zıplıyor. Orada gerçekten ilginç laflar edilecekmiş gibi dururken, sahne bitiyor. Dönüyoruz. Sırası böyle değildir muhakka, ama filmin sonrasında işte Batman ve Alfred konuşuyor, orada Batman’in geçmişine çok güzel bir dönüş yapılacakmış gibi dururken, sahne bitiyor; Lois ve Clark’ın küvetindeyiz bir iç hesaplaşma dönecekmiş gibi dururken, senatörün konuşmasındayız. Orada Superman’in toplumdaki yeriyle ilgili bir şeyler denecekmiş gibi dururken, dönüyoruz, LexCorp’tayız… Az buçuk bir portre çizebildim mi?

Bahsettiğim size belki biraz ince detay gibi gelecek; zira aslında var olan sorun, birbirini takip eden sahnelerin kendileri demlenmek için yeterli vakit bulamadıkları için, birbirlerini de besleyememelerinden ibaret. Film bir şekilde akıp gidiyor, ama tutarlı ve sürükleyici olamıyor; çünkü sahneler çok çabuk değişiyor, setler, karakterler, anlatılan mikro-hikayeler farklı farklı her seferinde. Bu bir montaj problemi, kurgu masasından kalkamamış bir filmin emaresi. Ve sadece ince görenlere malum bir problem falan değil. İnce gördüm de söylüyor değilim size. Belli, bariz bir durum var ortada. Film sizi kollarına saramıyor.

Bunda elbette filmin başka yerlere servis yapıyor olmasının da büyük payı var. En başlıca kaygılarımızdan biri, filmin devasa bir DCEU ön bölümü olmasıydı. O kadar değil, ama örneğin RÜYA içinde bir RÜYA sekansında, Injustice senaryosunun yaşandığı bir gelecekten Flash geriye gelip Batman’i uyarıyor. Bunun filmin genel akışıyla zırnık ilgisi yok. Ama temiz bir üç dört dakika mesai harcanıyor buna. Siz de izlerken, öncesindeki ve sonrasındaki sahnelerden biraz daha kopuyorsunuz. Aynısını bilgisayar klasöründen Cyborg, Wonder Woman, Flash ve bar çıkışı paparazziye rastlayan Ozan Güven videoları izlenirken de hissediyorsunuz. Her koptuğunuz sahne de, filmin içine girememenizi biraz daha o kadar sağlıyor.

Dawn of Justice Trailer 15

Hakeza karakterlerin motivasyonları da kağıt üzerinde etkileyiciler, ama bu kopukluk ve yanlış anlatım teknikleri yüzünden onlar da biraz bulanıyorlar. Mesela Superman‘in “kahramanlık yapmaya değer mi?” gibisinden bir buhranı var, hatta bir noktada babasıyla bir RÜYA sekansında konuşuyor; orada aydınlanıp dönüyor. Hakeza Batman’in karakterizasyonunda da benzer bir RÜYA sahnesi var. Ama Superman’de durum daha vahim. Oraya ne ara gitti, niye geldi; Lois’le, anasıyla dertleşirken neyden caymıştı; ne oldu da bu kadar buhranlara düştü? Oralar net değil. Zaten Henry Cavill’e yorgan döşek on replik falan vermişler. Bu bilinçli bir karar, zaman zaman da işleyen bir karar. Snyder onu daha ziyade sessiz bir mitolojik figür olarak çekmek istemiş. Bazı bazı iyi. Ama işte bir Injustice yolu yapıyorsan, çok da anlamlı olmadığı anlar var.

Şimdi esas meselelere geçmeden önce, iki paragrafım daha var. Birincisi, Ben Affleck ve Gal Gadot benim tüm beklentilerimi aştılar. Affleck’e dair beklentilerim zaten yüksekti, ama Gadot da o çıtaya ayak uydurdu. İkisinin de solo filmlerini inanılmaz bir merakla bekliyorum. Özellikle, ve bunu tüm samimiyetimle söylüyorum, Affleck’in solo Batman filmini kendisi çekecek olması o kadar ağzımı sulandırıyor ki; anlatamam. İyi bir yönetmenin elinde, bu karakter beni kendimden geçirir gibi hissediyorum.

İkinci durum da şu. Fark ettiyseniz, yukarıda beş kere, büyük harflerle ve kalın rüya yazdım. Filmde dört farklı rüya sekansı var, bunların birinin içerisinde de bir rüya daha var. Filmin neden, nasıl, niçin, hangi mantıkla rüya sahnesi gibi izleyiciyi enayi yerine konulmuş hissettiren; bir şeylerin sonrasını düşünmeden ciddi değişiklikler yapma fırsatı verdiği için ucuz olan, ana naratiften koparan bir yöntem bu kadar sıklıkla tercih edilmiş anlamıyorum. Gerçekten anlayamıyorum yani. Sene 2016 ya. 90’ları aştık kültür olarak. Neden rüya?

Dawn of Justice Trailer 13

Ama… Gelelim esas saçmalığa, esas filmin tüm iyi olmaya dair ümitlerimizi kopardığı yere. Anne meselesine. Kimse kusuruma bakmasın. Ben hiçbir olası senaryoda, hiçbir kurgusal evrende güçleri Superman‘inki gibi tanımlanmış bir karakterin annesini kaçırmanın, o karakteri boyunduruk altına almak için yeterli olduğunu kabul etmiyorum. O karakterin sonra muazzam güçleriyle anasını aramaktansa, Batman’in karşısına çıkıp; iki lafı bir araya getirememesini kabul etmiyorum. Akabinde dayağını yedikten sonra annesinin ismini, nüfus kağıdında yazan hâliyle bağırmasını kabul etmiyorum. Sonra kız arkadaşının kendini siper edip, “Bırakır mısın mızrağı gerizekalı, çocuk ağlıyor şu an” edasıyla “Annesinin adı Martha” demesini kabul etmiyorum. O an, iki buçuk sene bu herifi takıntı yapmış olan Batman gibi bir karakterin, “Öyle mi lan, benim anamın adı da Martha’ydı, vay kardeşim gel gidip kurtaralım ananı” demesini kabul etmiyorum.

Bu sahneyi savunacak olan elbette olacaktır. Yok efendim “Annesini bulacak vakti yoktu” der belki (o zaman Batman’e niye gidiyor? Batman’in ne faydası olacak? Kalmış ki Batman’e kıl değil miydi bu adam iki saattir?), o da olmazsa “İşte abi fırsat olmadı konuşmaya” diyeceklerdir belki de (“Annemi kaçırdılar”, İngilizce’de üç kelime. “Bak beyim” diye gireceğine, onu de. Ya da karşı kıyıdan bağır anasını satayım). “Ya ama annesinin adını söyleyince, Bruce onun da insan olduğunu fark etti” de bir argüman olarak gelecektir (18 aylık takıntı, “ha bu da ana kuzusu” kıvamında bitecekse, tüküreyim öyle takıntıya). Ama ben bunların hiçbirini de kabul etmiyorum. O sekans, gerçekten objektif olarak insanoğlunun gördüğü en eğreti konu virajlarından biriydi. Konunun senaristin ihtiyaç duyduğu noktaya gelmesi için bundan daha uyduruk bir sağa sapma yaşadığını gerçekten çok az gördüm.

Dawn of Justice Trailer 825

Bu çok önemli, zira akabinde film inanılmaz sapa sarıyor. Doomsday’in hiçbir etkileyiciliği yok. Bu bağlamda evet, fragmanda gösterilmesi büyük hataymış, fark ediyorsunuz. Çünkü karakter zaten çok kolay yeniliyor. İlk denenen yöntem başarılı olduğu için, karakterin doğumu ve ölümü aynı perdede yaşandığı için; o yönden bir vuruculuğu yok. Bu eksik izleyiciye bir “ne alaka lan?” cümlesi kurdurarak kotarılabilirdi. Onu da belli ki fragman yakmış. O son dövüş sahnesinde özellikle Wonder Woman’ı içeren pek çok havalı sahne var ve onları izlerken kendi kendime “Yönetmenliği bırak, görsel yönetmen ol Zack, hadi” dedim. Ama genel itibariyle dövüşün pek bir büyüleyiciliği olmadığı da aşikardı.

Finali de ayrı saçma zaten. Superman’in ölmediği belli. Eğer on dakika sonra geri getireceksen, niye öldürüyorsun? Öldürüyorsan, niye on dakika sonra geri getiriyorsun? Neden yani? Hangi aklın hizmeti bu? Evrenine niye ölümden geri gelme sokuyorsun? CW dizilerindeki probleme umarsızca varmak nedir? Neye yaradı yani o sahne? Ne iş gördü? Ne sorun çözdü? Ne duygu verdi? Kimi ağlattın, kimi coşturdun? Hiç. Cenaze sahnesi çekmiş oldun beş dakika.

Film iyi değil. Bu bana çok açık bir gerçek gibi geliyor. Ama mimlendiğimin de farkındayım. O yüzden, bin iki yüz kelimedir anlatmaya çalıştığım şeyin altını tekrar çizmek zorundaymış gibi hissediyorum. Film iyi değil. Kopuk, biraz şişman, bazı iyi yönleri var; bir noktaya kadar okey gidiyor, ama bir noktadan sonra korkunç kötü bir viraj alıp, tepe üstü çakılıyor. Evet rüya sekansları çok saçma. Evet fragmanda Doomsday’i göstermiş olmaları kötü karar. Evet Snyder pek çok yerde iyi bir kare için, iyi bir hikayeyi feda etmiş. Evet, Lex Luthor çok cıvık. Hayır, film DCEU’yu başlatacağım diye o kadar da çirkin çabalamıyor. Hayır, fazla karakteri olduğu için vakitsizlik problemi yaşamıyor. Sırasıyla film ile ilgili yaptığım varsayımların cevapları da bunlardır. Artık şu mesele kapandığına göre, önümüze bakabilir miyiz cemaaten?

Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.