Bir insan düşünün. Lisansını iletişim üzerine yaptıktan sonra yüksek lisans konusu olarak sosyal ve politik düşünce başlığını seçiyor. Bitirme tezinin adı “Bilim Kurgu ve Fantastik Dizilerdeki Güçlü Kadınlar“. Bu insan, bir yandan yüksek lisansına devam eder, bir yandan asistan olarak çalışırken –pek çok akademik insan gibi– bir yandan da jurnal ve dergilerde yazılar yazıyor. Yirmi birinci yüzyılda olduğumuz için, bir yandan yazarken, bir yandan da bir video serisine başlıyor.

Sonra, o video serisinin konusuna oyunları dahil etmeye karar veriyor. Kickstarter’a başvuruyor. Çok çok para topluyor. Ve bir anda dünya falan sallanıyor. Bu oldu yani. Buraya kadar anlattığım ve gerçekten, gerçekten sosyal bilimlerde akademik bir kariyer düşünen herkesin az çok tecrübe ettiği şu çok normal hikaye bir şekilde bir güruhun acayip nefreti ve öfkesine bulaşmış bir şekilde buluyor kendisini. Birkaç oyuna bakıp “Şuralar seksist olmuş” demekten öte hiçbir kudreti, iktidarı, gücü, yetkisi, erişimi ya da niyeti olmayan bir insana bir anda deccal muamelesi yapılıyor. Açıklamalar da kafalar kadar karışık. Yok hırsızmış, yok yalan söylemiş, yok aslında neymişmiş?

Velhasıl kelam, bunlar Anita Sarkeesian‘ın kısaca başına gelenler. Normalde az buçuk feminist çevrelerde tanınan bir sima olarak, 60 bin dolarlık Kickstarter kampanyasını yapıp çekip gidecekken, kendisine yöneltilen nefret dolayısıyla bir anda kendisini bir sembol olarak bulmak zorunda olan ve dürüst olmak gerekirse bu role uygun olmadığı da kısa süre içerisinde anlaşılan Sarkeesian, geçtiğimiz günlerde her şeyi başına saran Tropes vs. Women in Video Games serisini bitirdiğini açıkladı.

Sarkeesian, araştırma ve prodüksiyon sürecinin ziyadesiyle uzun olduğunu not ettiği veda konuşmasında, buna rağmen sonuçlardan tatmin olduğunu dile getirdi. Dürüst olmak gerekirse, evet, dışarıdan bakan biri olarak ben de sonuçlardan tatmin vaziyetteyim. Sarkeesian, kendisinden de daha alakasız o gariban oyun geliştiricisi kadıncağız ile birlikte çok istemeden, hesaplamadan, acılarına da katlanarak video oyun dünyasını çok önceden yaşaması gereken bir yüzleşmeye itti gibi hissediyorum.

Bunu ne kadar kendisi sağladı, orası tartışılır. Ama virajında tek başına kapıkulu gibi durduğu kesin. Sarkeesian serisine başladığında, bir şeye bakıp “şuraları biraz seksist” demek ana akım bir şey değildi. Sarkeesian’ın kendi gibi alt-akım, niş matbu ve yayınlarda bunlar konuşuluyordu zaten; ama Sarkeesian’a gelen tepki o kadar iğrenç oldu ki, Buzzfeed’ler ve CNN’ler de dönüp baktılar duruma. Pek çok mecra, kurum ve kişi iki tarafa bakıp bir karar vermek durumunda kaldı. Bunların pek çoğu da salyalar atarak bağıran ve “flash bazlı Anita dövme oyunu” yapan kitleye değil de, “şuralar daha az seksist olsa hepimiz keyif alırız aslında” diyen kadına taraf durdu. Bu duruş kavga çıkardı. Bu kavga trafik döndürdü. Trafik döndükçe işin içerisine sansasyonalist basın da geldi. Oradan da buraya vardık işte.

Tropes vs. Women in Video Games, dürüst olmak gerekirse, içerik anlamında muhteşem bir seri değil. Ben kendi payıma, herhangi bir sanat dalını kaynak kültürden kopartarak incelemeyi aklı selim bulmuyorum. Anita Sarkeesian’ın çoğu zaman yorumladığı şeylerin video oyunlarına değil, Amerigo-sentrik Batı kültürüne ve Japon kültürüne dair olduğu; bunun ise video serisinde iyi verilemediği kanaatindeyim. Ancak tüm bunları düşünüyor olmam, bir yandan serinin kültürel etkisini tasdik etmemi engellemiyor.

Düz veya tersi bir biçimde, oyun dünyasını kökten değiştiren bir seri final yaptı. Bizce bir göz atmakta yarar var, yarın öbür gün sorarlarsa “izlemiştim biraz” denir. Yorumlar varsa, Muhit de var. O da aşağıda. Alalım?

Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.