Mahallenizin dostu Örümcek Adam, sadece mahallenin değil yeryüzünün en çok tanınan üç süper kahramanından biri. Popüler olmakla kalmayıp şimdiye kadar en çok satan üç süper kahraman çizgi roman serisinden birine sahip. Onun bu kadar sevilmesinin sebebi ne göğsünde taşıdığı tatlı örümcek amblemi ne süper güçleri ne de renkli kostümü. Spider-Man’in bu kadar tutulmuş olmasının sebebi; maskenin altındaki kişinin renkli hayatı. Yani, Peter Parker’ın sıradan problemlerle uğraşının en az süper kötülerle savaşı kadar önemli olması.

Süper kahramanların, kahramanlık yapmadıkları zamanlarda, mesai dışı hayatlarına odaklandığımız dosyanın bu seferlik geciken sayısında Peter Parker’ı ele alıyoruz. Onunla olan tanışıklığımızdan bahsederken de filmlerden, çizgi romanlardan ve onunla ilk karşılaştığımız yer olan Spider-Man: The Animated Series’ten edindiğimiz anılarımızı tazeleyeceğiz.

Peter Parker denen çocuk kimdir ve neler yaşamaktadır?

AŞK

“Ben kim miyim, bilmek istediğinizden emin misiniz? Benim hayat hikâyem korkaklara göre değildir. Biri size bunun mutlu bir hikâye olduğunu ya da benim hayatımdan memnun; kendi halimde biri olduğumu söylediyse, yalan söylemiş… Bu hikâye de anlatılmaya değer tüm hikâyeler gibi, bir kız hakkında.”

İzlediğimiz ilk Spider-Man filmi, Peter Parker’ın bu sözlerle seyirciye seslenişiyle başlıyordu. Radyoaktif bir örümcek tarafından ısırılan bir çocuğun süper güçler kazanmasını ve kahramanlık yapmasını izleyecektik ama onun gözü, New York’u baştan başa saran ağlarının arasından tek bir kişiyi görüyordu: Mary Jane Watson. Peter’ın en büyük aşkı, belki eşi, belki asla kavuşamadığı sevgilisi Mary Jane olsa da ondan önce Peter’ın hayatına giren birçok kişi oldu.

Hepsi birbirinden farklı anlamlar taşıyan bu isimler arasında kolaylıkla Betty Brant, Felicia Hardy ve Gwen Stacey’yi zikredebiliriz. Betty, Peter’ın ilk romantik ilişkisiydi ve onunla Daily Bugle için fotoğraf çekmeye başladığında tanışmıştı. Ardından Gwen vardı ve Gwen hayatını kaybetmeseydi muhtemelen Peter’ın son aşkı olacaktı. Felicia ile de Black Cat kimliği yüzünden sevgili ve düşman arasında gidip gelen, çalkantılı bir ilişki yaşamıştı.

Yaşanmışlıklar ve zaman içinde isimler ve kişiler değişse de bu hikâye, hep bir kız hakkında oldu. Peter, diğer kahraman tiplerinden ayrıldı. Bruce Wayne’in hayatında birileri oldu ama bunlar genellikle; formül gereği, neredeyse iş icabı aşklardı. Clark Kent’in hayatı boyunca sevdiği ve birlikte olduğu biri oldu ama bu olurken Clark, çoktan kişisel yolculuğunu tamamlamıştı. Peter Parker’ın ilişkileri, onun hayatına bu karakterlerden daha doğrudan bir etki yaptı. Onun kararlarını, seçimlerini ve dönüşeceği kişiyi etkileyen aşk ilişkileri oldu.

Dr Octavius; “Aşk asla bir sır olmamalı. Eğer aşk gibi karmaşık bir şeyi içinde tutarsan seni hasta eder.” diyordu. Peter, sırları kenara bırakıp da karşısındakine, Spider-Man olduğunu açıklamak bir yana; hislerini bile açamadı. Hislerini açığındaysa çoğunlukla yanlış zamanda, yanlış yerdeydi. Hisleri karşılık bulduğunda da Spider-Man işleriyle uğraşmaktan bazen hiçbir zaman olması gereken yerde olamadı. Hep geç kalmıştı. May’i kurtarmak için şeytanla anlaşıp Mary Jane’le olan ilişkisini bile feda etti. Sokaklarda yürüyen Peter, gökyüzünde sallanırken göz kamaştıran Spider-Man’in gölgesinde kaldı.

ZÜĞÜRTLÜK

Spider-Man işleri bir türlü yoluna koyamaz. Kavgası/savaşı her neyse, sürekli kötüye gittikten sonra ancak bir çözüm bulabilir. Her zaman büyük bir climax sonrasında kavgayı kazanır ve bu yolda birçok şeyi kaybeder.

Bu terslikler Peter’ın hayatına da sirayet eder. Anne ve babasından kalan bir mirası yoktur. Amcası ve yengesi de refah içinde yaşamaz. Midtown High School’da sayısal okurken çalışmaya başlar ama yetenek profilinin altında kalan işler yapar. Empire State University’deki lisans dönemi de pek farklı değildir. Öğrencilik hayatı bitince yaptığı işler de onu orta sınıfın ancak bir basamak altına kadar götürür. Zaman içinde fotoğrafçı, bilim insanı, öğretmen ve Uncle Ben Foundation’ın CEO’su olmak gibi geniş skalada bir mesleki kariyeri olsa da günün sonunda züğürtlük baki kalır.

HALKIN İÇİNDEN

İyilik için etrafta koşturan kahramanlar bazen halkın yanında bazen de halka karşı hareket eder. Superman, peleriniyle ilahi bir saygı toplarken; Batman, imkânları ve jakoben tavırlarıyla halktan kopuk var olur. Karşısına çıkan insanları da korkutur.

Spider-Man ise bazen polis tarafından aranan, bazen de emniyet müdürünün kızını kurtardığı için şehrin anahtarı kendisine takdim edilen bir kahramandır. Değişmeyen şeyse Spider-Man, her zaman halk kahramanıdır.

Green Goblin, MJ ve bir “teleferik” dolusu insanı köprüden aşağı sarkıtırken, Spider-Man’e destek olmak için köprünün üstünden Goblin’in kafasına domates, biber fırlatan insanlar vardır. Spider-Man Oscorp binasına doğru ağ atarken, vinç operatörleri fazla mesai yapıp vinçlerin koçanlarından Spider-Man’e havadan yol açar. Flash Thompson bile Spider-Man tişörtü giyer ve duvarlara örümcek logoları çizilir.

Kahramana hayran olmak ve saygı duymak elbette ki normal bir durum ama bu örneklerden bir tane daha var ki diğerlerini daha anlamlı kılıyor. Dr. Octopus’la trenin tepesinde kavga edip herkesi kurtardıktan sonra bayılan Spider-Man, eller üstünde trenin içine doğru taşınıyor.

Maskesi yüzünde değil. İnsanlar, maskeye o kadar alışmış ki içinden normal, genç bir insanın yüzünün çıkmasına şaşırıyor. Kimisi, “Oğlumla aynı yaşta” diyor. Orada, Spider-Man’in halktan biri olduğun altı çiziliyor. Dr. Octopus geri gelip Spider-Man’i istediğinde, az önce canı için çığlık atan herkes, Spider-Man’i korumak için canını tehlikeye atarak Octopus’un önüne geçiyor. Peter’ın, maskenin altındaki yüzü bunu sağlıyor.

VİCDAN

Dr. Connors, Peter’ı “parlak ama tembel” buluyor. Aslında olan, Spider-Man’in görev bilinciyle gittiği bir kurtarma operasyonu yüzünden dersine geç kalması. Bu görev bilincini onda uyandıran da içinde bulunduğu pişmanlık durumu. Vicdan azabı, onu bir televizyon yıldızlığı kariyerinden veya güreşçilik becerilerinden dolayı para kazanmasından alıkoyan şey. Sürekli tetikte olup, dâhil olabildiği her yanlışı düzeltmeye çalışan Peter, Ben amcasının kefaretini ödüyor.

Öfkeli veya saldırgan biri değil, esprili/alaycı ve yapıcı bir karakteri var. Kendini Napolyon veya peygamber seviyesinde gören Raskolnikov’un, bu fikirden uyandıktan sonra kendini yavaş yavaş eritmesi gibi değil onun kefareti. Daha çok; günahının bedeli olarak, her kötülüğün sorumluluğunu kendinde arayan ve kendini başkalarına adayan Jean Valjean’ın azabına benziyor. Pişmanlık, yaptığı şeylerin azap vermesinden çıkıyor, artık yapabilip de yapmadığı şeyler ona azap vermeye başlıyor. Bu yüzden kız arkadaşının tiyatro gösterisine gidemiyor, derslerini kaçırıyor hatta işten kovuluyor ama ne kadar istese de maskeyi çıkarıp normal hayatına dönemiyor.

Özenilecek güçlere sahip olan insanların her zaman özenilecek hayatları olmuyor. Peter Parker’ın hayatı da öyle, “Korkaklara göre değil”. Küçük yaşlarda onu takip ettiğimizde hepimiz aynı güçlere sahip olmak isterdik. Şimdi dönüp baktığımızda da bu kadar derdin, tasanın arasında bile iyi bir insan olmak isteyen birini görebiliriz. Süper kahramanların şimdiye kadar bize kattıkları buydu. Işıklar saçarak binaları devirmek ve içi boşaltılmış bir kavram olarak kötülüğe savaş açmak değil, iyiliğin vasattan ayrılmasını sağlamak. Ne de olsa büyük güç, büyük sorumluluk getirir.

Author

Sabah kuşağı çizgi filmleri müdavimi.

1 Comment

Aytac Kurt (@aytacmj) için bir cevap yazın Cevabı iptal et

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.