Hitchcock‘a göre “Bir filmde kötüler ne kadar iyiyse film o kadar iyidir.” Kötülerin iyi olmasının birçok yolu olabilir; çok güçlü olabilirler, başlarına berbat şeyler gelmiş olabilir, kendilerince iyi niyetli olabilirler ve hatta bir nebze haklı olabilirler. Kötünün karakterini zenginleştirmenin yanında onları daha kötü veya korkunç yansıtmanın da birçok yolu vardır. Bu yollar bir şekilde onları çok daha güçlü ve baş edilmez olarak gösterir. Bu yollardan biri de yüzlerine geçirdikleri bir maske olabilir. Çıkarıp da altındaki yüze bakmak yerine, görünce ters istikamete doğru kaçacağımız bir maske.

Pelerin ve maske takıp sokakta koşuşan kahramanların yanında, sinemada kötülerin de maske ve kostümleriyle gecelerde cirit atması, oldukça eskiye dayanıyor. Amerika’da 1918’de başlayıp devam filmleriyle diziye dönen “The House of Hate” serisinin “hooded villain”ı sinemada kostümlü ve maskeli kötülerin ilk örneği. Ondan sonra da bildiğimiz gibi; türlü edebi eserden uyarlanan kötüleri kanlı canlı karşımızda gördük. Süper kahramanlardan alışık olduğumuz üzere, neden maske takarlar sorusunun birçok cevabına aşinayız; kimliğini gizlemek, kendini korumak veya bunların ötesinde bir mesaj vermek.

Watchmen‘de kahramanlar, neden maske taktıklarını doğrudan suçlular üzerinden açıklıyor; “Eğer katiller, hırsızlar kendilerini gizlemek için maske takarsa biz de takarız” diyordu. Batman Begins’te ise Bruce Wayne, Alfred’e; “Etten kemikten bir insan olarak görmezden gelinebilirim, yok edilebilirim.” diyordu, “Ama bir sembol olarak yozlaştırılamam, ölümsüz olabilirim.”. Tabii Alfred’in hatırlatmasıyla bu sembolün, Bruce’un sevdiklerini korumak için kullanacağı bir persona işlevi de vardı.

Tekrar kötülere dönecek olursak en azından şunu söyleyebiliriz ki burada vereceğimiz örneklerin hiçbiri, sevdiklerini korumak için maske takmıyor. Hepsinin kendince farklı sebepleri olsa da gün yüzüne çıktıklarında Batman’in yapmak istediği şeyi başarmış durumdalar. Daha büyük ve daha korkunç görünüyorlar, mimiklerini, duygu hâllerini göstermiyorlar. İnsani duygulardan uzak, tek bir yüz ifadesine sahip oluyorlar. Aynı zamanda maske, karaktere gizem ve gerilim katıyor. Kolaydan başlayıp ilk olarak slasher filmlerinden örnekler verebiliriz: Michael Myers, Leatherface ve Jason Voorhees bunlardan sadece birkaçı.

Scream’i ele aldığımızda, seri boyunca bütün mahallenin sırayla bir kadına musallat olduğunu ve maske düşene kadar tüm kasabaya dehşet saçtığını gördük. Sadece slasher filmlerinde de değil bazen gerçekten maske düşünce etki de onunla birlikte yitiyor, ne de olsa Bucky Barnes’ı hiçbir zaman The Winter Soldier’daki kadar güçlü veya etkili görmedik.

Kötü, maskeyi kendi isteğiyle takmak zorunda bile değil; Hannibal Lecter’ın, hapishanede yüzüne geçirilen ağızlık, onun, o kadar güvenlik önlemi içinde hâlâ önlenmesi güç bir vahşet eylemine girişebilecek kadar cani olduğunu gösteriyor. Bane, çizgi romanlarda gücünün kaynağı olan zehri solumak için maske takarken Dark Knight Rises’ta, hastalıktan ve yaralardan kaynaklı acıyı hafifletmek için maske takıyor. Maskenin sadece anestezi amaçlı bir kullanımı olsa da Bane, o maskenin altından gelen davudi sesiyle Scarecrow’dan daha çok korku saçıyor. Hemen arkasından Darth Vader, karanlık lejyoner görünümüyle önünde duracak kimseyi bırakmazken ardında Anakin’in yanmış yüzünü gizliyor ve maske onun hayatta kalmasını sağlıyor.

Dünya’ya eşitlik ve barış getirmek isteyen, buna karşılık da özgür iradeyi reddeden Dr. Doom da maskeyi zorunluluktan takanlardan. Büyük gücünün yanı sıra gücünden büyük egosuyla Victor Von Doom, yanmış yüzünü gizlemek için maske takıyor. Çizgi romanlarda yaptığı deneydeki yanlış hesaplama sonucu patlamaya maruz kalan ve ardından çıktığı yolculuğu bir grup keşişin yanında sonlandırıp, başka birine dönüşmek üzere yüzüne maske geçiren Doom’un sinemada başka bir versiyonu var. 2005 yapımı Fantastic 4 filminde, dörtlüyle uzaya çıkan ve döndüğünde yüzünde yaralar oluşmaya başlayan Doom, bütün olayların öncesinde, kendi yüzünün kalıbından üretmiş olduğu demirden maskeyi suratına geçiriyor. Her zaman tanrı kompleksine sahip olmuş olan karakter, belki de olmak istediği o metalden, hasar görmez kimliğe dönüştüğünü düşünüyor.

Maske, adını geride bırakıp yeni bir kimliğe bürünenlerin yanında bazen de alter ego’nun bir yüzü olarak karşımıza çıkıyor. Hep şaibeli bir karakter olan Norman Osborn’un, kontrolü kaybettiği zamanlarda Green Goblin’in açığa çıkması ve deliliğin ifadesinin tam olarak bu maskeyle sembolize edilmesi gibi. Hele Spider-Man ile ilgili bütün eserler bir yana Willem Dafoe’nun muazzam oyunculuğu, onun tekinsizlik hâlleri; Green Goblin’e bir kimlik veriyor.

Örneklerin arasında bir de Karanlıkların Efendisi var ki kendisinin bırakın maske takmayı, fiziksel forma bürünme zorunluluğu bile yok. Sauron istediğinde bir kurda veya yılana, istediğinde bir vampire ve istediğinde göz alıcı bir Elf’e dönüşebiliyor. Büyük savaş geldiğinde savaş meydanına inmek için kendine bir form seçip zırh kuşanan Sauron’un savaşta kullandığı işlemeli kaskı, insanın kabuslarına giren bir ikona dönüşüyor.

Maskeleriyle ve sembolize ettikleriyle bu karakterlerin ortak noktası, hepsinin de ürkütücü ve gerçekten kötü olmayı başarmaları. TMNT’ın Shredder’ı ve Legend of Korra’nın Amon’u derken daha nice örnekle saymayı bitiremeyiz onları. Belki onları anlamak için sabaha kadar arketiplerden ve sembolizmden bahsederiz ki muhtemelen başta Tolkien bundan nefret eder. Ya da kendimizi güvene alıp bu seferlik, sadece bir kereliğine, J. Jonah Jameson’ın maskeliler hakkında söylediklerine kulak veririz ve koşarak uzaklaşırız.

Author

Sabah kuşağı çizgi filmleri müdavimi.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.