Kuklalardan bahsedeceğim dosya yazılarımın ikincisine de hoş geldiniz dostlar. Bir önceki yazım olan Potter Puppet Pals’ta bahsettiğim Harry Potter kuklaları, hepimizin çocukluktan beri bildiği, hatta belki anaokulunda çoraptan falan yaptığı şu ele geçirmeli kuklalardandı. Bugün bahsedeceğim kuklalar ise çok daha farklı olacak: Marionette ismiyle de bilinen ipli kuklalardan bahsedeceğim. Evet, aşağıya görselini bıraktığım bu tür ipli kuklalara Marionette deniyormuş, Megadeth sayesinde öğrendim ben bunu.

Marionette ismi, Fransızca’da “Küçük Mary” manasına geliyor. Bu isim, tahmin edebileceğiniz üzere, Meryem Ana’dan geliyor. Zira bu tür ipli kuklalar orta çağda en çok İncil’de geçen olayları tasvir etmek üzere kullanılıyormuş. Eh, boyutları da küçük, küçük insanlar gibiler. İşte böyle, oldu mu sana “Mary’cik”!

Araştırmaya başlamadan evvel, Marionette kuklaların diğer kukla türlerinden daha güncel olabileceğini düşünmüştüm. Yani, bir baksanıza, bu kuklaların eklem yerlerinden geçirilen ipler o kadar ince işlenmiş olmalı ki kuklalar, şaşırtıcı derecede gerçekçi bir şekilde hareket edebiliyorlar. Eh dedim, bu kadar ince bir işi becerebilmek için biraz daha modern bir düşünce tarzı gerekiyor olabilir. Durum hiç de böyle değilmiş, Marionette kuklaların düşündüğümden çok daha eski bir tarihi varmış.

Bu kuklaların asıl tarihine inmeye, haklarındaki bir Hindistan efsanesinden bahsederek başlayabiliriz: Marionette kuklaları,n Hinduizm’deki tanrılardan, daha da spesifik olmak gerekirse Shiva ve Parvati’den geldiği söyleniyor arkadaşlar. Hikâye şöyle: Shiva ve Parvati bir gün bir heykeltıraşın dükkanına girer. Dükkanda heykeltıraşın yaptığı çeşit çeşit insan kuklaları mevcuttur- Shiva ve Parvati de bu küçük insancıklardan birine hayat üflerler, böylece heykelcik ayaklanmaya ve hareket etmeye başlar. Gözlerine inanamayan heykeltıraş, eserlerinin canlanmasını öylece izlemekle yetinir. Shiva ve Parvati, dükkanı terk ettiğinde ise bu heykeller sanki hiçbir şey olmamış gibi yere serilir.

Böylece heykeltıraşımız, tanrılara gidip onlara az önce yaptıkları şeyi nasıl yaptıklarını ve heykelciklerine nasıl tekrar can verebileceğini sorar. Tanrılar da ona, bu insancıkları kendisinin yarattığını ve ona can verecek olanın da kendisi olması gerektiğini söyler. Bir yolunu bul, derler. Böylece giderler. Düşünüp taşınan heykeltıraşın aklına da onlara ip bağlayarak hareketlendirmek gelir. Marionette kuklaları, tanrılardan bir hediyedir yani!

Elimizdeki kanıtlara göre M.Ö. 2000’lere kadar uzanan bir tarihi var bu kuklaların. En başta, Mısır’da, insanlar tahtadan heykelciklere ip bağlayarak muhtemelen ekmek yoğurmak gibi günlük aktiviteleri canlandırabilecekleri küçük eğlencelikler hâline getiriyorlarmış. Bunların kanıtları da mısır mezarlarında bulunan ipli heykelcikler.

Yalnızca Mısır veya Hindistan’da değil, Tarihin Babası Herodot’un ve Xenophon’un yazdıklarında da Marionette kuklalardan izler bulmak mümkün. Yazılı tarihte Marionette kuklalarına rastladığımız ilk noktalar da bunlar oluyor, “nevropastos” yani “ip çekmek” şeklinde tanımlıyorlar bu kukla tiyatrosunu. Herodot, yazdıklarında bu kuklaların dini ritüellerde kullanıldığını belirtiyor. Ayrıca Vikipedi bize yine Antik Yunan’da, İlyada ve Odysseia’nın kuklalar kullanılarak sergilendiğini ve Yunan ve Roma’daki çocuk mezarlarında kuklalar bulunduğunu söylüyor. Uzun lafın kısası, milattan önce bile olsa tahmin ettiğimizden çok daha geniş bir hikâyesi var Marionette kuklalarının.

Tarihte çok kaybolmayalım, biraz daha günümüze yaklaşalım ki size ilgimizi çekebilecek bir bilgi daha vereyim. 16.yüzyılda Yavuz Sultan Selim, Kahire’de izlediği bir Marionette tiyatrosundan o kadar etkilenmiş ki kukla sanatçısını aynı gösteriyi Oğlu Sultan Süleyman’a da yapsın diye İstanbul’a göndermiş. Alın size ortamlarda satmalık bir bilgi.

Marionette kuklalar, yalnızca dini ritüelleri veya günlük güneşlik işleri anlatırken kullanılmıyor. Spesifik olarak Marionette kuklalar için düzenlenen opera gösterileri de mevcut. Kıyıda köşede kalmış işler değil bunlar, bilindik ve saygı duyulan operalardan bahsediyoruz. Hatta Mozart’ın küçükken bu operalardan izlediği biliniyor, o boyutta işler bunlar.

Gluck, Haydn ve Respighi gibi adını duyduğumuz birçok klasik opera sanatçısı zamanında Marionette operaları için müzik bestelemişler. Onları bilmiyorsak da şöyle bir isim vereyim: Lewis Carroll da zamanında kardeşleri için Marionette operaları yazmış. Yazarların kardeşleri ne güzel hayatlar yaşıyor ya, değil mi?

O halde alın size arkadaşlarla yapılacak aktivite: Günümüzde hala bu kukla operalarından görmek mümkün. Türkiye’de ne derece yapılıyor bir bilgim yok fakat Avusturya’da, Salzburg Marionette Theatre denen bir salon var ve burada spesifik olarak Marionette tiyatroları sergileniyor. 1913’te kurulmuş bu tiyatro salonunun takdir edersiniz ki zengin bir tarihi mevcut. İkinci Dünya Savaşı esnasında cepheleri turlamışlar, Alman işgalindeki Norveç’te, Polonya’da, Rusya’da ve Romanya’da gösteriler düzenlemişler. Sizden bizden çok görüp geçirmiş bu sanat.

M.Ö. 2000’li yıllardan başlayarak günümüze kadar uzanan bu kuklanın tarihini de kısa kısa hikâyeciklerle böylece anlatmış olduk. Eee, yok mu aramızda bize kuklalarla Lord of The Rings’ten hikâyeler anlatacak bir kukla sanatçısı? İzlemesi çok zevkli olabilirdi. Ya da, daha da iyisi, düşünsenize, kuklalarla sergilenen bir Dedeler Sofrası! Var bir hayalimiz.

Kaynaklar: 1, 2

Author

Batı Edebiyatları okur, kedi sever. Bir de buralarda yazıp çizer. @mightbeyagmur

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.