Hepimizin hayatının küçük birer paradoksa dönüştüğü şu günlerde paradoks yazı dizimizin ikinci yazısına hepiniz hoş geldiniz sevgili geekler. Bir önceki yazımızda paradoksların en bilindik olanı yani zaman paradoksundan dem vurmuştuk. Jim ve Jane’den başlayan yolculuğumuz önce bizi edebiyata sonra da sinemaya götürmüştü. Bugün ise daha insani bir paradokstan, Madde-22 paradoksundan bahsedeceğiz. Ee, ne duruyoruz, hemen başlayalım.

Madde 22 ya da bilinen adıyla Catch 22 paradoksu, Joseph Heller’in 1953 yılında yazmaya başladığı ünlü edebiyat eseri Madde 22’den çıkıyor ve ismini de buradan alıyor. İkinci dünya savaşında bir bombardıman uçağı pilotu olan Yüzbaşı John Yossarian’ın akıl sağlığını korumaya çalışmasını anlatan kitap, hem yazım dili hem de anlatım tekniği sayesinde 20. Yüzyılın en iyi edebiyat eserlerinden biri olarak sayılır. Kitabın edebiyat dünyası açısından önemi şöyle dursun biz bugün yarattığı paradoks ile ilgileneceğiz.

Paradoksumuz uçmak istemeyen bir pilotun Amerikan ordusunda bir açık bulmasıyla başlar. Bu açığa göre eğer bir pilot uçmak istemezse akıl sağlığı yerinde kabul edilir çünkü sizin de bildiğiniz gibi uçmak çok da akıl işi değildir. Eh haliyle uçmak isteyen bir pilot da tam olarak aynı sebepten deli kabul edilir. Uçmaya elverişli olmayan bu deli pilotlar eğer revire gidip kendilerini ihbar eder ve deli olduklarını itiraf ederlerse görevden alınırlar. Ama akıl sağlıklarının yerinde olmadığı için uçmaya elverişsiz olduklarını düşündükleri için de akıl sağlıkları yerinde kabul edilir ve bu onları tekrar bir sağlıklı pilot haline getirir. Böylece Madde 22 adını verdiğimiz paradoksumuz ortaya çıkar.

Bu paradoksumuzun biraz daha kişisel olduğundan bahsetmiştim. Bunun sebebi ilk paradoksumuz olan zaman paradoksuna nazaran Madde 22 paradoksunun daha aklıma yatması ya da onu anlayabilmem değil. Sebebi tam olarak her gün bu paradoksun içerisinde bulunmam hatta bu paradoksun içine doğmam. Üstelik daha da kötüsü bu paradoksun içerisinde yalnız da değilim. Neredeyse bütün toplum olarak hepimizin kendine ait bir Madde 22 paradoksu var. Şimdilik bana inanmıyor olabilirsiniz ama inanıyorum ki sizi ikna edeceğim.

Aslında bütün bu paradoksun temelinde her zaman satır arasında alenen geçiştirilen önemli bir olgu yatıyor: Mutluluk. İnsanoğlu temelinde işte bu tek olgu için yaşar, yer, çalışır, üretir ve tüketir. Yani şöyle bir bakacak olursanız ilk insanların hayatta kalma mücadelesi bile buna dayanıyor. Çünkü dün bir dinozor tarafından yenmeyen bir insan eşittir mutlu bir insandır öyle değil mi? Ama işte her nasıl oldu bilmiyorum ama toplum olarak geliştik, geliştik geliştik ve kendimizi mutsuz etmenin binlerce mükemmel yolunu bulduk.

Mutlu olmak için kendimize önce hedefler belirliyoruz. Eğer şunu yaparsam mutlu olacağım, bunu alırsam mutlu olacağım, buraya gidersem mutlu olacağım, bunu yersem mutlu olacağım vesaire vesaire vesaire. Daha sonra bu hedefleri gerçekleştirmek için kendimizden ödün veriyoruz. Sırf istediğimiz bir şeyi yiyebilmek için günlerce istemediğimiz şeyleri yiyoruz, istediğimiz yere gitmek için istemediğimiz yerlerde bulunuyoruz, istediğimiz şeyleri satın almak için hayatta bize verilen bedava ve en değerli şeylerden; sağlımızdan ve zamanımızdan vazgeçiyoruz. Yani yarının mutluluğu için bugünün mutsuzluğunu seçiyoruz. Olayın daha da kötüsü ne biliyor musunuz yarının olup olmayacağını bilmiyoruz.

Öncelikle hemen kendi Madde 22 paradoksumdan bahsedeyim, böylece ne demek istediğimi biraz daha açıklamış olurum. Çocukluğundan beri oyun oynamayı seven biri olarak artık bir yetişkin oldum ama tabii oyun sevdam beni bırakmadı hatta bu sevdamın daha da geliştiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Öyle ki artık oyun oynamak için oyun konsolları alma, oyun bilgisayarı toplama hayalleri kuruyorum. Devletimin bu hayalleri zorlaştırması şöyle dursun bu hayalleri gerçekleştirmem için bana tabii ki para lazım. Bu yüzden bir işe girdim, bu yüzden çalışıyorum ve ay sonunda kuracağım bilgisayarda oynayacağım oyunların hayalini kuruyorum. Gelin görün ki bunu yaparken çalışıyor oluyorum ve günün sonunda mevcut bilgisayarımla tek bir dakika bile oyun oynayamıyorum. Öte yandan eğer çalışmazsam asla istediğim, hayalimdeki bilgisayar ve oyunlara sahip olamayacağımı biliyorum. Anlayacağınız hayalim kendi kendine engel oluyor. Bu da benim için bir Madde 22 paradoksu oluşturuyor.

Şimdi gelin biraz daha genel bir konudan bahsederek örneklendirmemin içine sizi de dahil edeyim. Daha siz doğmadan toplum sizin için bir yol çizmiş. Bu yola göre iyi okullarda okuyup, iyi bir işte çalışıp, evlenip, çoluk çocuğa karışır ve emekli olacak kadar yaşarsanız tebrik ederim mutlusunuz. Ama işin öznelinde kimse size gelip sizin ne istediğinizi sormadığı için bu mutluluk planında sizin nelerden mutlu olduğunuz hiç önemsenmiyor. Sizin karşınıza da iki seçenek çıkıyor; ya toplumun sizin için belirlediği bu mutluluk yolundan giderek mutsuz olacaksınız ya da kendi mutluluğunuzu tercih ederek topluma göre mutsuz bir birey kabul edileceksiniz.

Hem özetlemek hem de örneklendirmek için etrafınızda çokça gördüğünüz bir durumdan bahsedeceğim. Erken yaşta evlenen, çocuk yapan, işi ve arabası olan bir A kişisi düşünün. Bu A kişisi toplumun ondan istediği her şeyi yerine getirmiş bu yüzden “mutlu” olarak kabul edilen bir birey. Ama bu birey daha erken yaşta başka insanların sorumluluğunu üstlendiği için kendine zaman ayıramıyor. Hatta sürekli olarak zamanını geçirdiği iş yerinden kazandığı parayı dahi kendi mutluluğu için harcayamıyor. Ailesinin mutluluğuyla mutlu olmaya çalışıyor. İçeride bir yerlerde mutsuz olduğunu biliyor ama toplum ona “Sen mutlusun” dediği için mutlu rolü oynuyor.

Öte yandan hayatında toplumun dediği hiçbir şeyi yapmayan, sürekli olarak kendi mutluluğuna düşkün olan, kendine zaman ayıran B kişisi ise sürekli olarak toplum tarafından “mutsuz” olarak nitelendiriliyor. Tek başına sinemaya gitmesi eziklik, bir işte çalışmaması ayıp, evlenip çoluk çocuğa karışmaması ise günah kabul ediliyor. Her ne kadar B kişisi bütün bunları yapmamaktan ve tek başına sinemaya gitmekten, konsere gitmek yerine evde oturmaktan ya da kendisi nasıl mutlu hissediyorsa onu yapmaktan dolayı büyük bir mutluluk duyuyor ama toplumun ona atfettiği mutluluk kurallarına uymadığı için içten içe hep bir suçluluk duyuyor.

Tabii ki bunlar tamamen şu an benim yarattığım iki karakter için verilen örnekler. Yoksa burada adı geçen kişilerin ya da yaşanan olayların gerçekle hiçbir bağlantısı yoktur. Pek tabii ki insanlar erken yaşta evlenerek ve her gün işe giderek mutlu olabilirler. Tıpkı dünyadaki bütün eğlenceli aktiviteleri yapıp yine de mutsuz olabilecekleri gibi. Bunlar tamamen benim örneklerimde yaşayan A ve B kişisi için yapılan yorumlar.

Hayatında kişisel gelişim kitaplarından ve TEDX konuşmalarından daha çok nefret ettiği bir şey olmayan biri olarak eğer size böyle içi boş tavsiyeler veriyor gibi göründüysem özür dilerim. Sorun şu ki kesinlikle sizden daha iyi biri değilim ve yazının başında da söylediğim gibi yarın sabah erkenden hayal ettiğim oyun sistemlerini almak için yine erkenden kalkacak ve işimin başında olacağım. Yani bu paradoksun çözümünü bilen varsa beri gelsin. Çünkü bende aradığınız cevap yok.

O kadar sorunu anlatıp sonunda da bir çözümüm yok demek Madde 22 paradoksunu anlattığımız bir yazıya ne kadar yakıştı değil mi? Bence tam olması gerektiği gibi oldu. Bu yüzden size hayatınızdaki diğer Madde 22 paradoksları nelerdir diye soruyor ve hepinizi bir sonraki paradoks yazımıza bekliyorum.

Author

Kalabalıkta sesini kaybetmemek için içerik üreten biri. Her ateşin iyi bir hikâyeye ihtiyacı olduğunu düşünür. Film, kitap, dizi, karikatür oyun ve müziğin her türlüsüne ilgisi vardır ama parası yoktur. Onu her yerde "Tavşan" diye çağırabilirsiniz.

1 Comment

  1. Hergun kafamin icinde dolasan dusunceleri bir baskasinin yazisinda okumak cok garip geldi. Gel bi sarilalim reis

Umut için bir cevap yazın Cevabı iptal et

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.