En son ne zaman tükettiğiniz bir üründe karşınıza, dünyaları yok etme planları yapan süper kötüler çıkmadı? Tabii bunu sorarken ‘ürün’den kastım, takdir edersiniz ki sitkomlar değil –olsa değişiklik olur muymuş, onu da bilemedim şu an- herhangi bir kahramanlık ya da anti-kahramanlık anlatısını kastediyorum. Dünyayı ya da evrenine göre dünyaları yok etmeye çalışan bu kötülerin amacı, bazen kendi isteklerine göre yeni bir dünya düzeni kurmak bazen intikam almak veya bazen de anlaşılması mümkün olmayacak kadar saçma biçimde safi kötülük yapmak olabiliyor.  Bunların çoğu, kahraman veya kahramanlarımız tarafından durduruluyorlar, bir kısmı da senaryo gereği, yeni bir hikâye başlayana dek amaçlarına ulaşıyor. Fakat bunlardan sadece birkaç tanesi, gerçekten “Dünyaların Yok Edicisi” gibi kallavi bir lakapla anılmaya nail olabiliyor. Gezegenler teması etrafındaki bu yazımızda, ikinci gruptakilerden, yani bu lakabı adeta bir arma gibi taşıyanlardan bahsedeceğiz.

Yalnız karakterlere geçmeden önce, listenin oluşmasındaki ölçütleri de biraz açıklığa kavuşturalım. İlk olarak karakter diyorum bakın, bu sebeple buraya “planet killer” benzeri silahları yahut doğrudan bir gezegenin kendisini dâhil etmiyoruz. İkincisi, seçtiğimiz karakterlerin esas ortak noktası dünyayı veya evreni yok etmeleri değil; bu eyleme yönelik özel bir isimle anılmaları. Bu da normal şartlarda evrende sürüsüyle yok edici tahribata yol açmış olsalar da “karanlıklar lordu”, “kıyametin efendisi” veya “timsahların elebaşı” gibi şekillerde anılan karakterlerin neden listeye dâhil edilmediğini açıklayacaktır. Eh, ölçütleri netleştirdiğimize göre listeye geçebiliriz.

Galactus, The Devourer of Worlds

“Bu gezegen ölüyor, böylece ben yaşayabilirim” – Galactus.

Gelin dürüst konuşalım, böyle bir listeye başladıysak ilk maddenin Galactus olacağını hepimiz biliyorduk. Stan Lee ve Jack Kirby tarafından yaratılan ve ilk olarak 1966 yılında Fantastik Dörtlü’nün 48. sayısında karşımıza çıkan Galactus, eskiden ölümlü bir insansıymış. Sonrasında ise yaşam gücünü sürdürmek için gezegenleri tüketmeye başlamış ki Dünyaların Yok Edicisi –veya hikâyeye uygun şekilde tüketicisi– ismiyle nam salması da bu yüzden.

Bildiğiniz gibi Galactus, kendisine Gümüş Sörfçü’yü esir ediyor, önden onu enerjisini tüketeceği gezegenleri keşfetmek için yollayıp, sonra, uygun şartların haberini alınca gezegeni sömürmeye geliyor. Galactus, sonsuz gücü ve acımasızlığının yanında, evrenin sürekliliği için oldukça işlevsel ve açıkçası, bayağı da gizemli bir kozmik varlık olarak göze çarpıyor. Tamamen kötü olduğunu düşündüğünüzde bile öyle olmayabileceğinin şüphesi içinizde kalıyor çünkü vicdan azabı duyuyor ve kafanızı allak bullak edebiliyor.

Imhotep, Ravager of Worlds

“Yerinizde olsaydım, kölemmiş gibi davranırdım.” – Imhotep.

Dünyaların yağmalayıcısı‘nın yanında Kıyamet Getiren olarak da anılan Imhotep, listemize Earth-616’dan katılıyor. Beyaz gözlü iblis, öncesinde yaşlı bir adamın kehanet ettiği gibi, yüz bin kardeşiyle birlikte bir gece Becharadur’a yıldırım hızında saldırıyor ve tamamen yok ediyor. Yalnız yıkımı sonsuza dek sürmüyor çünkü içini korkuyla dolduran ve aynı zamanda kaçışını sağlayacak olan Pathir’in madalyonu Conan’da.

Nitekim madalyonun tılsımı sayesinde Conan ile Imhoteph’in arasında enerjisel bir bağ oluşuyor ve bu bağın sonucunda Imhotep, Conan’ın asil bir varlık olduğunu anlıyor. Conan’ı hayatta kalmaya layık buluyor, önünde diz çöküyor ve sonsuza dek hizmetkârı olmayı kabul ediyor. Şeytanın iradesini karşısında asil bir varlık görünce teslim etmesi, aşırı tanıdık ve yaygın bir motif, kendisinin listeye alınma sebebi de büyük ölçüde bu.

Steppenwolf, The End of Worlds

“Ona Stepphenwolf adını verdiler, dünyaların sonu. Sadece fethetmek için yaşıyordu. Milyonlarca kişi, kılıcının önünde can verdi veya onun korkuyla beslenen kabus yaratıkları olarak yeniden doğdu. ” – Diana Prince.

Dünyaların Sonu gibi aman aman bir şekilde anılan Steppenwolf,  Apokolips kökenli eski ve güçlü bir Yeni Tanrı’dır. Ayrıca yeğeni Darkseid‘in müjdecisi olarak bilinir ve Apokolips ordusunun liderliğini yapar; lakapları arasında General de bulunur.

Darkseid tarafından, Metropolis Savaşı‘ndan binlerce yıl önce Dünya’yı istila etmek için görevlenirilir ve gezegeni fethetmeye çalışır. Ancak insanlar, Amazonlar ve Atlantislilerin orduları tarafından bastırılır, geri çekilmeye zorlanır. Beş bin yıl sonra Süpermen’in Doomsday’in elinden ölmesinin ardından Dünya’ya döner, Adalet Ligi‘ne karşı savaşır; son savaşları sırasında ise diriltilen Süpermen’in karşısında yenilgiye uğratılır. Yaşasın Süpermen!

Trigon the Ravager

“Var olan her şeyin yok edicisine karşı direnmek nafiledir!” -Trigon.

Korkunç Trigon olarak da bilinen New Earth’ün iblisi, bilinen gerçekliğin düzlemleri arasında var olan boyutlar arası bir âlemden, Azarath’ın karanlığından doğuyor. Şöyle ki binlerce yıl önce insanlar, Dünya’daki yaşamı terk ediyorlar ve Azarath’ın boyutları arasına bir yerde, barış yanlısı bir hayata geçiyorlar. Barışı sağlayabilmek için, içlerindeki bütün karanlık düşünceleri, hırslarını ve kötülüklerini, bedenlerinden çıkartıyorlar. İşte bu kötü enerji, yıllar boyunca uzayda yüzüyor, en sonunda ise tek bir fiziksel formda bütünleşiyor. Bir başka dünyanın son uzaylı sakinleri, bu karanlığı çağırıyor ve onu bir kadının rahmine sokuyorlar. Dokuz ay sonra, Trigon doğuyor.

Doğumunda ilk icraatı annesi dâhil, kendisini çağıran herkesi yok etmek oluyor; bir yaşına basmadan da gezegenine hükmediyor. Sekiz yaşına vardığında, doğduğu gezegeni yok ediyor ve fethedecek başka gezegenler bulmak için yolculuğa çıkıyor. Yüzyılların sonunda ise Dünya’yı buluyor, burada Angela Roth isimli bir kadınla yolları kesişiyor. Yüzyıllık çabalarına rağmen hâlâ bir varise sahip olamayan Trigon, bu kadınla ilişkiye giriyor. Her ne kadar en başta Trigon kadını terk etmiş olsa da bu ilişkiden doğacak çocuk, Trigon’un Dünya’ya geri dönüşü için bir araç olarak kullanmayı amaçladığı Raven oluyor. Fakat bu da başka bir hikâyenin konusu.

Alduin, The World Eater

“Ve yazmalar haber verdi, soğuktaki siyah kanatlardan,
Kardeşler birbiriyle savaşa tutuştuğunda açılan!
Alduin, Kralların Felaketi, antik gölgesi zincirinden boşanacak,
Büyük açlığını gidermek için, dünyayı yutacak! ”
– Ejderdoğan’ın Şarkısı.

Yetmez mi çizgi romanlar, biraz da farklı türden eserlere yelken açmayalım mı? Kişisel olarak dilediğim bir şeyi sizlere yansıtmış olabilirim ama siz bana aldırmayın. Çünkü sıradaki karakterimiz, tüm zamanların favorisi bir ejderha arkadaş: Alduin! Arkadaş ve favori burada iyi anlamda değil, orası ayrı mesele tabii.

Dünya Yiyen ismiyle malum Alduin, Elflerin Çağı’nda Skyrim’i yöneten, oldukça kudretli bir ejderhadır. Ejderha Kültü sebebiyle kendisine bir tanrı-kral olarak Nordlarca ibadet edilen Alduin, kıyametin habercisidir ve hakkında dünyanın kuruluşuna öncülük ettiği yönünde kehanetler bulunmaktadır. Bazıları, durumun başından beri böyle olmadığını;  ölümlüler tarafından tapınılmanın, gururu ve kibri nedeniyle gözünü kör ettiğini ve bu yüzden Dünya Yiyen’e dönüştüğünü söylüyorlar. Ancak ne olursa olsun, Alduin’in ejderhalara ve ölümlü krallara boyun eğdirdiği; acımasızca insanları köleleştirdiği gerçeği değişmiyor. Daha da ötesinde tüm fantastik evrenler için kültler, hayvan totemler ve Ejderha Nidası bağlantılı olarak tabularla ilgili daha nokta atışı bir örnek ben bilmiyorum, bilen varsa beri gelsin.    

Eredin Bréacc Glas, Destroyer of Worlds

“Paslı plakadan parçalanmış zırhları ve yolunmuş tüylerle süslü miğferleriyle iskeletten atlarının üzerine binmişlerdi. Yükseltilmiş siperliklerinin altında, hayaletleri andıran mavimsi gözleri parlıyordu. Paramparça olmuş sancakları hışırdadı. Şeytani süvari alayının başında bir silüet; kaskının üstünde bir taç, boynunun etrafında, göğüs plakasında ritmik olarak atan bir madalyonla dörtnala ilerledi ” – A. Sapkowski.

Unicornların Atmaca dedikleri Eredin, Aen Elle elf ordusunun lideridir. Kralı öldürüp halefi olana kadar da kendi dünyasında üst düzey bir general olarak karşımıza çıkar. Kral Muircetach yaşarken, Eredin’e Dünyalar Kapısı’nın erişimi, yani farklı dünyalara seyahat etme izni verilmiştir. Böylece Kızıl Süvariler ile birlikte Eredin, birçok Dünya’ya seferlerde bulunur. Ana amaçları, Aen Elle elflerine hizmet edebilecek yeterli sayıda insansı ve insan köle bulmaktır.

Seyahatleri, Kürelerin Birleşimi’inden önce tüm elflerin yaşadığı Aen Seidhe Dünyası’nı yeniden keşfetmelerini sağlar. Ancak bu dünya, insanlar tarafından kontrol edilmektedir ve insanlar, elflere karşı derin bir nefret duymaktadır. Eredin, Aen Seidhe’e hâkim olabilmek için de birçok sefer düzenler, seferlerinde –aralarında çok çok sonraları oyunlara göre Yennefer ve Geralt’ın da bulunacağı- çok sayıda insanı esir alır. Bu seferlerin bir yadigârı olarak Dünya’nın insanları bu Kızıl Süvarilere, Wild Hunt ismini verirler, haklarında efsaneler üretirler.

Bilinmeyen bir süreden sonra Unicornlar, kendilerini Aen Elle’in esaretinden kurtarırlar ve Kapı’yı ele geçirirler. Böylece Eredin, süvarileri ve tüm Aen Elle elfleri, kendi dünyalarında sıkışıp kalırlar. Farklı âlemlere seyahat etmek için büyüler araştırırlar, boyutlar arası geçişi incelemeye başlarlar. Ancak yüzyıllar süren çabaları kısmî bir ölçüde meyve verir, farklı dünyalara portal açmak için eğitilen büyücüler sadece küçük bir grup süvariyi taşıyabilirler. Bundan dolayı da ruhani formlarıyla gökyüzünde yolculuk ederler. Haklarındaki türlü kehanet ile zaman ve mekânın hanımı bir tanecik Cirilla’nın kanına olan arzuları da buradan gelmektedir.   

Bonus: Doktor, The Destroyer of Worlds

“Şiddetten nefret eden adam. Asla silah taşımayan. Ama gerçek bu, Doktor. Sıradan insanları alıyor ve onları silahlara dönüştürüyorsun. Bak ve birer katile dönüşen Zaman Çocukları’nı seyret! Dalekleri ben yarattım, Doktor. Sen ise onları.” – Davros.

Aranızda bu siteye hasbelkader girip de Doktor’u tanımayan yoktur, kısa kesiyorum. Biliyorsunuz, pek sevgili Zaman Lordumuzun geniş bir yelpazeyi içeren tonlarca ismi var. Yani bilyonlarca yıl yaşayan, zamanda seyahat edebilen, sonsuz gezegeni ziyaret edip bir o kadar da farklı medeniyetle temas kuran, üzerine de sürekli rejenerasyon geçiren bir karakterden bahsediyoruz, elbette bir sürü lakabı olacaktır. Ancak bunlardan bir tanesi, kendisini bizim gözümüzdekinden daha farklı bir yere koyuyor ve ona da bu listede yer vermemizi gerektiriyor.

Davros’un verdiği bu isim, Daleklerin Doktor’a taktıkları ilk isim değil. Ona “yaklaşan fırtına” ve “avcı” da diyorlar. Fakat ne zaman ki –teknik olarak- Doktor, Davros’un Gerçeklik Bombası’nı patlatmasını önlüyor ve onun hareketleri sebebiyle evrende, o zamanki bilgimizle son kalan Dalekler, donanmalarında yanarak can veriyor, işler kötüleşiyor. Davros, Doktor’un yarattığı katliamdan sonra uzattığı yardım elini reddediyor. Sonra da hepimizin, bütün bölümde seyrettiklerimizden yola çıkarak istemesek de kulak verdiğimiz bir şekilde Doktor’a sesleniyor; “Unutma Doktor! Bunu sen yaptın. Sana isim veriyorum. Sonsuza kadar. Sen, Dünyaların Yok Edicisi’sin!”. Buradan sonrasında Donna’nın başına gelenler de, klon Doktor’un bırakıldığı yerdeki minik sahne de aşırı kalp kırıcı zaten. Daha fazla üzülmeden, bu bahsi kapatalım.

Bonusu da verdiğimize göre, yazının sonlanma vakti gelmiş demektir. Biliyorum, biliyorum, daha Quake vardı; aranızdan Ego diye seslenenler yahut Melkor diyenler de olacaktır, sonra onları daha niceleri de takip edecektir. Ama hem başta saydığımız ölçütler var hem de tıpkı yazıda bahsettiğimiz dünyalar gibi, her şeyin bir sonu olmalı. Siz yine de bu mahlasla bildiğiniz diğer karakterleri yorumlara yazmaktan geri durmayın!

Author

Editör-in-çiif. Hayvan dostu, çokça yalnız; ismiyle müsemma ama çoğunlukla zararsız. İyi tavsiye verir, geç olana dek ciddiye alınmaz. Her geçen gün bitkinliğine şaşırarak ‘takı taluy takı müren‘ arıyor.

5 Comments

  1. Alp Eren Gürbüz Reply

    Bonus kısmında Doctor Who’dan bir şey görmeyi umut ediyordum 😀

Alp Eren Gürbüz için bir cevap yazın Cevabı iptal et

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.