Oh be. Vallahi oh yani sevgili geekler. Hem sinemaların açılması hem de vizyona bir Marvel filminin girmesiyle artık hayatımız bir nebze daha normalleşti. Hepimiz bu hafta sonu arkadaşlarımızla buluştuk, salonlara doluştuk, mısırlarımızı aldık ve güzel güzel Black Widow filmini izledik. Şimdi de tabii ki en sevdiğimiz zamana; yani sevdiğimiz bir filmi, sevdiğimiz insanlarla tartışma zamanına geldik. Daha önce spoilersız olarak filmi inceledik ama şimdi artık spoiler vere vere konuşmaya geldik. Hadi gelin artık Black Widow’un spoilerlı olarak incelemesine başlayalım!

Malumunuz Black Widow filmi çok geç kalmış bir film. Bunu sadece pandemiden dolayı üst üste aldığı ertelemelerden dolayı değil, MCU içerisinde de yapımı oldukça geç kalmış bir film olduğu için de söylüyorum.. İlk defa 2010 yılında gördüğümüz Natasha Romanoff karakterinin solo filmi, ne yazık ki End Game’deki bize üzen fedakârlığından sonra çıktı. Buna üzülüyorum çünkü Black Widow, hem kronolojik hem de duygusal olarak tam Civil War ve Infinity War arasında olması gereken bir filmdi.

Civil War’dan sonra Iron Man ve Sokovia Accords’a sırtını dönüp, bir kanun kaçağına dönüşen Natasha’nın hikâyesi, bu filmle beraber daha duygusal bir noktaya evriliyor. Avengers önceki hayatını çok az bildiğimiz kahramanımızın; daha çok küçük yaşlardan itibaren gizli görevlerde sürüklenmesi, geçici olduğunu bilmesine rağmen bağlandığı aile bireylerinden ayrılması, casusluk eğitimi adı altında yıllarca sayısız eziyet görmesi gibi öğelerin hepsi bizim Natasha Romanoff’a olan bakış açımızı fazlasıyla değiştirdi. Bunları zaten Avengers filmlerinden duyuyor ve biliyorduk. Fakat Black Widow filminde birinci elden olaylara şahit olmamız bizi daha da etkiledi. Bu yüzden keşke bu film Civil War’dan sonra, Infinity War’dan önce çıksaydı da Natasha’nın, End Game’de Ruh Taşı için kendisini feda etmesi daha fazla anlam kazansaydı dedim.

Black Widow, sadece duygusal olarak değil metot olarak da Civil War’un devamı bir film. Civil War’daki, gizli ajan temasını iyi bir şekilde yansıtan koca koca şehir isimlerinin bu filmde de olmasıyla başlayan benzerlikler film boyunca kendisini gösterdi. Natasha Romanoff’un, bir kaçak olarak sürdürmeye çalıştığı hayatı, gizli bağlantıları, karanlık geçmişi gibi hikâye öğelerinin yanı sıra filmin tonu, dövüş koreografileri hatta müzikleriyle bile ruhani olarak Civil War’u andırıyor. Bu da Marvel Cinematic Universe’un, gizli ajan filmlerinin taklit etmesini istediğimiz bir tat olduğu için, gayet doğru bir karardı bize göre.

Filmin açılış sekansı; yani Black Widow’un ailesinin gerçek olmadığını öğrendiğimiz, gizli bir görevde üç yıl Ohio’da mutlu bir hayat yaşadıklarını gördüğümüz, bu sırada gerçek kardeşi olmasa bile Natasha’nın Yelena’ya olan bağlılığına tanık olduğumuz ve son olarak bu iki kardeşin ayrılmaları izlediğimiz kısımlar, bana göre Marvel’ın şimdiye kadar ki en iyi açılış sekanslarından birini oluşturuyordu. Filmin derdini çok kısa bir süre içerisinde veren, tonunu çok iyi özetleyen bu açılış sahnesi sayesinde filmden ne bekleyeceğimizi anladık, kabul ettik. Ayrıca filmin ilerleyen zamanlarında Natasha’nın ailesinin gerçek ailesi olmadığını ama küçük Natasha’nın bunun farkında olduğunu anladığımız zaman, filmin benim için büyük artılarından bir tanesiydi.

Black Widow genel olarak eksi ve artıları birbirine çok denk giden bir filmdi. Ve filmin artıları diye sayabileceğimiz çoğu şey filmin ilk yarısına aitti. Örneğin filmimiz başlangıçta Yelena’nın, yanlışlıkla da olsa kaçak hayatı yaşayan ablası Natasha’yı kaçmak istediği geçmişinin tam ortasına çekmesi, Natasha’nın kendi karanlık geçmişi ile yüzleşmesi, bu hayatı geride bırakırken nasıl hatalar yaptığını görmesi bizimi karakterimiz ile daha iyi empati yapmamızı sağlıyor ve duygusal bir etki bırakıyordu. Fakat işte filmin ikinci yarısında sanırım yine yapımcılar bunun bir Marvel filmi olduğunu, mutlaka dünyayı ele geçirmeye çalışan bir kötü adamın olması ve illa ki dünyanın kurtarılması gerektiğini hatırlayıp bunları filme dahil etmişler. Bu da hem filmin ilk yarısından aldığımız lezzeti azalttı hem de kendi içerisinde sorunlara sebep oldu.

Bizlere fragmanlarda sürekli Taskmaster’ın gösterilmesinden ötürü biz filmimizin kötü kişinin Taskmaster olduğunu düşünmüştük. Meğer filmimizin esas kötüsü, Natasha’nın Red Room’un başındaki adam olması sebebiyle yıllar önce öldürdüğünü düşündüğü Dreykov isimli bir Rus gizli ajanıymış. Bu üstün kötü adamımız, nasıl olmuşsa önce kızını tanınmayacak hale getiren patlamadan sağ kurtulmuş daha sonra ise dünyanın her yerine, zihinlerini kontrol ettiği Widowlar yerleştirmiş ve bunu da sadece bir bulutun örttüğü, uçan “gizli” üssünden yapmış. Yani hem motivasyonu, hem işlenişi hem de filmdeki konumunu tekrar tekrar sorguladığımız bu kötü adamın, neden bu yapımda yer aldığını anlamakta güçlük çekiyoruz. Neden sevgili Marvel? Bir kahramanınız da dünyayı kurtarmayıverse, sadece kendi dertleriyle uğraşsa kötü mü olur?

Taskmaster dedik ya biraz da ondan bahsedelim. Bildiğiniz gibi Taskmaster’ı ilk gördüğümüz andan beri kendisine coşuyor, Black Widow için nasıl iyi seçilmiş kötü bir karakter olduğunu söylüyorduk. Garip bir şekilde bir bakıma hem öyleydi hem de değildi. İlk karşılaşmalarında oldukça güzel bir dövüş sahnesi izleten Natasha ve Taskmaster ikilisi, Taskmaster’ın gerçek kimliğinin açığa çıkmasıyla beraber yine tüm etkisini yitirdi. Meğerse bizim aylardır beklediğimiz Taskmaster, Natasha’nın patlamasına sebep olduğu Dreykov’un kızından başkası değilmiş. Dreykov kızının hayatını kurtarmış ama onu, yaşayan bir silaha dönüştürmüş. Bu da tabii ki Natasha’nın ona karşı bir vicdani sorumluluk beslemesine sebep oluyor ve aylardır beklediğimiz Taskmaster’ın, Natasha tarafından kurtarılıp, iyilerin saflarına katılmasıyla son buluyor. Yani bir daha görür müyüz, görmez miyiz bilmiyorum ama Taskmaster’ın potansiyelini çok büyük harcadılar ne yazık ki.

Scarlett Johanson’u yıllardır Black Widow rolünde izlediğimiz için ona fazla değinmek istemiyorum. Zaten uzun yıllardır üstlendiği karakterin, uzun zaman önce hak ettiği solo filmine yakışır bir biçimde oynamış ve bir kez daha veda etmiş role. Misler gibi rol yapmış yine anlayacağınız. Bizim bu filmde ilk defa gördüğümüz David Harbour ise Red Guardian rolü ile birlikte filmin mizah rolünü üstünde toplamış. Karakterin zekâsının Hulk’tan hallice olduğunu göz önünde bulundurursak bu mizah seviyesi bazı noktalarda güldürdü, bazı noktalarda ise göz devirttirdi bize. Son olarak Melina karakteri ile Rachel Weisz, filmde plot twist olarak rol almaya çalıştı fakat bunda pek başarılı olamadı. Yani kendisinin eksik bir yanını görmüyorum ama üzerinde fazla durulması için de bir sebep bulamıyorum.

Filmde benim için bir kişi vardı ki şahsım adına ben daha fazla izlemek istedim. O kişi de tabii ki Florence Pugh‘un canlandırdığı Yelena’ydı. Filmde bulunduğu her sahne hem eğlenceli hem de aynı derecede etkileyiciydi. Aksiyon sahnelerinde Scarlett Johanson’dan asla geri kalmayan ünlü oyuncumuz bizde, her saniye kendisini biraz daha fazla izleme isteği uyandırdı. Daha önce haberini yaptığımız gibi Florence Pugh’un bu kadar iyi rol yapması, Scarlett’in de dikkatinden kaçmamış ve film setinde “Herhalde batonu sana devrediyorum” diye şakalaşmasına neden olmuş. Filmin after creditsinde de gördüğümüz gibi bu karakter ile Marvel’ın işi bitmemiş ki bitmesin de zaten.

Gelelim yıllar sonra izlediğimiz ilk after credits’e. İnsan bunu bile özler mi, özlüyor valla. End Game’den sonra, sahte de olsa ablası Natasha için yapılan mezar taşına giden Yelena’yı, Valentina Allegra de Fontaine ile birlikte görüyoruz. Valentina’nın, Yelena’yı “Ablanın ölümünden sorumlu kişi Clive Barton” diyerek kışkırtması üzerine anlıyoruz ki Hawkeye dizisinde de Florence Pugh’u göreceğiz. Aslında bu after credits, Valentina’yı bir Marvel yapımında gördüğümüz ilk sahne olacaktı. Fakat pandemi yüzünden filmin tekrar tekrar ertelenmesiyle, TFATWS dizisinde U.S. Agent’ı saflarına katarken gördük ve artık kendisinin neyi temsil ettiğini biliyoruz: Hydra’yı!

Her ne kadar Hydra’nın, Marvel evreninde tekrar tekrar geri gelen bir kötü oluşum olmasından dolayı kendilerini sevemesem de sanırım bu sefer biraz sevindim. Zira artık Marvel evreni çok galaktik bir evren olma yolunda emin adımlarla yürüyor, bu da sokak ve devlet seviyesindeki süper kahraman hikâyelerinin alanını daraltıyor. Yani mahallemizin pofuduk süper kahramanı Spider-Man bile çoklu evren teorileriyle yüzleşmek zorunda kalıyor. Hal böyleyken evrende artık Black Widow, Hawkeye, Captain America, Winter Soldier gibi kahramanlara çok daha az hikâye çıkıyor. Ama şimdi, özellikle Valentina Allegra de Fontaine ya da nam-ı diğer Mrs. Hydra’nın evrende görünmesiyle beraber bu kahramanların da savaşacağı bir kötülük evrene geri geliyor, gelirken de hikâyelerini beraberinde getiriyor. Ben de buna seviniyorum.

Son olarak birkaç cümlede özetlemem gerekirse Black Widow, Marvel’ı Marvel yapan temel elementlerden en büyüğü olan “sorunlu süper kahraman hikâyesi” olarak başlıyor fakat yine Hollywood’u, Hollywood yapan en temel özelliklerden biri olan “dünyayı kurtarma hikâyesi” olarak bitiyor. Ne yazık ki filmin ikinci kısmı ilk kısmından çok fazla şey götürüyor. Özellikle Red Room ve ajan olmak için yetiştirilmek üzere, küçük yaşta kaçırılan ve zihinleri kontrol edilen kadınların hikâyelerini anlatmak varken, Dreykov’un saçma sapan dünyayı ele geçirme planlarını anlatmaya çalışması, gözümüzde filmin puanını düşürdü. Nihayetinde Black Widow da çok daha büyük potansiyeli olan ama aldığı birkaç küçük kötü kararla ortalama olmakla yetinen bir Marvel filmiydi.

Benim Black Widow ile ilgili diyeceklerim aşağı yukarı bunlar sevgili geekler. Siz nasıl buldunuz filmi? Sizce daha iyi olabilir miydi? Yelena karakterini bir daha izlemek ister misiniz? Yorumlara yazın filmden konuşalım az.

Author

Kalabalıkta sesini kaybetmemek için içerik üreten biri. Her ateşin iyi bir hikâyeye ihtiyacı olduğunu düşünür. Film, kitap, dizi, karikatür oyun ve müziğin her türlüsüne ilgisi vardır ama parası yoktur. Onu her yerde "Tavşan" diye çağırabilirsiniz.

2 Comments

  1. Filmin izlemeye başlayınca tamam Kış Askeri tadında bir film izleyeceğiz diye düşünmüştük. Film bittiğinde maalesef çöp edilmiş büyük bir potansiyel gördük. Üzücü.

  2. Filme eleştriri çoktu ama bence çok güzeldi. marvelde bir çok çöp film var ve natasha yı öldürüp tek filmde bıraktılar 3 filme tamamalanabilirdi. Bu arada natasha karakteri en cesur avenger üyesi. Ne bir süper gücü ne de baba parası ne de teknolojik desteği var. sadece mangal gibi yüreği. hem scarlett hem natasha çok tatlılar, keşke öldürülmeseydi. Bir çok katlanamadığımız uyuz karakter varken bu karakterin öldürülmesi saçma, Keza iron man da hem karakter hem oyuncu çok başarılı. Neyse belki spin off falan yapılır.

Muhtar için bir cevap yazın Cevabı iptal et

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.