Bizim bu listelerimiz, hep aynı mantık çerçevesinden ilerliyor: Bu akşam izleyecek film arayan güzide okurlarımıza “bak neler var” diyebilmek. Genelde de bir tema üzerinden ilerliyoruz ya hani? İşte bugünkü temamız, kendiliğinden belli. Muhtemelen biliyorsunuzdur, üzerimize doğru son hızda bir Spectre yaklaşmakta. Sam Mendes’in muhteşem Skyfall’dan sonra dümene geri dönüşünü temsil eden film, 6 Kasım’da vizyona girmiş olacak. İçinde de Fransa’nın Bond kızı ihracatında bir numara olduğunun son ispatı, Lea Seydoux var. Biz de ona ithafen, genç aktrisin kariyerinden 6 seçmece film sunuyoruz size. Seçin, beğenin, izleyin!

 

La belle personne

La Belle Personne

1985 doğumlu ve baya sinema konusunda oturaklı bir ailenin kızı olan Seydoux’nun kariyeri, aslında Sylvie Ayme’nin 2006 tarihli flimi Mes copines ile başlıyor aslında; ama gerçek anlamda onun kaale alınmasını sağlayan iş, 2008 tarihli La belle personne. Christophe Honore’nin yönettiği filmde başrolü Louis Garrel ve Gregoire Leprince-Ringuet ile paylaşan Seydoux, Junie karakteriyle hem başarılı bir “dertli genç” portresi çiziyor, hem de dikkatleri üzerine çekip, bir de aradan Cesar adaylığı kapıyordu. Söylemek gerek, Seydoux aynı rolle 2009 Chopard Ödülü’nü de evine götürdü…

 

Inglorious Basterds

Inglorious Basterds

Inglourious Basterds, yönetmeni Quentin Tarantino’nun külliyatında çok da özel bir yer kaplamıyor. Şu dakikaya kadar yedi film yönetip, ortaya yedi klasik çıkartmış adam için Inglorious Basterds “haa o çektiğim Nazi filmi” kıvamında bir yerde. Ama maşallah, Tarantino’nun o filmde rol vereek hayatını değiştirdiği aktör sayısı o kadar çok ki, büyük bir bölümü için bu 2. Dünya Savaşı destanı unutulmazdır eminiz. Lea Seydoux da onlardan biri. Elbette bir Melanie Laurent ya da Diane Kruger kadar önemli bir rolü yoktu Seydoux’nun, ama neticesinde Tarantino ona yine de çok kilit bir hediye verdi. Hollywood’a açılan bir kapının anahtarı.

 

Midnight in Paris

Midnight in Paris

İşte o kapı, Seydoux’yu pek çok farklı projenin eşiğine getirip götürdü. Bunlardan biri de, rolü sonradan Rooney Mara’ya kaptıracağı The Girl with the Dragon Tattoo’ydu örneğin. O iş olmadı, ama kader Seydoux’ya bir kapıyı kapattığı gibi, ötekisini açmayı da bildi. Seydoux “efsane Amerikalı yönetmenlerin filmlerinde küçük roller” serisine, Midnight in Paris ile devam etti. Seydoux’nun Gabrielle rolü ufaktı, çok da fazla ekran süresine sahip değildi. Ama yine de, unutulmazdı ve bu da Seydoux’nun şanını arttırmasına sebep oldu.

1 2
Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.