Punk ideolojisi, Punk kültürü ile ilişkili olarak ortaya çıkan fikirler bütünüdür.

Temel amacı olabildiğince fazla özgürlük tanımak olan düşünce sistemi, bireycilik, otorite karşıtlığı, şart olmamakla beraber politik anarşi, özgür düşünce ve ahlakı içerir. Punk’ın dünyaya karamsar bir bakışı vardır çünkü modern uygarlık, insanlık üzerinde bilinçli bir baskı kurmaktadır. Punk, düşüncelerini Punk rock, fanzinler ve konuşma yoluyla yaymaya çabalar.

İnsanları şok etme, isyan ve hoşnutsuzluk ile başlayan dalga, daha sonra sosyal aktivizme dönüşür. …ciddi dünya meseleleri hakkında önemli tespitler yerleştirdiler ve gençleri dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için çağrıda bulundular.

Sibernetik temalı Geek Dosya serisine, insanı insan yapanın ne olduğu ve siber organizmalar konusuna şüpheyle yaklaşan Theseus’un Gemisinin Cybermen İle Ne İlgisi Var? yazısıyla hızlı bir giriş yapmıştık. O yazıda sibernetik kavramının yanına koyup ilişkilerini incelediğimiz kavram organizma idi. Yazının girişinde bu günlerin ulaşması güç internet ansiklopedisi Wikipedia’dan yapılan alıntıdan da anlayacağınız üzere, bu sefer organizma gibi biyolojik bir konudan çok uzak ama sibernetik ile bir araya geldiğinde en az onun kadar derin çıkarımlara sebebiyet verecek Punk kavramını, sibernetik ile aynı kapta eritip irdeleyeceğiz. Bir olguyu isimlendirmeden onun varlığını bir türlü kabullenemeyen bizler, sibernetik ve Punk’ın homojen karışımını da isimsiz bırakmış değiliz: Sibernetiğin mekanik, elektronik ve özellikle de sanal yönüyle; Punk’ın aykırı, kaotik ve özellikle ikilemci tavrının bilimkurgu tabanında kompoze olmasına ve buradan alınan ilhamdan oluşan edebi alt türe verdiğimiz isim, bütün çekiciliği ile “cyberpunk” olmuş.

Yapılan alıntıdan ideolojisi hakkında fikir edindiğimiz Punk’ın, bir de kültürel şemali hakkında izlenim yaratmadan cyberpunk alt türünün zihinlerde anlam kazanması düşünülemez. Bu nedenle, biraz gevezeliği mazur görün: Punk; doğuşu, yayılışı, sinişiyle ve de müziği, tarzı, meskeniyle tek başına sonu gelmeyen tartışmalara, sayfa yetmeyen makalelere konu olacak kadar sansasyonel bir kültür. Ancak genel bir fikir vermek adına kısaca üzerinden geçilmesi gerektiğinde Punk: modern kapitalist ve baskıcı sisteme çark olmak istemeyen bir neslin; suç-adalet, bireycilik-örgütçülük, yaşam-ölüm, eşitlik-sosyal darwinizm, anarşi-sosyalizm olguları arasında düştüğü ikilemden beslenen ve bu ikilemin sebep olduğu umutsuz ve kaotik bakışa sahip bir kültürdür. Bu kültürü yaşayan bireyler için hayat genellikle, nasıl yaşanması gerektiği düşünülürken biten bir süreç olmuştur. Bu sonsuz düşünme hali ve bu halin sebebiyet verdiği düşünme halinden kurtulma isteği; Punk neslini alkol, uyuşturucu, şiddet gibi dikkat dağıtıcı kötü alışkanlıklara itmiştir.

189114
Peki bu derece düzensiz ve kararsız bir ideoloji ve kültürle, sibernetik gibi düzene ve işleve dayanan bir kavram nasıl oldu da bilimkurgu edebiyatı tabanında bir araya gelerek cyberpunk türünü oluşturabildi? Aslına bakarsanız, ilk cyberpunk eserlerinde Punk kültürüne açık bir öykünme ve de kasıtlı bir paralelleşme sergilenmediği de göz önünde bulundurulduğunda, cyberpunk isminin bir kaza kurşunu olduğu düşünülebilir. Ancak bu birlikteliğin bir kazadan daha ötesi olduğu görülmek istenirse cyberpunkın genel kültüre salkımlanışının filizlendiği yerin, bilimkurgu edebiyatının biraz kurcalanması gerekir:

90’lar öncesi bilim kurgusunun penceresinden geleceğe bakıldığında görülen genellikle iki büyük kutuptu. Bir tarafta, sanallaşan teknolojinin getirisinin götürüsünden fazlalığına güvenini henüz kaybetmemiş insanlar; teknolojiyi neredeyse aşkla kucaklıyor, onu merkeze alan ütopyalar kuruyordu. İyimser tarafa göre sesi daha az çıkan öteki tarafta ise teknoloji eninde sonunda kötücül bir güce dönüşüyor ya da kötücül güçlerin elinde yükseliyordu. Bu tarafları popüler sinema örnekleriyle desteklemek istersek iyimser tarafa Back to the Future’ın hoverboardlı 2015’ini, kötümser tarafa A Space Odyssey’nin katil otomatik pilotlu 2001’ini yerleştirebiliriz. Fakat 90’lara kadar popüler kültüre hükmedemeyecek de olsalar 80’lerin ilk yıllarında sert bilimkurgu yazarları, yazdıkları kısa hikayelerde alternatif bir geleceğin taslağını çıkarmaya başladılar: Ya gelecekte sanal teknoloji, ekstrem iki kutuptan birine çekilmek yerine, aynı zamanında Sanayi Devrimi’yle yerkürenin üzerine aniden çöken mekanik teknoloji gibi bir etki-tepkiye sebep olursa? Yani ya yeni nesil teknoloji yeryüzünün düzenini iyi ya da kötü yöne doğru baştan sona değiştirmektense bütün getiri ve götürüleriyle mevcut kapitalist dünya düzenini daha acımasız ve fiziken gelişmiş bir noktaya taşırsa? Sanayi Devrimi sonrası İngiltere’yi ve Batılı şirketleri düşünün, daha mantıklı değil mi?

blade_runner_city
Bu gelecek alternatifini bizden biraz daha önce, 80’lerin başında mantıklı bulan Tom Maddox, Pat Catigan, William Gibson gibi yazarlar bu tip bir geleceğe -henüz daha sert bilim kurgu kabul edilen- hikayelerinde yer vermeye başlamışlardı. Bu yazarlar henüz kendi gelecek kurgularını roman gibi geniş bir anlatım platformuna taşımadan önce hikayelerinde, sanal teknolojinin aniden atılımda bulunduğu ama bu atılımın kötücül ya da pür iyi sonuçlar doğurmadığı, bunun yerine genel atmosferde sanal teknoloji öncesi ve sonrasının ikilemini yaşayan şehir ve toplum portreleri çiziyorlardı. Bu ikilemci gelecek kurgusunu romana taşıma cesaretini gösteren ve bu kurgunun başlı başına bir alt tür olmasına sebebiyet veren yazar ise şimdilerde cyberpunkın babası kabul edilen William Gibson oldu.

Gibson, Neuromancer adını verdiği eserinde “Uzay Kovboyu” diye adlandırdığı kanunsuz hacker karakter Case’in bilincini “siberuzay” diye adlandırdığı sanal aleme gönderiyordu. Bu sanal âlemi oluşturan hâkim yazılım Wintermute ise romanın antagonisti konumundaydı. Böylece bir edebi eserde sanal alem ilk kez bu kadar efektif şekilde kullanılmış, üstelik her kurguda bulunan temel unsurlardan ikisinin (mekan ve antagonist) yerini tutmuştu. Gibson’ın Neuromancer’ını yaratıcı bir kötü teknoloji-iyi kurtarıcı bilim kurgusundan ötede tutmak ve bu eserin neden yeni bir türü yeşerttiğini açıklamak için roman içindeki birkaç detaya bakmalıyız. Öncelikle romanın ana karakteri Case naif bir kahraman değil, Wintermute ile mücadelesine kadar sanal âlemde hackerlik yaparak hayatını idame ettiren bir kanunsuz. Fakat Case aynı zamanda eylemlerine yön verecek trajediler yaşamış havalı bir anti-kahraman da değil. Case, sanal teknolojinin git gide hâkim olmaya başladığı modern dünyada bu gidişattan kolay yol sağlamış sıradan bir insan ve bir yandan da zaman zaman bu gidişatı sorgulayıp bedenini hissederek yaşadığı anlarla, hayranlık duyduğu sanal âlemde geçirdiği vakitten hangisini tercih edeceği ikilemini yaşayan bir genç.  Bunun yanında, sanal alemde ve sanal alemin etkilediği gerçek dünyada kendi baskın sitemini kurmak isteyen Wintermute’u alt edecek olan roman boyu Case gibi gözükse de sonradan anlaşıldığı üzere Case’e yardım eden Neuromancer yazılımı olmasa Case’in elinden pek bir şey gelmeyeceği gerçeği var. Yani Gibson’ın eserinde ana karakter, yaşananları ikilem içinde takip edip tepki oluşturmaya çalışan bir genç ve günü mahveden de kurtaran da sanal teknolojinin ürünleri.

Neuromancer kapak tasarımlarından biri
Yazının başından bu yana Punk ve Neuromancer hakkında yazılanlara ilginizi diri tutabildiyseniz göreceğiniz üzere; William Gibson, kitabın femme fatale karakteri Molly’nin ismini bir Punk rock grubunun isminden esinlenmesinin haricinde Punk kültürüne kasıtlı hiçbir gönderme yapmasa ve öykünmede bulunmasa bile; çizdiği odak birey, eleştirilen mercii ve geleceğe bakış şekli ile Punk kültürüne bariz paralel detaylar kaleme almış. Bu detaylar, zamanının Isaac Asimov’s Science Fiction Magazine editörü Gardner Dozois‘in gözünden kaçmadı. Dozois bir süre sürdürdüğü gözleminin ardından Neuromancer ile Gibson’ın; Bruce Sterling, Greg Bear, Lewis Shiner, Pat Cadigan, Tom Maddox gibi değerli bilim kurgu yazarlarına ilham verdiğini ve bu yazarların da eserlerinde Neuromancer’ın taşıdığı bazı paralellikleri taşıdığını gördü. Ayrıca Dozois’in tespitini yaptığı bir diğer şey Gibson ve onu takip eden yazarların iyi birer punk rock dinleyicisi olduğuydu; bu, yazarların eserlerinde isim seçerken punk şarkılara sıkça gönderme yapmasından anlaşılıyordu. 1984’te Dozois, bu yazarları Seksenlerde Bilim Kurgu adlı makalesinde Cyberpunklar olarak tanıttı. Böylece cyberpunk ismi kısmen bir pazarlama taktiği, kısmen hevesli bir yakıştırma olarak ilk kez Dozois’in ağzından duyuldu.

Medya ve okuyucu nezdinde çok tutulan cyberpunk yakıştırması başta Gibson ve başka diğer yazarlarca samimi bulunmasa da kelimenin temsil ettiği tarz, dönemin değerli birçok bilim kurgu yazarı tarafından benimsendi ve geliştirildi. Nihayetinde; çıkardığı fanzinlerle bu yazar grubunun sözcüsü gibi görünen Bruce Sterling, cyberpunk kelimesini kullanmaktan çekinmeyen ve türe bir çeşit manifesto olacak bir önsözle beraber türün değerli yazarlarının hikayelerinden oluşan kitabının adını Aynagözlükler: Cyberpunk Antalojisi koyduğunda Gibson’ın başlattığı ve el birliğiyle yayılan yangının adı cyberpunk olarak mühürlenmiş oldu. Bundan sonra teknolojiyi bir kurtarıcı değil de yaşamın içine işlemiş, çok sonuçlu bir sistem olarak tasvir eden ve teknolojiden üst noktada etkilenmiş karakterlerini gri bir kalemle çizen eserler cyberpunk olarak anılacaktı.

1 2
Author

Lord olmak için yola çıkan gariban geek kendini bir anda yazar olarak buldu. Geek kültürüyle küçük şakalaşmalarını, sinemayla flörtlerini yazıya dökmek için burada. Muhitte Geek_Lord olarak bulabilirsiniz.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.