Ayla, Müslüm ve Cicero gibi yapımlardan tanıdığımız ve son dönem büyük projelerde sıklıkla karşımıza çıkan Can Ulkay’ın imzasını taşıyan, Behzat Ç. ile çoğu kişinin gönlüne taht kuran Ercan Mehmet Erdem’in senaristliğini yaptığı; Çağatay Ulusoy, Selen Öztürk, Turgay Tanülkü gibi isimler ile karşımıza çıkartılan bu film için Netflix, yapım şirketi olarak ise Kırmızı Oda ve Masumlar Apartmanı dizileri ile Türk televizyonunda güçlü projelere imza atan OGM Pictures’ı seçmiş.

Lafı daha fazla uzatmadan film ile ilgili yorumlarıma ve deneyimlerime geçeceğim ancak eğer filmi henüz izlemediyseniz bu yazının film hakkında ufak tefek spoilerlar içerdiğini belirtmeliyim, aman dikkat!

Yukarıda sözünü geçirdiğim OGM Pictures’ın tanıdık diğer yapımları gibi bu film de travmalar üzerine kurulu bir yapıya sahip. İstanbul’un alt tabakasında konumlandırılmış, sokak hayatına mahkum bırakılmış ve geçimini karton, kağıt toplayarak sürdüren bireyler üzerinden şekillenen ve bunu hikâyenin ana odağında olan Çağatay Ulusoy’un karakteri Mehmet’in psikolojisi üzerinden yapan bir film var elimizde.

Film, İstanbul’un elit kesiminin sahne bulduğu bir partinin girişi ile başlayıp, aniden oradan uzaklaşarak ara sokağa sert bir geçiş ile günlük hayatta genel olarak sadece dışarıdan bakarak yargıladığımız, bakışlarımız ile yanlarından geçtiğimiz, içlerinde neler yaşadığını bilmediğimiz kâğıt toplayıcılarının dünyasına güzel bir başlangıç yapıyor.

Hikâye ve senaryo olarak inanılmaz bir olay yok. Olaylar daha çok; ‘biz güzel bir son bulduk, haydi başrolün psikolojisinin üstünden bunu işleyelim‘ tadında gelişmiş gibi. Zaten filmin hedeflediği şey de tam olarak duygusal açıdan seyirciyi tutmak ve çarpıcı bir son ile bir güzel ağlatmak; bunu da kesinlikle başarıyor. Şahsen ben filmin sonunda ufak tefek de olsa gözyaşlarımı tutamadım. Filmi bu açıdan bir şeye benzetmek gerekirse, Netflix’in 7. Koğuştaki Mucize tadında bir denemesi diyebiliriz. Onun kadar güçlü bir yapım olmasa bile izlerken hissettirmeyi amaçladıkları nokta birbirine çok benzer ve iki film de bu işi gayet tatmin edici şekilde başarıyor. Hatta şunu söyleyebilirim, Kâğıttan Hayatlar çok daha tahmin edilemez ve çarpıcı bir sona sahipti benim için; ben 7. Koğuştaki Mucize‘de mimik kıpırdatmamış ve hatta abartıldığını düşünmüştüm.

Oyunculuklar kesinlikle filmi sürüklüyor, Çağatay Ulusoy yine elinde olandan fazlasını ortaya koyuyor her şeye rağmen açıkçası. Neden her şeye rağmen diyorum çünkü filmin büyük bir yönetmenlik sıkıntısı var. Direktif verme konusunda yönetmen hiçbir etki ve ağırlık koymamış, bazı sahneler oyuncuyu yüzeysel oynamaya itmiş gibi; filmin en büyük eksisi yönetmenlik, bunu izlerken hissetmek mümkün. Neyse ki Çağatay Ulusoy ve diğer oyuncular bunun üstesinden bir yere kadar gelmeyi başarmış.

Filmin sonu ile amaçladığı şeyi başardığını ve insanı anlık olarak tatmin ettiğini söylemiştim ama bahsetmem gereken şöyle bir zayıf nokta var: Kurguladıkları ”twist” genel olarak yapı itibari ile inanılmaz klişe. Türkiye ekranlarında çok fazla karşımıza çıkmış olmamasına rağmen genel olarak baktığımızda bunun örneklerini defalarca gördük ve Kâğıttan Hayatlar, defalarca gördüğümüz şeyi ekstra bir klişe ile bitiriyor. Bu film 10 yıl önce, sonu şaşırtmalı filmler furyasının popüler olduğu dönemde çıkmış olsa bile ”Yaşanan her şey başrolün kafasında oluşturduğu bir hikâye ve kişilik yansımasıymış” geyiği, inanılmaz bayat kalırdı. Anlık bir gaz ile bu son, filmi izlerken size tatmin hissini verse bile izledikten sonra birazcık düşününce ”Yani gerçekten böyle güzel ilerleyen bir film neden bu kadar bayat bitti”, diye sorabilirsiniz kendi kendinize. Bu da filmin ikinci en can sıkıcı noktası oluyor benim gözümde. Madem bir twist yakalamak istiyorsunuz ve elinizde bu kadar güzel bir kadro, fikir var; neden güncelini kendiniz yaratmak yerine, yıllar önce defalarca yapılmış ve artık modası geçmiş bir klişeyi tekrarlıyorsunuz ki?

Her şeye rağmen film, sonuna kadar seyirciyi sıkmadan kendini izletebiliyor, işlemek istediği temayı ve hissettirmeyi amaçladığı duyguları seyirciye aktarabiliyor. Netflix’in diğer Türkiye pazarı yapımlarının ortalamasına bakarsak, filmin kalitesi onların kesinlikle iki tık üstünde fakat yine de bu, filmin çok iyi olduğunu göstermez; maalesef Türk sinemasında Netflix’in de gideceği çok yol var. Bu filmin hâl standart bir Türk dram filminden çok farkı olmadığını ve boş vaktiniz varsa izleyip, “Ha, iyiymiş” deyip geçebileceğiniz bir yapım olduğunu söyleyebilirim. Özellikle aile ile izlenebilecek, keyifli bir seçim olur diye düşünüyorum.

Genel Artılar ve Eksiler

+ Güzel oyunculuklar.

+ Farklı bir tema seçimi ve alışılmadık bir hikâye.

– Vasatın oldukça altında bir yönetmenlik ve yönetmenin kötü seçimleri.

– Filmin oldukça güzel giden genel hikâyesine oranla gerçekten bayat ve klişeleşmiş bir son.

Yazan: Umut Güven

Author

Dünyanın en ihtiyacı olduğu anda ortaya çıkarak çeşitli konularda fikirlerini belirten yazarlar. Bir konuk yazar asla geç yazmaz, erken de yazmaz. Onlar, tam yazmaları gereken zamanda yazarlar.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.