Carrie Fisher’ı kaybetmenin hem çok geek bir noktadan, hem de çok insani bir noktadan yaralayıcı olduğu çok açık. Bir yandan, Fisher tarihin en tutkuyla takip edilen markalarından birinin, en tanıdık suretlerinden biriydi. Öte yandan, meddahlığıyla, kitaplarıyla, senaryo doktorluğuyla, deli doluluğuyla takip etmesi fena keyifli bir kadındı. İkisini birden kaybetmek, bir hayran olarak bizi üzüyor. Ama daha çok üzdüğü birileri daha var. Lucasfilm. 

An itibariyle, bütün kaynakların söylediğine göre Lucasfilm aktif bir şekilde yas tutuyor. Star Wars ile ilgilenen herkeste bir matem havası var, ancak bir yandan da bir takım şeylerin konuşulması gerekiyor. Her şey de aynı soru üzerinde dönmekte: Fisher’ın vefatından sonra, Episode IX‘a ne olacak? İşte bu soruyu tartışmak üzere Star Wars’ın geleceğe dönük beyin ekibi yazar Derek Connolly, yönetmen Colin Trevorrow ve yapımcı Kathleen Kennedy Los Angeles’da önümüzdeki günlerde toplanıyorlar.

Masaya yatırılan opsiyonlardan biri elbette ki Fisher’ı, yani Leia’yı komple hikayeden çıkartmak olacaktır. Ancak, daha önceden bize söylenenlerin ışığında Lucasfilm’in bir noktada Leia’nın Luke ile kavuşmasını ve Kylo Ren ile yüzleşmesini planladığını biliyoruz. Bu planların hangisi Fisher’ın çekimlerini tamamladığı Episode VIII‘e ait, hangisi IX’a saklanıyordu peki? Episode VIII devasa bir gizlilik içinde çekildiği için, bunu cevaplamak imkansız. Ama en az bir tanesinin çekilmemiş olduğunu düşünmek de pek uçarı değil. O yüzden, çıkartması büyük boşluk yaratacak en az bir sahne kesin var diyebiliriz. Lucasfilm bu boşluğu göze alabilecek mi?

Leia Force Awakens

Genel kamuoyu için konuşmak mümkün değil, ama herhalde hiçbir geek bir noktada Leia’nın karanlık tarafa düşmüş oğluna dik bakıp “N’aptın sen hayırsız” kıvamında bir tirada başlamasını görmeye hayır demez. Diyemez. Yalnız buradaki esas soru “Bunu görmek ister misiniz?” değil artık. Rogue One‘ın ışığında, burada sorulması gereken asıl şey, “Bunu görmek isteğiniz yakın zamanda kaybettiğimiz bir insanı ekranda görmenin dayanılmaz ürkünçlüğünü aşacak kadar çok mu?

Rogue One’ın Grand Moff Tarkin rolü için Peter Cushing’i tekrar diriltmesi üzerine şurada konuşmuştuk. Tarkin’i CGI yöntemiyle tekrar ekrana koymak, hiçbir noktada tüyler ürpertici falan değildi. Zira yıllar yıllar önce ölmüş efsane bir aktör, unutulmaz rollerinden biri vasıtasıyla tekrar anılıyor gibiydi durum o bağlamda. Zaten Lucasfilm ve Disney de özel olarak Cushing’in ailesinden –hukuki olarak gerek olmamasına rağmen– iznini almış, gerekli aranjmanları yapmıştı. Klas hareketti yani. Burada ise her şey farklı hissettiriyor. Acı fazla taze olduğundan, hareket de, ne çapta ve çeperde yapılacak olursa olsun, insanın içinde sağlam bir yere oturmuyor ilk etapta.

Ama öte yandan, Hollywood bunu CGI teknolojisi bu seviyeye gelmeden önce de yapıyordu, değil mi? Spartacus’te Andy Whitfield hayatını kaybettikten sonra yerine yeni aktör bulmuş, diziyi devam ettirmişlerdi. Heath Ledger’ın ölümünün ardından Imaginarium of Doctor Parnassus da hikayeye dahil ederek başka aktörler kattı işin içine. Çok değil, iki sene önce yeni kaybettiğimiz Paul Walker’ı da CGI yardımıyla ekranda gördük. O yüzden, bir taraftan belki de doğru yapılırsa, sıcak, samimi bir veda da çekilebilir gibi. Fisher’ın hak ettiği türden hani.

Uzun lafın kısası bizim kafalar biraz karışık. Sizin fikirleri merak ediyoruz. Ne diyorsunuz? Fisher hikayeden çıkartılsın mı, yoksa CGI ile bir final mi yapılsın. Nedir yorumunuz?

Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.