Daha önce hem bu sayfalardan, hem de duyma mesafesinde yakaladığım herkese, bulabildiğim her mecradan söylemiştim: Bence şu sıralar bir Star Wars hayranı olmak için muhteşem bir dönem geçiriyoruz. Buna karşı pek çok görüşün olduğunu biliyorum, ama ben Disney’nin Expanded Universe’i silmesinin gerekli bir günah olduğu kanaatindeyim. Bu da meyvelerini şimdiden vermeye başladı. Eski Genişletilmiş Evren’in bıraktığı boşluklar, çok tatlı, üzerine düşünülmüş ve en az bir merkezi zihnin kontrolünden geçtiği belli şekilde dolduruluyorlar. Çizgi romanlar bunun bir parçası, Star Wars: Rebels ise bir diğeri.

Dizinin geçen sezonunda beğendiğimiz şeyleri daha önce saymıştık uzun uzun. O yüzden burada hepsine tekrar değinmeye gerek yok; ilk sezonda neyi doğru yapıyorsa burada da aynen korumuş yapımcılar. Animasyonlardaki o harika akışkanlık, çizim tarzındaki o büyüleyici Ralph McQuarrie tadı, çekirdek ekibin sahip olduğu o sıcak aile havası; her şey var. Ama belki de korunan şeylerin en önemlisi, bu sene katmerlenerek gelmiş önümüze: Atmosfer.

Star Wars Rebels S02E01 Lothal

Star Wars’ı Star Wars yapan şeyin “aa ışın kılıçları vizüüv” olduğunu düşünmüyorum, evvelinde de uzun bir yazı yazmıştım bunun üzerine. Bence bu fenomenin temelinde herkesin ekrana baktığında hissettiği o deli macera tutkusu yatıyor. İlk defa o Star Destroyer kadraja girdiğinde, Obi-Wan ve Luke Cantina’ya adımını attığında, Han Solo laf arasında “Kessel” diye bir gezegenden söz ettiğinde çocuk zihinler parıldıyordu berisinde yatanları hayal ederek. O hissiyat tüm haşmetiyle beraber, Star Wars: Rebels’ın ikinci sezonunun galasında üzerinize çöküyor.

Bir diziyi yapamadıkları sebebiyle çok uzun uzadıya eleştirebilirim; ama eğer bu kadar soyut ve elle tutulması zor bir şeyi böylesine ustalıkla rafine edip, şişeleyip önüme koyuyorsa geri kalan günahları çok da fazla umursayamıyorum işte. Star Wars: Rebels, en zor olanı becererek başlamıştı geçen sene işe; bu sene daha zor olanını, yani 1. sezonunun bir tesadüf olmadığını ispat ederek girizgah yaptı. Ne denir ki ‘helal olsun’dan başka?

Star Wars Rebels S02E01 Ghost Crew

Rebels’ın bu hissi böylesine sağlam vermesi, aynı zamanda yeni üçlemeden çok, orijinal filmlere yakın hissetmesine de sebep oluyor. Bunu sağlayan yan faktörler de mevcut elbette. Daha ilk bölümden, orijnal kadronun iki kıymetli oyuncusu ilk üç filmdeki rollerini yinelemişler; Lando Calrissian performansıyla Billy Dee Williams ve gönüllerimizin yüce karanlık lordu Darth Vader olarak James Earl Jones var karşımızda.

Bu şüphesiz büyük bir olay. Geçmişteki yan Star Wars işleri –ister oyun, ister dizi olsunlar– ünlü karakterleri ekrana taşıdıklarında genelde ana aktörleri ayarlayamaz, ses benzeri kullanırlardı. Kulağım yıllardır Matt Sloan‘ı Darth Vader olarak duymaya çok alışmıştı örneğin. Hakeza, baya da üzülerek, bu bölümde kendimi “Keşke onu kullansalardı” diye düşünürken buldum. Biraz da utandım açıkçası böyle hissettiğime, sonuçta James Earl Jones dediğin adam, efsaneler efsanesiydi, bizim Star Wars’a hayran olmamızın arkasındaki en büyük sebeplerden biriydi. Gelin görün ki, Vader’ın sesinin de pürüzsüz ve kudretli kalması gerekiyor o tahakkümü kurabilmesi için. Jones da, maalesef, 84 yaşında artık bunu çok karşılayamıyor.

Ama inanın, bu şu gerçeği değiştirmiyor: Star Wars: Rebels’ın ilk bölümü, 42 senedir gördüğümüz en iyi Vader tasvirini içeriyor.

Star Wars Rebels S02E01 Darth Vader

Lord Vader bu bölümde korkutucu, haşmetli, etkileyici, huşu uyandırıcı, sert, acımasız, gizemli… Marvel’ın Darth Vader çizgi romanlarında iyi bir iş çıkardığını sanıyordum ama Dave Filoni ve Simon Kinberg daha ilk bölümden ıskartaya çıkardılar onları. Bölümün zekice yazılmış olmasından da mütevellit, Rebels’ın Vader’ı her zaman ondan beklediğiniz soğukkanlılıkla hareket ediyor, kaba tabirle “cool’unu” hiç bozmuyor. Siz Vader’ın gerçekten mitolojik seviyede korkutucu bir figür olduğuna ikna olunca, Ghost ekibinin kaçışları da daha kılpayı gözükmeye başlıyor. Böylelikle bölüm de gerilimi ayakta tutuyor daimi olarak.

Onun dışında bölümde övülecek çok şey var, başta Freddie Prinze, Jr olmak üzere ana kadro harika bir iş çıkartıyor; İmparatorluk tarafında Agent Kallus‘ı oynayan David Oyolewo‘yu ne kadar övsek az. Ahsoka’nın Vader ile olan bağlantısı, daha önce Marvel çizgi romanlarını yazarken söylediğim gibi ancak Expanded Universe’in silinmesiyle mümkün olan o tadı koymaya devam ediyor… Daha da uzar gider bu liste. Siz şimdilik şunu bilin yeter, Star Wars: Rebels, harika başladı, harika gideceğe de benziyor. Gelin, hep beraber izleyelim!

Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

2 Comments

  1. Tek sıkıntısı haal ana izleyici kitlesini çocuklar olarak belirlemesi. Şu ana kadar büyükleri kendine çekebilecek çok küçük adımlar attı ve sıkıyor. Eminim ki bunu 15-16 yaşlarında izlesem büyük hayranı olurdum. Ayrıca çizgi romanlardaki Darth Vader tasfirini daha iyi buluyorum.

Kraken437 için bir cevap yazın Cevabı iptal et

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.