Bana Vin Diesel kadar karışık duygular yaşatan az adam vardır. Kendisini kafamda çok önemsemediğim eski tip kas yığını, kafası çok çalışmayan aksiyon oyuncusu sınıfına sokuyorum, sonra ilginç işlerine denk geliyorum, bir kaç röportajını dinliyorum, katıksız bir geek olduğunu farkedip sempati duyasım geliyor. Guardians of the Galaxy zaten ayrı bir yerde, Riddick filmleri de oldukça sağlam, aynı zamanda D&D, Magic falan bilen, oynayan, çizgi roman söz konusu olduğunda ciddi ciddi muhabbet edilebilen, değişik bir adam yani. Haliyle kendisinin yeni filmi geliyor olunca insan “Acaba neymiş?” diye bakmadan edemiyor.

witchhunter1

Kendisinin baş rolünde olduğu “The Last Witch Hunter” bize sadece Vin Diesel’i sunmuyor. Camiamızda tanınan, bilinen, sevilen pek çok isim filmin kadrosunda yer alıyor, Elijah Wood, Michael Caine ve John Snow’un kalbini çalan Rose Leslie kendisine bu filmde eşlik ediyorlar. Yönetmenliğini benim hiç tanımadığım Breck Eisner’ın üstlendiği film adet olduğu üzere kendi evrenini “The Axe and Cross” (Balta ve Haç) olarak isimlendiriyor ve gelen haberler daha film gösterime girmeden bir devam filmi üzerinde çalışmaya başlandığı yönünde. Yeni bir “bütünleşik evren” bizi bekler yani.

Konumuzu anlatayım efendim. Kaulder adındaki ölümsüz Cadı Avcısı (Vin Diesel) kendisi farkında olmadan böyle bir hayal aleminde çoluklu çocuklu bir şekilde hapsedilmiş durumdadır ve halinden memnundur. Bu sırada niyetini filmin ilerleyen kısımlarında öğreneceğimizi düşündüğüm Chloe isimli cadı (Rose Leslie) kendisini bu uykudan uyandırır. Meğersem dünya baya kuvvetli ve kötü niyetli cadılar tarafından yok edilmenin eşiğindedir. Son Cadı Avcımız, Başrahip Dolan (Michael Caine) ve çaylak rahip 37.Dolan’ın akıl hocalığı ve Chloe’nin ortaklığında bu işe bir dur demek için amansız bir mücadeleye girişecektir.

Hikayemizin pek çok klişeye gebe olduğu aşikar ve “Seventh Son” gibi benzer duygular içinde olup bizi hayal kırıklığına uğratan pek çok film de bizi ön yargılara gark etmekte. Yine de kadronun fena olmamasının yanında, fragman da çok fena görünmüyor ve bir umut hikayeyi farklı yönlere çekme potansiyelleri de var. Bir de Lionsgate’in film için çok heyecanlı olması ve devam filmi için şimdiden havaya girmesi de “Hmm.. Belki de..” diye düşündürtmüyor değil.

23 Ekim’de gösterime girecek olan film, bakalım Vin Diesel’in filmografisinde bizi şaşırtan işleri arasına girebilecek mi?

Author

A Man Who Walks Alone... @tutkutuzlu

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.