Tam üç yıldır hepimizin büyük bir merakla beklediği gün geldi ve sonunda Zack Snyder’s Justice League çıktı. Önce Warner Bros. tarafından olmadığı iddia edilen, daha sonra Snyder’ın bizzat kendisinin, var olduğunu açıklayarak hayranları ateşlediği ve ateşlenen hayranların Warner Bros.’dan söke söke aldığı bu filmi sonunda izledik ve sinema tarihinde iki farklı yönetmenle çekilen ilk film olarak tarihe geçti bile. Peki, Zack Snyder’s Justice League, 2017 yılında çıkan Justice League filminden daha mı iyi?  İlk Justice League filminden farkları neler? Ve tabii ki Zack Snyder’s Justice League olmuş mu?

Yazımıza geçmeden önce bu yazının dört saatlik Zack Snyder’s Justice League filminden spoilerlar barındıracağını ve tamamen kişisel fikirleri içereceğini hatırlatıyor ve bundan sonra devam etmek isteyen gönül dostlarımızı incelemeye davet ediyorum.

Aslında genel olarak en sonda söylememiz gereken şeyleri başta söyleyeyim. Zack Snyder’s Justice League, daha önce izlediğimiz Justice League filminden daha iyi bir film. Bunu görmezden gelmek imkânsız… Fakat ne kadar iyi bir film olduğu aslında bir önceki filmi ne kadar kötü bulduğunuz ile doğru orantılı. Bunu, yazının ilerleyen kısımlarında daha iyi anlatacağıma inanıyorum ama yazının başından söylemekte fayda var: Snyder, filmi olabildiğince düzeltmiş.

DCEU’nun en büyük sorunu hepimizin bildiği gibi aceleye gelmesi ve ne yazık ki plansız başlamasıydı. Evrende, kendi hikâyesini anlatma fırsatı bulan tek karakter Man of Steel filmi ile Henry Cavill’ın canlandırdığı Superman karakteriydi. Batman v Superman filminde ilk defa görmemize rağmen çok sevdiğimiz Gal Gadot’un Wonder Woman’ı ve Ben Affleck’in Batman’ini çok sevdik ve nitekim kendi filmlerini heyecanla bekledik. Fakat BvS filminde kör topal işleyen bu taktik ne yazık ki Justice League filminde işlemedi ve iki saat içerisinde hem üç tane karakteri tanıtma hem de bu karakterlerin bir araya gelme hikâyelerinin altında kaldı. Bundan sonrası ise bildiğiniz tarih. Snyder gitti, Whedon geldi, Affleck gitti, DCEU dağıldı…

Toplamda dört saat süren Zack Snyder’s Justice League ise, bana göre süresinin uzun olma avantajını iyi kullanarak Aquaman, Flash ve özellikle Cyborg’un arka plan hikâyeleri ilk filme göre çok daha iyi verildi. Filmde yaptıkları birçok hareketin, verdikleri birçok kararın altı dolduruldu. Özellikle Cyborg için neden bu filmin kalbi denildiğini çok daha iyi anladık. Gerçekten Ray Fisher’ın, Josh Whedon’un üzerine bu kadar gitmesi yerden göğe kadar haklıymış. Çünkü neredeyse başrolü diyebileceğimiz Justice League filminde figüran konumuna düşürülmüş.

Zack Snyder, Cyborg’un ana hikâyesini, çok doğru bir karar alarak Cyborg’un aile bireyleri ve görünüşü yüzünden kendisini yalnızlaştırması üzerine inşa etmiş. Her ne kadar ikinci temele çok coşmasam da aile bireyleri üzerinden anlatılan hikâye, özellikle babasının kendisini feda etmesi yüzünden büyük bir anlama kavuştu ve filmin duygu tonunu arttırdı. Bütün bunlar filmin asıl kahramanı sayabileceğimiz Cyborg’un motivasyonunu anlamamız açısından çok önemliydi.

Fakat DCEU ve Zack Snyder’ın, uzaylı teknolojisi ile bir şeyler yaratmayı bu kadar ucuz bir şekilde anlatmasından acayip rahatsızım. Önce Lex Luthor’un birkaç damla kan ve uzaylı sıvısı içerisinde Doomsday’i yaratması, sonra Justice League’in Motherbox’a elektrik ve uzaylı sıvısı vererek Superman’i hayata geri döndürmesi şimdi de Cyborg’un babasının tek bir tuşla vücudunun yarısından fazlası yok olmuş oğlunu son model bir robota dönüştürmesi… Yani bunlar o kadar basit ve ucuz ki anlatamam size. Oysa ben Silas Stone’un, günlerce oğlu üzerinde deneyler yaparak onu şimdi gördüğümüz haline getirmesini hızlı çekimde görmek isterdim. Dört saatlik film izledim, bir dakika daha izleyebilirdim yani.

Cyborg’dan hemen sonra filmin ikinci asıl kahramanı ve Snyder Cut ile Whedon Cut arasındaki en bariz değişikliğe sebep olan Flash’a geçmek istiyorum izninizle. Kendi kıyafetini hazırlayacak kadar uzun bir süredir süper kahramanlık yapan Barry Allen’ın hâlâ neden Justice League’de, güçlerini dün kazanmış gibi davrandığını inanın bilmiyorum. Fakat Barry’nin, sonunda kendi “Sweet Dreams” sahnelerine sahip olmasına çok sevindim. Düşünün Flash’ın sahnesini anlatmak için, Quicksilver’dan örnek veriyoruz. Ne hallere düştük. Yine de Barry’nin finale doğrudan etki eden muhteşem sahnesi de dâhil olmak üzere tüm sahnelerini severek izledim. Gerçi neden kendisinin Superman ile yaptığı yarış sahnesini neden çıkarmışlar anlamadım. Bence o gayet güzel bir sahneydi.

Hani dedim ya DCEU’nun en büyük sorunu plansızlık diye, bunu size en iyi şekilde kanıtlayacak kahraman: Aquaman. Normalde ilk defa Justice League ile tanıştığımız Aquaman’in, su altında sadece bir balon yaratarak konuştuğu izlemiştik. Fakat daha sonra Aquaman filminin yönetmeni James Wan, kendi filminde kesinlikle böyle bir durum olmadığını söylemişti. Şimdi ise yeniden karşımıza gelen Justice League filminde yine aynı sorun ile karşı karşıya kalıyor ve su altında sadece baloncuk ile konuşma kararının, Zack Snyder tarafından verildiğini anlıyoruz. Bu da bize ne yazık ki DCEU’nun çok acil ve plansız kurulmaya çalışıldığını kanıtlıyor. Aquaman’in, Flash ve Cyborg kadar çıkartılmış sahnesinin olmadığını söyleyerek Mera’nın çıkartılan sahnelerinden bir tanesinde Avatar: The Last Airbender izleyicilerinin hemen fark edeceği üzere Mera, Steppenwolf’a resmen “bloodbending” yani “kan bükme” yapıyordu. Baya karanlık bir sahneydi doğrusu.

DC’nin en büyük üç süper kahramanına geldi sıra. Wonder Woman ile başlayalım. Aslında Wonder Woman’ın bu filmde çok fazla değişen sahnesi yoktu. Fakat Amazonlara eklenilen savaş sahnelerini de Wonder Woman başlığı altında konuşacaksak bence filmin gereksiz diyebileceğim bazı sahnelerinin bu kısımda olduğunu söylemek zorundayım. Hele bir de her Wonder Woman çıktığında arka planda çalan ağıt… Yani hangi aklın eseriydi bir şarkıyı bu kadar tekrar etmek. Resmen ekrana Wonder Woman çıkmasın diye dua ediyordum artık. Çok sinir bozucuydu çok. Hazır sinir bozucu demişken Flash’ın, Wonder Woman’ın üstüne düştüğü sahne de silinmiş çok da iyi olmuş.

Superman’in ölümünden sonra kendisine bir takım toplama görevini üstlenen Batman hakkında söyleyebileceğim tek şey Ben Affleck’e doyamadık. Gerçekten onu bir kez daha Batman olarak görmekten dolayı oldukça mutluyum. Robert Pattinson’un Batman’ini de çok büyük merakla bekliyoruz ama keşke Batfleck’i biraz daha görseydik ya.

Benim Snyder’ın Batman’i ile ilgili en büyük problemim evrenin daha üçüncü filminden itibaren dünya üzerindeki tüm hatırı sayılır kişilerin Batman’in kimliğine vakıf olması. Arkadaş bu nedir ya. Neredeyse yoldan geçen adam biliyor artık Bruce Wayne’in Batman olduğunu. Tamam, tabii ki abartıyorum ama hak verirsiniz ki çizgi romanda yıllarca beraber çalıştığı arkadaşlarına kimliğini açıklamayan Batman’in daha ilk defa gördüğü Aquaman, Cyborg ve Flash’ı Batcave’e getirmesi insanı biraz sinir ediyor. Özellikle de bu Batman yirmi yıldır aşkın bir süredir Batman’lik yapmış ve Batfamily’den birisini kaybetmiş bir Batman olunca daha da sinirimiz bozuluyor.

Bir önceki filmde Superman deyince, herkes o kötü bıyıklı montajını hatırlıyordur eminim. Bu filmde Henry Cavill’ın o bıyıklı ek sahneleri gitmiş yerine ailesiyle ilgili duygularını bize daha iyi aktaran sahneler, bir de ek olarak küçük de olsa siyah kostümün önemine vurgu yapan küçük bir uçma sekansı gelmiş. Bahsettiğim bu iki sahneyi de çok sevdim ve gayet iyi kararlar olduğunu söylemem gerekiyor.

Josh Whedon’ın Justice League’inde ana kötü olarak karşımıza çıkan ve dünyayı ele geçirmek için gönderilip, kahramanların bir araya gelmesiyle yenilmesini izlediğimiz Steppenwolf meğerse Darkseid’ın anılarını izleyen ve o anıları yeniden canlandıran Steppenwolf’muş. Darkseid’ın Dünya’yı fethetme girişimin hakkında bilgi almak isteyen Steppenwolf’un, anılarını ilk filmde sanki bize Steppenwolf Dünya’yı fethediyormuş gibi gösterildi. Fakat bu konuda ben ilk filmin tarafını tutmak istiyorum. Zira bana göre Darkseid’ın yardımcılarından birinin yenildiğini görmemiz ayrı, bizzat Darkseid’ın yenildiğini görmemiz ise apayrı bir durum. Yani daha filmin başından Darkseid’ın yenilebilir olduğunu gösterince benim için üst düzey tehdit olma potansiyelini bir nebze kaybetti. Keşke tıpkı ilk filmde olduğu gibi Steppenwolf’un yenildiğini görseydik.

Şimdi karakter bazında incelemeyi bitirerek film hakkında genel bir incelemeye geçelim. Arkadaşlar Zack Snyder, sinematografisi gayet kuvvetli olan ve aksiyon sahnelerini çekmeyi çok iyi bilen biri. Bu yüzden bu filmin aksiyon sahneleri de bir önceki filme göre oldukça kuvvetli. Öte yandan Snyder, ne BvS’nin o gereksiz karanlığında ısrar edip ne de Josh Whedon’ın filmindeki o kırmızı görüntüyü kullanmayarak filme yeni bir ton kazandırmış. Bu ton hem Zack’in istediği o karanlık atmosferi filme kazandırmış hem de BvS’deki gibi kör olmamızı engellemiş. Tam istediğimiz gibi olmuş.

Her ne kadar filmin kemik sahneleri her iki filmde de aynı olsa da bir önceki filmden bazı sahneler çıkarılmış bazı sahneler ise eklenmiş. Çıkarılan sahnelerin birçoğu bizim eleştirdiğimiz sahnelerdi zaten. Örneğin Aquaman’in, Lasso of Truth’un üzerine oturduğu sahne silinmiş, çok da iyi olmuş. Fakat işte eleştirdiğimiz ve dalga konusu olmuş bazı sahneler de olduğu gibi bırakılmış. Buna da bir örnek vermek gerekirse Wonder Woman’ın, “Kal-El no!” dediği ve bir internet esprisi haline gelen sahnesi olduğu gibi bu filmde de yer alıyor. Bu değişikliklerin birçoğundan oldukça memnun olsak da birkaç şey daha çıkarılabilirdi gibime geliyor. Özellikle Steppenwolf’un ilk iki Motherbox’ı aldıktan sonra söylediği sözler o kadar aynıydı ki bunlardan bir tanesinin kesilmek için çekildiği çok bariz belliydi. Fakat Snyder abimiz her ikisini de tutmaya karar vermiş, canı sağ olsun.

Filmin senaryo bakımından en büyük farkı tabii ki final sahnesi ve bu final sahnesine de Flash’ı ve tüm hız kullanıcılarını çok seven biri olarak bayıldım. Hatta Motherbox’ların kapanıp, savaşın kaybedildiğini sandığım birkaç dakika oldukça şaşırdım ve bu tekrar izlediğim bir filmden beklemediğim bir şeydi. Bir de Darkseid’ın ayaklarının altına, Steppenwolf’un ödlek bedeninden ayırdıkları alçak kellesini göndermeleri oldukça çarpıcı ama güzel bir ayrıntı oldu. Ben bu finali daha çok beğendim.

Fakat tam olarak bu noktada Zack Snyder yine kendini tutamadı ve tam dokuz dakikalık bir epilogue koyarak yine filmin sonunda bizi üzdü. Ya ne gerek var Zack abi. Yani gerçekten neden bir alternatif gerçeklik koyma ihtiyacı duydun. Daha filmdeki karakterlere zor alıştım sen bir de devam filminde bazılarının olmadığı bir alternatif evren kuracağım diyorsun ama gerçekten bu iyi bir şey değil. Kurban olayım anla bunu. Martian Manhunter’a sevinemedim senin yüzünden ya.

Neyse efendim. Genel olarak Zack Snyder’s Justice League hakkındaki yorumlarımız bunlar. Bir kez daha altını çizmemiz gerekirse Snyder Cut, kendisine verilen uzun süreyi akıllıca kullanarak sinemada izlediğimiz versiyonundan daha iyi bir film olarak karşımıza çıkmış. Ama bu “daha iyi” kısmı, ilk filmi ne kadar kötü bulduğunuza bağlı olarak kişiden kişiye göre değişecektir. Ben alıcı gözle baktığımda iki filmi karşılaştırmaktan keyif aldığım için izledim. Siz de kendinize göre ilk filmin yeterli olup olmadığına dair bir mukayese yapıp, izlenip izlemeyeceğinize karar verebilirsiniz.

Fakat ne olursa olsun filmle ilgili yorumları aşağıya yazmanızı mutlaka bekliyorum.

Author

Kalabalıkta sesini kaybetmemek için içerik üreten biri. Her ateşin iyi bir hikâyeye ihtiyacı olduğunu düşünür. Film, kitap, dizi, karikatür oyun ve müziğin her türlüsüne ilgisi vardır ama parası yoktur. Onu her yerde "Tavşan" diye çağırabilirsiniz.

6 Comments

  1. Ne yalan söyleyeyim ben çok beğendim ya. İlk filmi ne kadar kötü bulduğunuza göre değişir kısmına katılıyorum ama karşılaştırmasak bile bu film gayet ortalama üstü. Her karaktere yeterince zaman ayırılmış, WW ve müziği kısmı abartı olmuş hatta. Herkes o kadar iyi sahnelerde oynamış ki filmde “şu karakter resmen uçmuş abi” diyemiyorsun. Evet Cyborg çok daha derin işlenip hakkı verilmiş ama Batfleck madara olmaktan çıkıp gerçekten bir lider olmuş, Flash hızlı koşan, hızlı konuşan ama hızlı düşünemeyen figüran karakterden potansiyelini ve karakterini çok iyi yansıtan sahneler almış. Batfleck’e doyamadık ama ben Henry Cavill’a da doyamadım. Bu evrenin Superman’i bu olmalı, Knightmare sahnelerine de çok yakışıyor. Knightmare demişken Jared Leto kefaret öder gibi Joker oynamış. Herkes gereksiz bulmuş ama ben ona da bayıldım. Fan service tarafı da, diyalog kalitesi de çok iyi bir sahneydi bence. Snyder bu son filmimdi demişti ama gelecek için bir sürü “fidan” ektiğini de söylemişti, valla haklıymış. 4 saat göz korkutan bir süre en başta ama olması gereken buymuş. Çünkü çoğu karakter kendi solo filmini almamışken bir anda Justice League filmi yapılırsa o filmin 2 saatle kotarılmasına imkan yok. Ki alsa bile ben böyle bir filmin 2 saatte kotarılabileceğini de düşünmüyorum. Bence DCEU’nun en iyi filmiydi.

    • Ben Snyder filmi daha çok beğendim efektler daha iyi ve detaylı bir der sonunda galiba anladığım kadar kötü süper karakterler ve iyi süper karakterler birleşiyorlar dünyayı kurtarmak için darkseida karşı devamı dört gözle bekliyorum

  2. “ve sinema tarihinde iki farklı yönetmenle çekilen ilk film” kısmı yanlış olmuş. Christopher Reeve in oynadığı superman 2 de 2 kere çekildi. Biri sinemalara genelde hepimizin bildiği Richard Lester versiyonu bir de ilk filmi de yöneten Richard Donner kurgusu. Ultimate felan dvd setlerin birinde vardı. Orda da 2 filmde farklıydı.

    • Beşiktaş Reply

      Bu dc filmleri bi olmuyor nedense.Bu filmin ilk versiyonu da bu da Aquaman de ww 1984 te Marvelin tadını vermiyor.En basit anlatımla çok basit kalıyor.

  3. Unpopular opinion: Bence Joss Whedon versiyonu daha iyi. Justice League gibi karmaşık bir film, kısa süreye ancak o kadar sığdırılabilirdi. Ki uzaması da fayda etmemiş çünkü o zaman Cyborg movie olmuş, bol bol -daha ileride görmemiz gereken- Darkseid görünmüş. Bence Whedon, Cyborg’u arka planda tutarak herkese eşit önem vermeye çalışan Avengers-vari bir film yapmak istedi ve bunu başardı. Synder ise sürekli kendi fantezilerini (BvS’deki Injustice rüyası da buna dahil) işlemeye çalışıyor. Flash’ın zaman yolculuğu muhabbeti de bence bu fetişlerinden biri ve evrenin ilk JL filmi için (hele ki solo bir Flash filmi yokken) bence bu konseptler çok erkendi. Sadece o nükleer bölgede yaşayan ailenin sekanslarının kesilmesi güzel olmuş, o da işte daha genel kitleye oynayan Whedon’ın eklediği cheesy bir şeydi ancak bence bir evren kurulmaya çalışılıyorsa maalesef böyle cheesy olmak gerekiyor.

Beşiktaş için bir cevap yazın Cevabı iptal et

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.