Şimdi size bu yazının başına oturana kadar fark etmediğim bir şey söyleyeceğim; Scarlett Johansson muhtemelen şu an Hollywood’un en çalışkan oyuncularından bir tanesi. 1984 doğumlu Amerikalı aktris 10 yaşında ilk film rolünü North’ta kapmış, ve o seneden beri ardına bakmamış resmen.  Biz aşağıda onun çok ilginç bir gidişata sahip kariyerinden 12 film seçtik, ve bunların arasında genelde birer, taş çatlasa ikişer yıl var; ama genelde de o birer ikişer yıla toplam iki, bazen hatta üç film sığdırabilmiş. Üstelik bu filmler de çılgınlar gibi çeşitli. Aralarında ucuz B-filmi estetiğinde korku-komediler de var, animasyon filmler de; ödüllü yönetmenlerle de çalışmış Johansson, gişe canavarlarıyla da.

Radikal MANS

Madem Avengers: Age of Ultron gişeleri inceden kasıp kavurmakta, dedik ki biz de Johansson’un güzel kariyerine dönüp bir bakalım ve meziyetlerine rağmen ekseriyetle “büyük göğüslü kadın” olarak anılmaktan zor kurtulabilmiş bu oyuncuya bir selam çakalım!

 

Ghost World

01 Ghost World

Johansson asıl uluslararası ününü çizgi roman filmleriyle son beş yıl içerisinde yaşamış olabilir; ama aslında kariyerinin ilk büyük patlamasını da bir çizgi roman filmine borçlu. Daniel Clowes’un aynı adlı çizgi romanından uyarlanan Ghost World’de Thora Birch ile başrolü paylaşan Johansson, filmde lise sonrası hayatla yüzleşmekte olan Enid’in karmaşık ve çalkantılı hayatını canlandırıyordu. Film 2001’de vizyona girmiş, ve Johansson’u baya baya insanların radarına sokmuştu. Johansson bu parlama anından çok iyi faydalandı.

 

Lost in Translation

02 Lost in Translation

Ghost World’ün başarısından sonra An American Rhapsody ve Eight Legged Freaks’te de başarılı performanslar gösteren Johansson, asıl büyük patlamasını Lost in Translation ile yaptı. Sofia Coppola’nın 2003 tarihli filmi, festivallerde alkış üzerine alkış, övgü üzerine övgü alırken, bütün bu olumlu enerji üç farklı isim üzerine dönüyordu haklı olarak. Filmin yönetmeni Sofia Coppola, başrolü Bill Murray ve elbette Scarlett Johansson. New York doğumlu aktris, kariyerinin ilk büyük ödülü olan BAFTA’ya da bu filmle ulaştı.

 

Girl with a Pearl Earring

03 Girl with a Pearl Earring

Johansson Lost in Translation’ı bitirir bitirmez, hiç hazırlık yapmadan, Peter Webber’in o meşhur Vermeer tablosunu anlatan tarihi dramasını çekmek için Lüksemburg’a uçtu. Tracy Chevalier’in romanını okumaya bile vakti olmamıştı Johansson’un. Ama bu önemli değildi, zira tüm filmin üzerine kurulduğu şey bizzat kendisiydi. Johansson hakikaten de Vermeer’in inci küpeli kızına ciddi bir benzerlik gösteriyordu ve performansı da iyi olunca, Girl with a Pearl Earring onun filmografisinde önemli bir yer sahibi olarak kaldı.

 

Match Point

04 Match Point

Hollywood’da bazı yönetmenler vardır. Kapınızı çaldıklarında, proje ne olursa olsun çok düşünmezsiniz. Kabul etmeniz gerekir. Onların filmlerinden biriyle oynamak, tarih yazmaya bir adım daha yaklaşmak demektir zira. Johansson da Woody Allen kendisine bu ilginç trajedide rol teklif edince, muhtemelen çok düşünmedi. Hayatında her şey yolunda gidiyormuş gibi gözüken Chris Wilton’la yaşadıkları şehvetli ve parçalayıcı hikayede Johansson daha önce göstermediği yeteneklerini sergileme imkanı buldu. Hakikaten güzel filmdi Match Point, sonu da baya ağırdı.

 

The Prestige

05 Prestige

Christopher Nolan’ın iki Batman filmi arasında çektiği Prestige, yönetmen o zamanlar şimdiki kadar devasa bir marka olmadığından görece sönük bir tepkiyle karşılanmıştı. Sönük tepki dediğime bakmayın, yine deliler gibi övülmüş, gişede de kendi bütçesini hayli hayli çıkartmıştı; sadece Interstellar, Inception gibi bir evrensellik yoktu o dönem Nolan övmelerde. Johansson bu filmde görece küçük bir role sahipti, kadronun diğer tüm elemanları gibi Christian Bale ve Hugh Jackman’ın muhteşem oyunculuk kapışmasına yer bırakmak için aradan çekiliyordu. Ama yine de performansı akılda kalıcıydı, baya da iyiydi!

 

Vicky Cristina Barcelona

06 Vicky Cristina Barcelona

Woody Allen Johansson’un kapısını bir daha çaldı. Bu sefer derdi bir trajedi değildi, ünlü Amerikalı yönetmen bu defa daha komik orijinlerine dönmüş, ortaya baya hoş bir komedi çıkartmıştı. Ama bu sefer nevrotik, hafif dengesiz New York’lu insanlar yoktu filmde, herkes seksiydi ve herkes seksi konuşuyordu. Johansson Avrupai bir filmde Bardem ve Cruz gibi doğuştan oralı oyuncular arasında sırıtmamayı başardı; kendisinin dünya ahiret en iyi performansı değildi belki, ama en azından aktrisin hanesine olumlu bir apolet olarak yazıldı.

1 2
Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

9 Comments

  1. Bugra Cihan Reply

    ya abi naptın ya scarlet diyince 2. beyin devreye giriyor görmez olaydım winter soldier resmini. içim yanıyor

  2. burak4242TR Reply

    Bir Avengers kadar büyük yapım olmasa da Lucy filmindede emeği büyüktür Scarlett ablamızın. Lucy’i de listeye 5-6. sıradan ekleyebiliriz sanırım 🙂

  3. Scarlett Johansson her fırsatta övmeye çalıştığım oyuncular arasında, yalnızca seksi bir kadın olmaktan çok daha fazlasıdır kendisi. Hiçbir zaman abartıya kaçmaz, ekip arkadaşlarından rol çalmaz; ama buna rağmen her filmde parlamayı başarır. Seçimler büyük oranda içime sindi, elinize sağlık. Hatta kariyerinden 12 film belirlesem benim de elimde hemen hemen aynı liste kalırdı herhalde. Yine de bu tür listeleri filmlerin güzelliğine göre değil de oyuncunun filmlerdeki performanslarına göre yapsanız daha hoş olabilir sanki. Örneğin The Prestige harika bir filmdir, ama Scarlett’ın oyunculuğu bir A Love Song for Bobby Long’taki veya Under the Skin’deki kadar dikkate değer değildir.

    Bu arada Match Point ile Vicky Cristina Barcelona arasında Woody Allen’la bir çalışması daha var Scarlett’ın, Scoop.

  4. Mert İdil Reply

    Listeyi görünce içimden “Kesin Lucy’de vardır listede” dedim, yokmuş. İyiki de yok. Ne saçma salak bir filmdi o öyle.

  5. Nihan Elter Reply

    “The Other Boleyn Girl” her ne kadar Natalie Portman’ı merkez alarak dönüyor gibi görünse de, filmde amaçlanan bir boleyn kızıyla başlayıp da diğerine konsantre halde devam etmesini Scarlett’in bu filmdeki başarısına borçluyuz bence. Scarlett’in başrol başladığı filmde aniden pasif bir role geçişiyle dikkatleri Natalie’ye çeviren performansı beni şaşırtmıştı. Boleyn kızlarını es geçmemek lazım.

Hiluluk için bir cevap yazın Cevabı iptal et

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.