Münir Özkul’u kaybetmişiz bugün.

Gerçek mi?” diye sorma ihtiyacı hissediyor insan gayrı ihtiyari. Birkaç yerden teyit alma zorunluluğu doğuyor. Önce ekşisözlük’e, sonra bilumum haber mecralarına bakıyorsunuz; bakıyorsunuz ki her yerde aynı haber. Münir Özkul hayatını kaybetti. Usta aktör 92 yaşındaydı. 1925 yılının Ağustos’unda doğmuştu. Devlet Tiyatrosu’nda başladı kariyerine. Küçük Sahne‘deki performansları dönüm noktası oldu. Sinemaya figüranlıkla girdi. Şöyle ödüller aldı. Böyle filmlerde oynadı.

Tamam da, Münir Özkul’u anlatmıyor ki bu bilgilerin hiçbiri? Onu ekranda görmenin hissini yakalayamıyor, sağlayamıyor ki? Münir Özkul sıradan bir aktör değil Türkiye sanat tarihinde. Sıradan bir aktör gibi anlatamazsınız Münir Özkul’u. Dili düşer insanın. Ağzı kapanır. Münir Özkul koskocaman bir devdir. Kafası bulutlarda gezer. Ayakları aramızdadır. Münir Özkul, Türkiye ekran oyunculuğu tarihinin miladı ve yapıtaşıdır.

Münir Özkul, Yaşar Usta’dır.

Bir gün anımsıyorum. Birkaç arkadaş, bir dizüstü bilgisayarın başına toplanmış. Ekranda Münir Özkul var. Karşısında Adile Naşit. Biri üç, biri dört çocuklu iki dulu oynuyorlar. Arkadaş ittirmesiyle evlenmeye karar veriyor ikisi. İlk defa tanıştıkları sahne duruyor karşımızda. İki usta aktör, her birer mimiğiyle romanlar dolduracak şeyleri anlatıyorlar bize ve birbirlerine. Sadece karakterleriyle sınırlı değil. Bunu bilerek izliyoruz. Onların sıkılgan ama keyifli, mağrur ama eğlenceli, katı ama anlayışlı kadın ve erkek performanslarında tüm Türkiye var. Tüm Türkiye onların çocukları. Onlar tüm Türkiye için birer anne ve babalar.

Eski bir tüm Türkiye, en azından.

Eski. Evet. Yok artık. Kimlik kamplaşmaların ve dini dayatmaların arasında eriyerek bitmiş bir Türkiye. Farklı olana saygının en az kendinin olanı muhafaza etmek kadar önemli olduğu, bir ailenin “beraber hayatta kalmaya çalışan insanlar” dışında hiçbir cümleyle tanımlanmadığı, manevi bağlantıların maddi servetin karşısında tek sesten hakir görüldüğü bir Türkiye. Çok uzun zaman önce, kişilerin dünyevi hırsları uğruna paramparça edilmiş bir Türkiye.

Münir Özkul’un Türkiye hikaye anlatım tarihine nakışla işlenmesi gereken çok performansı var. Öyle çok ki, bir nefese sığdırmak mümkün değil. Ancak iki tanesinin ön plana çıkıyor olması da tesadüfen değil. Biri, elbette; her fırsatta kaytarmaktan çok çalışmayı, silip atmaktan çok affetmeyi, kolay olandan çok doğru olanı yapmayı, yıkmaktan çok inşa etmeyi, delmekten çok elini koymayı öğütleyen Mahmut Hoca. Bir diğeri ise ailesi için o fabrikatörü karşısına alıp, sesini bir gram bile titretmeden hepimizin adına konuşan Yaşar Usta.

Biraz yetim kaldık yani anlayacağınız.

Ben özellikle bu akşam Münir Özkul’un anısına hep birlikte Bizim Aile‘yi izleyelim isterim bu yüzden. Diğer filmlerden de çok onu. Çünkü hiçbir film ruhu hafifletmiyor Bizim Aile’nin başardığı kadar. Ne zaman izlemiş olursanız olun, Ferit’in Yaşar Usta’ya “baba” dediği yer hâlâ gözlerinizi buğuluyor. Ahmet topçuluktan ilk maaşını aileye hibe edince, çocuklar ilk alışverişi yapınca yanınızdakine sarılıp şöyle iyi bir ağlamak istiyorsunuz. Tüm bunlar ve daha fazlası yüzünden, Münir Usta’yı, Münir Hoca’yı, Münir Baba’yı bu akşam Bizim Aile izleyerek analım.

Ne dersiniz?

Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.