Hugo’yu izlemiş miydiniz? 2011 çıkışlı, Martin Scorsese’nin yönettiği bir filmdi. Başrollerinde Chloe Grace Moretz, Asa Butterfield, Ben Kingsley ve Sacha Baron Cohen vardı. Vakti zamanında 3D filmlerin gerçekten de pazarlama sebebi olmak dışında bir anlam ifade edebileceklerini kanıtlaması icabında büyük övgü toplamış, pek çok sinefil (meali: sinema geek’i) tarafından da Fransız üstad, film sanatı öncüsü Georges Melies’e karşı çaktığı selamı yüzünden de alkışlanmıştı. O filmi izlediğimde, sinemayı gerçekten seven ve bu işin bizim tabirimizle geek’i olan bir adam tarafından çekildiğini tüm kalbimle hissetmiştim. Martin Scorsese Hugo’yu neredeyse tamamen kendisi için çekmişti. Georges Melies onun için önemliydi ve Amerikalı üstad bu önemi bir filmle ölümsüzleştirmek istiyordu.

Pek Yakında 4

Cem Yılmaz’ın kendi yazdığı, yapımcılığını ve yönetmenliğini de üstlenip; başrolünde de oynadığı Pek Yakında da öyle bir saygı duruşu işte. Tabii Hugo’nun aksine, saygı duyduğu mecra sinemanın küresel olarak ilk doğduğu yerler olan Georges Melies’in büyülü zihni değil. Yılmaz daha yerel bir selam çakmış. Onun hedefi, Yeşilçam yılları. Her ne kadar film aşağı yukarı günümüzde geçse de; kahramanlarının yola çıkış sebeplerinden, filmi çektikleri döneme, ara ara karşımıza çıkan göndermelere kadar ciddi bir Yeşilçam aşkı var Pek Yakında’nın hamurunda.

Pek Yakında aslında Cem Yılmaz’ın zor koşullarda film seven adamlara da bir aşk mektubu aslında. Onun için korsan CD satarak geçimini sağlayan adamla, bir senaryo için 30 yıl bütçe ve prodüktör arayan adam arasında; ailesi için ara verdiği oyunculuğa dönmek isteyenle evini bir sinema müzesine dönüştürmüş olan arasında bir fark yok. Yılmaz işinin merkezine tamamen sinema sevgisini koymuş. Bu sevginin özel olarak elini öptüğü dönem ise Yeşilçam’ın yaratıcılık açısından zirve yaptığı Ertem Eğilmez dönemi. İnsanların cebindeki paralarla olmadık projelere atıldığı, bütçe yok diye kapı açılma efektlerini ağzıyla yaptığı, üzerine finans fırlatılarak problemler çözülemeyeceği için yürekle çalıştıkları dönem.

Pek Yakında 3

Pek Yakında’nın gönderme yaptığı tek şey de bu romantize edilmiş Yeşilçam maceraperestleri değil elbette. Daha önceki pek çok işi gibi Yılmaz kendini yine meta-göndermeler yapmaktan alıkoyamamış. Gerek Cem Yılmaz’ın BKM geçmişi, gerek oyuncuların kendi hâlleri, gerekse Yılmaz-Güven-Uğur üçlüsünün GORA’dan bu yana çektikleri filmleri sık sık Pek Yakında’dan bir veya öteki şekilde selam kabul ediyor. Bu da çok ilginç bir pozisyona sokuyor Cem Yılmaz’ı. Her ne kadar AROG ve GORA dışında direkt olarak bağlantılı olan filmler olmasa da, Cem Yılmaz’ın bu iki film dışında Her Şey Güzel Olacak, Hokkabaz ve Yahşi Batı’dan oluşan filmografisi kendi içinde bir bütünlük taşımaya başlıyor. Yani şöyle diyelim; Pek Yakında daha önce bu beş filmi izlemişler için başka bir şey ifade eder hâlde; aynı Yahşi Batı’nın ondan önce gelen dört işi seyretmiş olanlar için yerinin farklı olması gibi.

Peki film bu göndermelerin ortasında ne demeye çalışıyor? Aslında Pek Yakında’nın şan, şöhret ve spot ışıkları hakkında da özellikle Boğaç Boray karakteri üzerinden söylemeye çalıştığı bir şeyler var. Fakat bunlar filmin çok çeper bir noktasında kalıyor. Sadece Boray karakteri ve onun “proje” hâli değil, aynı zamanda Ahben ve Ejder’in uzak kaldıkları şaşaa; Arzu’nun eski dizisine konu komşunun verdiği tepki de bu konu üzerinde birkaç laf etmeye çabalıyor; ama bunların hiçbiri merkeze yaklaşamıyor, sizin dikkatinizi üzerine çekemiyor.

Pek Yakında 1

Filmin genel olarak böyle bir problemi var zaten. Ortada dönen bir Avatar 2 meselesi var, ama bir türlü durumun ciddiyetine vakıf olamıyorsunuz. Suat karakteri diye filmin kötü adamı olmaya şeklen oturmaya çalışan bir şey var, ama onu da samimi anlamda kafanızda bir yere koyamıyorsunuz. Film ağırlıklı olarak Zafer’in Arzu’yu Şahikalar filmini çekmek suretiyle geri kazanma çabası üzerinden ilerliyor. Geri kalan hikaye örgüleri arada dikkatinizi çekmeye çalışıyorlar ama; filmin en büyük günahı bu, bu konuda bir türlü başarılı olamıyorlar.

Aynı şekilde çeperde kalan oyuncular da var. Zerrin Tekindor’un karakterinin filmdeki yeri bir türlü tam olarak netleşemiyor. Boğaç ve Zafer arasındaki arkadaşlık asla tam anlamıyla ikna edici olamıyor. Zafer’in takındığı bir Kemal kimliği var, o kimlik yer yer ağır bir şekilde kullanılırken yer yer de konu başka noktalara kaydığında altı boşalıyor. Genel olarak filmin odağının şaştığı çok oluyor anlayacağınız. Özellikle bu karışık odak noktaları filmin uzadıkça uzayan son perdesinde size kendisini daha da bir hissettiriyor. Normalde her şeyin bağlanıp çözüme ulaşması gereken anlarda bir izleyici olarak neyin çözüme ulaşmasını beklediğinizi tam olarak idrak edemediğinizi fark ediyorsunuz.

Pek Yakında 2

Peki o uzun son perde bitip ışıklar yandığında aklınızdan ne geçiyor? Dürüst olayım, filmin yukarıdaki tüm kusurlarına rağmen damakta seyirden sonra bıraktığı tat çok leziz. Çünkü Cem Yılmaz’ın bu filmde, AROG ve GORA gibi parodi ağırlıklı işlerden çok, Hokkabaz’a yakın bir samimiyeti var. Her ne kadar karakterler ve hikaye örgüleri yer yer çorba olur gibi olsa da bu samimiyeti es geçmiyorsunuz. Cem Yılmaz bu konuda her filminde bir sefer önünde eğildiği Sadri Alışık’a çok benziyor. İşin kendi kalitesi hiçbir zaman yerlerde sürünmüyor zaten, fakat sendelediği yerlerde de o kadar samimi bir şekilde sendeliyor ki, affetmeniz çok uzun sürmüyor.

Bu yüzden vakit bulabilirseniz şu bayram gününde Pek Yakında’ya bir gidin. Yalnız beklentilerinizi doğru ayarlayın. Karşınızda GORA ve AROG’dan çok tonlama olarak Hokkabaz’a yakın bir film var. Hatta Hokkabaz’ın (özellikle Sait ve Maradona karakterleri sayesinde) çok daha fazla komik anı vardı. Pek Yakında daha dramatik ve daha sakin. Ama filmin genel havası gösteriyor ki, Cem Yılmaz dramatik ve sakin filmleri de becerebiliyor. O yüzden gidin Pek Yakında’ya. Cem Yılmaz’la birlikte sinemanın kendisine ve bu ülkede yeşerdiği senelere bir selam çakın, Türk sinemasının Hugo’sunu izleyin ve keyifli bir gün çıkarın işin içinden. İnanın, yaptığınıza değecek…

Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.