Geekyapar’da mitoloji ve sanat konularında bol bol yazı yazdım şu ana kadar. Ve eğer fark ettiyseniz, bu yazılar boyunca aralara minik heykel görselleri sıkıştırdım. Bunun sebebi tam bir sanat ineği olmam ve heykel görünce aklımı kaybediyor olmam, dostlar. Bu ayki dosya konum da heykeller olduğuna göre, tahmin edeceğiniz üzerine benim yine halka açık mecralarda aklımı yitirmem için uygun bir ortam oluşmuş oldu.

Heykeller dosyamın ilk yazısında size en sevdiklerimden birisiyle, Gian Lorenzo Bernini ile geldim. Bernini’den, sıradan bir heykeltıraş olmaktan öte, koskoca bir Barok hareketini başlatan heykeltıraş olarak bahsediliyor. Henüz yirmi yaşındayken yaptığı bir eserden başlayıp en önemli dört eserini de burada yalnızca bir sanat sevdalısı olarak inceleyecek, bu heykellerin bende nasıl hisler uyandırdığından bahsedeceğim sizlere. Hayır, fularınızı takıp kırmızı şarabınızı elinize almanıza gerek yok, ben de çok şey bilmiyorum zaten. Sanatı takdir etmek için sanata bütünüyle hakim olmamız gerektiğini düşünmüyorum yalnızca, hepsi bu. Bir şeyler hissetmek, hissedebilmek yeterli.

Heykelleri daha detaylı görebilmeniz için büyük görsellerinin linklerini de yazıya bırakıyorum. Heykelin adına tıklayarak ulaşabilirsiniz. Bence ulaşın arkadaşlar. Zira kelimeler bazen kifayetsiz kalıyor.

Aeneas, Anchises, and Ascanius

Bernini’nin yirmi yaşındayken yaptığı ilk efsanevi çalışması olan Aeneas, Anchises and Ascanus, Virgil’in Aeneid kitabının başkarakteri Aeneas’ı betimliyor aslında. Ortadaki, gözlerinde kararlılıkla ileriye bakan figür, Aeneas. Aeneas’ın omzunda babası Anchises var, arkasında ise oğlu Ascanius. Gözlerimizle aşağıdan yukarıya incelersek, bu heykelin Aeneas’ın ailesinin üç jenerasyonunu tasvir ettiğini söyleyebiliriz yani. Bunun yanında, detaylara inecek olursak Aeneas’ın annesi Afrodit’in izlerini de bu heykelde görebiliriz zira Aeneas’ın vücudundaki aslan kürkü, aşk tanrıçası Afrodit’i sembolize ediyor.

Sanırım bu heykelin beni derinden etkilemesinin en büyük sebeplerinden birisi Bernini’nin yaşı, arkadaşlar. Yirmi yaşındayken yapıyor bu heykeli. Yirmi yaşında bir öğrenci olarak yalnızca ekrana ekmek banmakla yetiniyorum ben de. Bu heykeli tek başına yapmadığı ve babasından yardım aldığı söylense de bunun seviyesini bilmiyoruz- Bernini’nin diğer işlerine de baktığımızda zaten ne denli kabiliyetli olduğunu anlayabildiğimiz için bir sorun yok bence.

Aeneid’deki sevgi ve savaş temasını almış Bernini, bir mermere işlemiş, ortaya da nefes kesici bir iş çıkartmış. Betimlediği parçanın bir diğer önemi de Aeneid’in merkezi teması olan “pietas” yani “erdem”i de en iyi şekilde gösteriyor olması. Ne dediğimi şu şekilde açıklayabilirim sanırım: Aeneas bu sahnede, ailesini savaştan kurtarıyor. Onları savaş meydanından geçirerek güvenliğe götürüyor. Ailesine karşı olan sorumluluğunu yerine getiriyor yani, bize de erdem sahibi bir insan olmanın yükümlülüğünü anlatmış oluyor. Ayrıca savaş ve aile gibi iki zıt temanın aynı bağlamda birleştiği bir sahne olması yönünden de önemli.

Ratto di Proserpina

Bu heykeli ise Bernini, yirmi üç yaşındayken yapmış. Yunan mitolojisinden Persephone olarak da tanıyabileceğiniz Proserpina’nın, Yunan mitlerindeki karşılığı Hades olan Pluto tarafından yeraltına kaçırılmasını betimliyor. Proserpina’nın gözlerindeki çaresizlik ile Pluto’nun duruşundaki kararlılık arasındaki zıtlık, Proserpina’nın onun elinden kurtulmak için harcadığı çaba… Nefes kesici.

Benim mitolojide başından beri en sevdiğim figür olan Persephone’ye, beni aslında aşık eden sanat eserinin bu olduğunu söyleyebilirim. Ratto di Proserpina’nın detaylarını her gördüğümde aklımı yitiriyorum, tekrar ve tekrar aşık oluyorum. Bir mermeri bu kadar canlı gösterebilmek ne kadar da yüce bir yetenek, farkında mısınız?! Pluto’nun parmaklarının kavradığı tenin yumuşaklığına bakın, Proserpina’nın bakışlarındaki çaresizliğe, korkuya bakın! Bernini’nin bu eseri o kadar yerli yerinde ki- Zira Proserpina’nın, (takdir edersiniz ki idealize edilmiş) bir tanrıça olarak saf ve yumuşak fakat isteği dışında alıkoyulan bir figür olarak da ne kadar sert ve soğuk olması gerektiğini daha iyi nasıl anlatırsınız bilemiyorum.

Mermeri bir insan teni kadar yumuşak gösterebilmek, bir mermer parçasını sanki o bir insanmışçasına sunabilmek için ne kadar aşk, ne kadar kabiliyet gerekiyor bize? Aklım almıyor. Bir diğer heykele geçip biraz da orada aklımı yitirmeden önce Algernon Charles Swinburne’ün Hymn to Proserpine şiirinden minik bir alıntı ekleyip, sizi bu mükemmellikle baş başa bırakıyorum.

Thou art more than the Gods who number the days of our temporal breath,
Let these give labour and slumber; but thou, Proserpine, death.

Algernon Charles Swinburne

Apollo and Daphne

Bu defa Ovid’in anlattığı bir mit olan Apollo ve Daphne hikâyesiyle karşı karşıyayız. Bu hikâyeden ayrıntılı olarak şu yazımda bahsettiğim için burada pek üzerinde durmayacağım fakat eğer mite zaten aşinaysanız heykelin adını bile duymanıza gerek kalmadan kafanızda canlandığına eminim.

Daphne’nin tam da ağaca dönüşürkenki halini tasvir eden Bernini, bu heykeli yapmaya başladığında yirmi dört yaşındaymış. Apollo and Daphne heykelini de tek başına yapmadığı, Giulano Finelli tarafından yardım alındığı bilinse de bazı kaynaklarca bu bilginin göz ardı edildiğini söylemekte de fayda var. Zira heykelin büyük bir çoğunluğunun Bernini’nin kendi elinden çıktığı söyleniyor ve Finelli’nin dokunuşlarının tam olarak ne kadar veya nerelerde olduğunu söyleyebilmek mümkün değil.

Belli açılardan Proserpine’nin kaderine benzeyen bir kaderi resmediyor burada aslında Bernini. Art arda iki adet ikili figür yapması ve bunları birbirine benzeyen iki hikâyeden almış olması belki de önemlidir. Paralel temalar, paralel figürler; haliyle birisi mükemmel iken öbürünün de mükemmel olmaması mümkün değil zaten. Bernini hakkında diğer insanlardan farklı bir şeyler söyleyemeyeceğimin farkındayım fakat Proserpine’de gösterdiği ustalığı burada da gösterdiğini görebiliyoruz bence. Daphne’nin surat ifadesine ve parmaklarının ucundaki yapraklara bakar mısınız? Sadece ellerinde değil, Daphne’nin ayak parmaklarından da toprağa köklerinin uzandığını görmek mümkün. Bacağındaki parça da öyle görünüyor ki bir bez parçası falan değil, üzerindeki dokuya ve belli noktalarda bacaklarıyla bütünleşmesine bakılırsa Daphne’nin sertleşmeye başlayan derisi. Bir heykel, nasıl bu kadar canlı olabilir? Benim aklım almıyor. Öylece bakakalıyorum.

David

Michelangelo’nun David heykelinden yüz yirmi yıl sonra yapılan bu heykel, aynı figürü konu alsa da Bernini, az önce bahsettiğim heykellerinde de gördüğümüz üzere hareketsiz bir figürden ziyade harekete geçmiş, aksiyonun ortasındaki bir figürü konu alıyor. Kendisinden önce aynı figürü tartışmasız bir usta olan Michelangelo’nun tasvir etmesi ise bizi bu iki işi kıyaslamaya itiyor fakat Bernini’nin ustalığı yalnızca Michelangelo ile kıyaslanabilir olmasından gelmiyor elbette. David heykelinin detayları da en az diğer işleri kadar nefes kesici.

Esasında Bernini, Apollo and Daphne heykeline bir ara verip David’e başlıyor ve bu heykel bittikten sonra Apollo and Daphne’yi bitiriyor. İki heykelin bitişi arasında bir yıl var. David heykeli, yalnızca yedi ayda biten minik bir ara proje oluyor yani onun için. Bizim için ise bakmaya doyamadığımız, detaylarından gözümüzü alamadığımız bir şaheser! Bu heykele baktığımızda aslında Goliath’ı öldüren taşı atmaya yeltenen David’e bakıyoruz. David’in bakışlarındaki kararlılık, dudaklarını ısırması ve kaşlarını çatması, çenesinin kasılması… Horace bir sanat eserine uzaktan bakılması gerektiğini söylese de David’e baktığında insan heykele şöyle bir dokunmak, detaylarını hissetmek istiyor. Sert mermere böyle bir canlılık vermek insanüstü bir yetenek, haksız mıyım?

Siz de en az benim kadar büyülendiniz mi? Coştunuz mu? Sizin de kalbiniz gümbür gümbür atmıyor mu şu işlerin canlı varlık olmadığını ve yalnızca birer mermer parçası olduğunu hatırlayınca? Bir dahaki sefere büyü yapamadığımızı düşünürseniz sanatı hatırlayın arkadaşlar. İnsanlık büyü yaptı, hala yapıyor. Zira bu hislerin başka açıklaması olamaz.

Author

Batı Edebiyatları okur, kedi sever. Bir de buralarda yazıp çizer. @mightbeyagmur

3 Comments

  1. Heykeller üzerine yazdığın başka yazılarda okumak isterim. Okurken çok keyif aldım ellerine sağlık

  2. Apollo ve Daphne heykeliyle gönlümü fetheden heykeltraş..Aynı duyguları paylaştığım birinin böyle güzel ve akıcı yazısını okumak çok güzel..Kesinlikle sanat ile ilgili başka yazılarınızı da okumayı çok isterim. Hatta sol köşede neden sanat bölümüde olmasın ki ? 😉

  3. Heykeller müthiş bi zanaat işi bu çok açık.
    Düşünmeden edemiyorum, acaba bunu yapan eller, çağı boğan tanrı-yarı tanrı mitlerinin şaşasını bi kenara bıraksa acaba ne anlatırdı?

    ( İşeyen çocuk da yapsınlar tabi )

Fatma için bir cevap yazın Cevabı iptal et

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.