Mahkeme filmlerini sever misiniz? 12 Angry Men’ler, A Few Good Men’ler… Ayrı bir yeri vardır sinema tarihinde mahkeme dramalarının. Hukuk, kanun ve arka planında bulunan diğer her şeyin içinde bulundurduğu çelişkileri, çekişmeleri ve konseptleri irdeleyen filmlerden her dönem bir iki tane bulmak mümkündür. Genelde de ilgi çekici olurlar dürüst olmak gerekirse. Ne de olsa avukatların, yargıçların yaşadıkları şeyler büyüleyicidir, bizim çok parçası olmadığımız süreçleri izlemek keyifli gelir. Bir de bunların ortasına güzel bir karakter hikayesi yerleştirdin mi, değmeyin keyfinize.

Hemen baştan belirteyim, yazının geri kalanına serin bir şekilde devam edelim: The Judge o tip filmlerden biri değil. 

lead_large

Filmin arkasında Gran Torino’yu yazan Nick Schenk, dümeninde de Shanghai Knights ve Wedding Crashers gibi filmlerin yönetmeni David Dobkin var. Ama bu bir Robert Downey Jr filmi. Ünlü aktörün yapımcı eşiyle birlikte kurduğu film şirketi Team Downey’nin ilk prodüksiyonu The Judge. Bu yüzden de neresinden bakarsanız bakın, bir Robert Downey Jr filmi bu. Filmi izlerseniz muhtemelen Downey Jr için izlemiş olacaksınız, severseniz de kendisinin payı büyük olacak.

Ve gerçekten de yaklaşıyorsunuz sevmeye. Filmin klasik bir “ailesine vakit ayıramayan işkolik zengin adam” portresiyle başladığı ilk sahneden, “zengin adam kökenlerine döner” tipi ikinci perdeye, “köyündeki sevgilisiyle tekrar bağlantı kurar” şeklindeki alt hikaye ipliklerinden Hollywood’da yirmi kere örneğini gördüğümüz “baba-oğul hesaplaşırlar” tipi üst çatı hikayeye kadar her yerde Downey Jr’ın sağlam performansına çatıyorsunuz.

Bunda kuşkusuz filmin muazzam kadrosunun da payı çok büyük. Ustaların ustası Robert Duvall adeta “Ben daha ölmedim!” diye bağırıyor performansıyla. Tek kelimeyle kusursuzca paslaşıyorlar Downey Jr ile karşılıklı olarak. Yan kadro da hiç fena değil. Heyecanlı avukat Dax Shepard’dan otistik kardeş Jeremy Strong’a, abi Vincent D’Onofrio’dan eski aşk Vera Farmiga’ya kadar heyecan verici bir oyuncu topluluğu var filmde. Her biri de değişen seviyelerde sağlam performanslar sergiliyorlar ve her birini izlemek keyif veriyor insana.

the-judge-movie

Gelin görün ki, The Judge iyi performanslarla yükselip sizi ihya eden filmlerden biri de değil.

Bunu yapmasında önünde engel olarak duran çok kritik bir hatası var: The Judge’ın senaryosu çok fakir. Bakın kötü değil tercih ettiğim kelime. Kötü senaryolar hikayenin nabzını ayarlayamayan, tutarlı olamayan, ilginizi ayakta tutamayan işlerdir. The Judge bunların her birini yapabiliyor. Fakat gelin görün ki ayarında bir hızla giden, tutarlılığa sahip ve ilginizi çeken bu hikayeye baktığınızda kayda değer tek bir şey bile görmüyorsunuz.

Ortada bir baba-oğul hikayesi var anlatılan. Fakat bu hiçbir şekilde daha önce ekranda gördüğümüz baba-oğul hikayelerinden farklı bir şey söylemiyor. Hatta şu an telefonu kaldırıp, üç arkadaşınızı arasanız birinin böyle bir babası ya da annesi olmuştur geçmişte. İyi oyunculuklarla size aktarılan kalp kırıklığını ve hayal kırıklığını görebiliyorsunuz, ama anlamlanmıyor bunlar kafanızda. Çünkü bu kırıklıkların özel bir tarafı yok, ilginç bir farka sahip değiller.

The-Judge-movie-new-poster-Robert-Downey-jr-with-robert-duvall-Madhole

Bir yandan yan karakterlerin ufak hikayeleri gelip gidiyor filme. Çok garip bir şekilde acayip bir ensest alt hikayesi dönüyor, filmin hiçbir yerine oturmadan ufalıp gidiyor. Eski sevgiliyle karşılaşma olayı bir tarafta Vera Farmiga, bir tarafta Robert Downey Jr olmasına rağmen hiçbir şekilde enterese etmiyor sizi. Bazı büyük olaylar açığa çıkıyor, ailenin geçmişiyle ilgili bir takım şeyler telaffuz ediliyor fakat gelin görün ki bunu da çok ipleyemiyorsunuz. Duvall ve Downey Jr arasında yaşanan tek bir sahne dışında hiçbir hikaye örgüsünün vurucu bir tarafı yok.

Bu neye benziyor biliyor musunuz? The Judge yağı iyi seçilmiş, tuzu ayarında konulmuş bir makarna. Sizi doyurur, tadı berbat da değildir, yersiniz. Ama üzerinde sosu yok, baharatı yok, hiçbir şeyi yok. Muazzam oyunculukların fakir bir senaryo altında ezilmesini seyrediyorsunuz film boyunca. Team Downey’nin ilk işi geleceğe dair umut veriyor, kötü bir iş değil. Ama Downey, Duvall, Farmiga, D’Onofrio ve Thornton gibi isimlerin bir araya geldiğinde ortaya çıkaracaklarını beklediğiniz şey de değil kesinlikle.

Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

5 Comments

  1. robert downey jr iron man rolünde o kadar çok seviyorumki farklı bir filmde oynadığında hadi zırh nerden çıkıcak falan diyorum adam o kadar iyi 😀

    • O halde Chaplin ile Tropic Thunder’a bak derim. Downey’nin hem klasik mimiklerinden arınarak bambaşka karakterlere hayat verdiği, hem de Oscar adaylığı getiren performans sergilediği filmler.

      • kesinlikle bakıcam en sevdiğim aktör robert downey jr ama cidden bu faktör yüzünden filmerini izlerken bazen sıkıldıgım oluyor sherlock holmes mesala ama senın dedıgın fılmlere kesinlikle bakıcam

  2. Göz pınarlarımı harekete geçiren filmlere yeterince objektif yaklaşamıyorum maalesef, o sebeple her fırsatta hakkında aşırı olumlu konuştuğum filmlerden biri oldu The Judge. Downey Jr., klasik stilinin dışına çıkmamış olsa da iyiydi, filme tek Oscar adaylığını getiren Robert Duvall ise harikaydı. Yine de heykelciği evine götürmesi bayağı uzak bir ihtimal. Ödül sezonu açıldığından beri tüm ödülleri süpüren J.K. Simmons olmasaydı Duvall’ın yarış içindeki pozisyonu ne olurdu merak etmiyor değilim ama.

  3. Arda Wyatt Reply

    Senaryo=6.5
    Oyunculuk=7.0
    Yönetmenlik=6.5
    Müzik=6.0
    B.verebilme=6.0
    Değer=6.5
    Puan=6.4

Arda Wyatt için bir cevap yazın Cevabı iptal et

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.