İlk Blade Runner büyük bir gişe yapmamıştı. Büyük bir başrolü, ismi duyulmuş bir yönetmeni vardı. Film görsel olarak gerçek bir şovdu ve bilimkurguların çok revaçta olduğu bir dönemde çıkmıştı piyasaya. Ancak anlattığı konular kamuoyunun ilgisini çekemedi, üzerine düşündüğü şeylere insanlar rağbet etmedi ve film bir hit değil, bir kült oldu. Hit değil de kült olduğu için de devamı 30 yıl sonra geldi zaten.
O devam filmi, yani Blade Runner 2049‘un kaderi abisinden farklı olabilirdi. Metrekaresi başına düşen yıldız sayısı Blade Runner’a kıyasla daha fazlaydı. İlk filmin kitlesi seneler içerisinde katlanmış ve yeni nesiller de eklenmişti filmin hayranları arasına. Filmin yönetmeni çok kısa bir süre önce bilim-kurgu türünde bir filmle listelere giriş yapmıştı. Dağıtımcı şirket bu sefer ciddi bir pazarlama bütçesi ayırmış, epey de doğru anlatmıştı filmi. Eleştirmenler de üzerine coşku üstüne coşku atmıştı.
Oldu mu? Olmadı. Blade Runner 2049 çok hayal kırıklığı yaratan bir Amerikan gişe macerası geçirdi. Kimi kaynaklara göre 185 milyon dolarlık bir bütçeyle hazırlanan film, evinde ancak 81 milyon dolar civarında bir gişe elde edebildi. Aklı yüksek, fikri bol diğer filmlerde olduğu gibi; anadilinde tutmayan dublajda hiç tutmadı. Yurtdışında da iyi başlayıp hızlı düşen performanslar gösterdi Villeneuve’nin eseri. Son çare Çin’di. Orada hiç olmadı, başarısızlık timsali Geostorm bile geçti 2049’u.
Bir anlam ifade ediyor mu bu? Hayır. Bizim için etmiyor. Blade Runner 2049’un kült film olması pek çok kişiyi memnun bile edecektir hatta, eminiz. Ancak stüdyo için filmin bütçesini ucu ucuna çıkarması elbette endişe verici bir durumdur. Hollywood bu tip kararları genelde böylesi öncüllere dayanarak aldığı için belki bir süre yüksek konsept bilim kurgu filmleri görmemiz sekteye uğrar… Ama bir yandan, zaten ne kadar sıklıkla görüyorduk ki?
