Bu sayfaları az biraz takip ediyorsanız benim ajan filmlerine karşı olan yumuşak karnımı muhtemelen fark etmişsinizdir. James Bond ve Sean Connery hayranı bir annenin evladı olarak küçüklüğüm Connery ve Moore’un Bond filmleriyle geçti. Bir yaştan sonra onlardan mezun olup, Redford reisin öncülüğünü ettiği 70’ler politik casusluk filmlerine terfi ettim: Three Days of Condor, All The President’s Men… Kafa azıcık büyüyüp, bu filmlerden beslenerek olgunlaşınca da kendimi post-modern, serd casus çocuklara kapılırken buldum. Bourne, Bauer, yeni Bond…

Aynı şekilde Harry Potter’ın filmleri ve kitapları da gönlümde çok özel bir yer tutarlar. J.K. Rowling’in dünyasıyla 12 yaşındayken tanıştığım andan, kendisiyle beraber liseden mezun olduğum yıla kadar Potter kitapları benim bir sonraki seneyi bekleme sebeplerimdi. E övgü fırlatmaya başladık, bir buse de Kick-Ass’e çıkartalım buradan. Her ne kadar devam filmi hayal kırıklığının kitabını yazmış olsa da ilk film süper kahraman külliyatı içerisinde -kusurlu ama- kıymetli bir sayfaydı.

Kingsman 1

E bu üçünden, en çok da ajan filmlerinden parçaları birleştirip toplayan bir film çıkar da ben nasıl övmem? Mümkün mü yani bu? Değil. Farkındayım, film Amerika’da Şubat civarı vizyona girdi. Bizim ülkemizde de artık ömrünün sonlarında. Biliyorum bunları. Ama ben daha filmi geçen beş saat içerisinde izlemiş bir insan evladı olarak, müsaadeniz varsa biraz Kingsman öveceğim. Bu şahane filmi izlemekte tereddüt yaşayan bir kişi varsa bile, ikna edebilirsem, biliyorum, kendilerini hiçbir şey değilse eğlenceli iki saat bekliyor. Buna kalıbımı basarım.

Bazen filmleri çok eleştirmen gözüyle izlediğimde kendimi eğlenemez bir vaziyette buluyorum. Eleştirmenliğin böyle bir dikeni var katlanmak zorunda olduğunuz. Kafanızda zor kapanan bir şalter var; herhangi bir şeyin başına onun değerlendirmesini yazmak için oturduğunuzda tüm parçaları birbirinden ayrıştırıp bakar hâle geliyorsunuz. Beyni oto-pilota almak daha da zorlaşıyor. Normalde sıradan bir günde sizi rahatsız etmeyecek mantık hataları, hikaye boşlukları ya da kurgu parçaları bir anda gözünüze batar. Şimdiden söyleyeyim, Kingsman’i siteye yazmak için değil, evde elektriğin kesik olduğu sürede kendimi oyalamak için izledim. Bu yüzden bu kadar eğlenerek çıkmış olabilirim kendisinden.

Zira evet, Kingsman’in tonla ufak tefek saçmalıkları var. Çok fazla stereotipleştirme kullanıyor, yaptığı bazı espriler (özellikle de final şakası) çağ dışı bir mizah kullanıyor, hikaye Kralın Dönüşü gibi, üst üste üç dört final yapıp sizi “E BİT ARTIK” noktasına getiriyor, bittiğinde de “e peki?…” diye sordurtacak tonla cevaplanmamış sualle yolcu ediyor. Evet, bunların hepsini söyleyebilirsiniz Kingsman: The Secret Service hakkında. Ama tek bir şeyi dudaklarınızın arasına bile getiremezsiniz: Bu film eğlencesiz falan değil!

Kingsman 3

Film artık iyiden iyiye dev bir saygı beslemeye başladığım Matthew Vaughn’ın önceki Mark Millar uyarlaması olan Kick-Ass‘ten kanlı ve şanlı bir biçimde koreografisi yapılmış dövüş sahnelerini ödünç alıyor. Harry Potter’dan da saygıyla “fakir çocuk gizemli bir okula kaydolur” dinamiğini samimi çalışkan kızından burnu havada zengin veledine kadar aşırıp koymuş. Geri kalan her şey ise Roger Moore dönemi karikatür James Bond‘dan yerleştirilme. Bu üçü, yan yana gelirken sadece tek bir şiarda birleşmişler: Kendini asla ciddiye alma.

Filmin böylesine eğlenceli olablmesinin sebebi de bu zaten. Film aynı Kick-Ass gibi ne olduğunun hafif farkında bir tavırla sunuyor her şeyi. Ciddiye aldığı tek nokta inanılmaz şahane tasarlanmış ve çekilmiş dövüş sahneleri. Onun dışında hiçbir noktada ayakkabıdan çıkan bıçaklar ve resmen Goldfinger’dan fırlamış kötü adamlarını savunmuyor. Bu noktada 21 Jump Street kadar kendiyle aleni dalga geçer bir konumda değil; ama en az onun kadar neyin ne olduğunun farkında, ama çok takılmamayı tercih ediyor.

Kingsman 2

Böylelikle filmin yukarıda saydığım kusurlarını da hoş görüyorsunuz. Film zaten öyle seri bir hızla akıyor ki, tüm karakterlerinin motivasyonlarını nokta atışı tekil sahnelerle verip, ağırlığı muhteşem aksiyon sekansları ve yukarıda bahsettiğim Potter-vari eğitim sahnelerine ayırmasına rağmen 129 dakikalık süresini hissettirmiyor, nerede kalmış stereotiplerinin, bazı oturmayan şakalarının göze batması? Yağ gibi kayıp gidiyor film. Sonlardaki “eh artık be kardeşim” dedirten sıralı finallerine kadar da cebinizden telefonu çıkartıp saatinize bakma ihtiyacı hissetmiyorsunuz.

Çok samimi söylüyorum, 2015 bittiğinde ve biz senelik listelerimizi yaptığımızda ben o listeye “Kingsman: The Secret Service” ile katkıda bulunursam Star Wars ve Avengers’a rağmen, şaşırmayın. Hayatımın beni derinden etkileyen ya da efektleriyle gözümü boyayan yapıtlar yerine sadece ve sadece saf eğlence fışkırtan filmlerden keyif aldığım bir dönemindeyim. Ne Star Wars ne de Avengers (ne de Ant-Man, Fantastic Four ve diğerleriKingsman: The Secret Service kadar kayıtsız bir haz sunacak lükse sahip değiller; onları daha birinci dakikadan çok ciddiye alan milyarlarca insan var zaten. O yüzden ben şimdiden mührümü koyayım. Bu senenin sürpriz hiti, Kingsman: The Secret Service’dır…

Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

1 Comment

  1. Onur Ayanoğlu Reply

    Zaten izlemek istediğim bir filmdi bu yorumlar sonrası kesinleşti artık kaçarı yok. İşin eğlence noktasına kesinlikle katılıyorum biz ne için izleyoruz aslından birçok filmi veya diziyi tabiki eğlence… İnsan hayatındaki bir kaç saatlik bir dilime farklı bir tat katmak için izliyor bunları kasıntı filmler bu manada sıkıyor ciddi işlere tabiki saygımız sonsuz.

Onur Ayanoğlu için bir cevap yazın Cevabı iptal et

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.