Çizgi romanlarda, sıklıkla karakterlerin başına bir şey gelir. O “şey” sonucunda, normal olan karakter sonradan bir süper kahramana dönüşür.

Batman – Killing Joke (Öldüren Şaka adıyla Baykuş Çizgi Roman tarafından yayınlandı – Levent İşlek, sevgiler saygılar…) isimli hikayede Joker bunu çok güzel bir şekilde belirtir.

asd

Joker’in iddiası şudur;

Normal bir insanla, kendisi gibi bir deliyi ayıran tek şey “kötü bir gün”dür. Sonradan Batman’e sorar:

“Senin de kötü bir günün oldu değil mi? Kötü bir gün geçirdin ve her şey değişti. Aksi halde neden uçan bir fare gibi giyinip gezesin ki?”

İşte, ana akım çizgi romanlarda karşılaştığımız çoğu karakterin bu tek kötü günü de radyoaktivite ile ilişkilendirilmiştir. Gelin bir göz atalım…

 

BRUCE BANNER – HULK

Saygı değer bilim adamı, Bruce Banner kötü bir gün geçirir. Bir bombanın sıfır noktasında, gizemli (oooo) gama ışınlarına maruz kalır. Sonrasında sinirlendiğinde her şeyi döven, yeşil, sevdiğimiz o adama dönüşür. Sinirlendikçe güçleri artar, dövdükçe sinirlenir, daha da güçlenir.

Güçleri: Yörüngeden Dünya’ya, çocuk havuzuna atlar gibi rahatça atlayıp hayatta kalacak kadar dayanıklı, kadim tanrıları dövebilecek kadar tehlikeli, gezegenlerin tektonik katmanlarını kıracak ya da birleştirecek kadar güçlü olur. Daha ne olsun?

 

MATT MURDOCK – DAREDEVIL

Esasında Matt çocukluğunda pek çok kötü gün geçirmiştir. Babasının farklı yazarlar tarafından alkolik ve tacizci bir adam, mafya için çalışan bir tetikçi ya da babacan bir eski boksör olarak gösterildiği olmuştur. Matt de annesiz büyür, fakir mahallelerde yetişir… Ancak bir gün hakikaten kötü bir gün geçirir ve yaşlı bir adamı araba çarpmasından kurtarmak isterken o araba kendisine çarpar. Kader bu ya, araçta da nükleer atıklar vardır! Bu atıklar küçük Matt’i kör eder ancak başka güçler verir.

Güçleri: Kördür ancak işitme duyusu aşırı gelişmiştir, öyle ki insanların kalp atışlarını duyup  yalan söyleyip söylemediklerini anlar. Bu duyusu sayesinde yarasa benzeri bir sonar kullanır ve bizden daha iyi hareket eder. Çeviktir, belli oranda güçlü ve dayanıklıdır. Diğer duyuları sayesinde sağlam da bir ninja eğitimi alabilmiştir. Bu da kesmez, gider bir de avukat olur.

 

PETER PARKER – ÖRÜMCEK ADAM

Bunu bilmeyen kaldı mı? Peter’i radyoaktif örümcek (nasıl olduysa) ısırır ve Peter, örümceğin güçlerini kazanır. Örümcek ne kazanır? Eh, örümcek ölür. Ama bazı hikayelerde “işte o örümcek ölmedi kalbimizde yaşıyor” gibi şeyler denediler de neyse orasını karıştırmayalım.

Güçleri: Örümceğin orantılı hızı (mermilerden kaçacak kadar), gücü (arabaları fırlatacak kadar), dayanıklılığı (iki kamyon dayak yiyip, iki günde iyileşecek kadar), hisleri (zın zın zınnnn) ve bir kaç ufak tefek şey daha…

 

JON OSTERMAN – DR. MANHATTAN

Watchmen’de bir fizikçi olan Jon, bir çeşit alan deneyinin ortasında kalır. Sonradan da malumunuz, atomlarına ayrılır. Ancak bilinci kaybolmaz ve bir zaman sonra kendi vücudunu yeniden oluşturur. Tabi bu kadarla kalmaz, bazı ufak tefek güçler de kazanır.

asd

Güçleri: Tanrısal. Kendini atomlarından tekrar oluşturuyor, ışınlanma, zamanı olduğu haliyle algılama, uzay ve başka gezegenlerde rahatsızlık duymadan varlığını sürdürme ve hatta yeni bir yaşam yaratabilme. İyi yani…

 

Daha başka?

Efendim, bu gavurların Honorable Mentions dedikleri “bunlar da var ağam ancak hem çok yer kaplamasın hem de diğerleri kadar popüler değil diye kısaca geçiyoruz” dedikleri bir olay vardır. Firestorm, Negative Man, Captain Atom, Starfire ve uzay radyasyonu (vay vay vay) ile güç kazanan Fantastik Dörtlü’yü de burada kısaca anmış olalım. Aklımıza gelmeyen diğerlerine de selamlar…

 

Hepsinin süper gücü aynı!

Esasında yukarıdaki tüm bu beyefendilerin, daha önce de bir kez bahsettiğim gibi tek bir süper güçleri var o da şudur; Nükleer patlama ya da aşırı radyoaktiviteden ölmemek! Ha, bu güce sahip olmayan insanlara ne oluyor derseniz bir kaç tane daha kan dondurucu örnek verelim isterseniz. Mesela, Bay Tiroid Kanseri ve Tiroit Çocuk! Ya da Süper bacaklı Sergey! Ya da buveya şuVe bu, mesela… Ve daha yüzlerce, binlerce radyoaktivite kurbanı…

Burası artık ölü olan Pripyat.

Joker’in dediği gibi, tek bir kötü gün yeter.  26 Nisan 1986’da, O zamanki Sovyet Rusya’ya bağlı olan Pripyat kentindeki Chernobyl nükleer tesisinde tek bir kötü gün yaşandı. Ve o bir tek gün yetti. 162.000 kilometre kare alan ve ülkemiz dahil sürüyle ülke radyasyondan etkilendi. Chernobyl ve çevresi yüz yıl kadar (tam süre muallakta) bir süreyle kullanılamaz hale geldi. Kazadan sonraki yıllarda çeşitli kanserlerden ve benzeri post-radyoaktif semptomlardan ölenlerin sayısı belirsiz. Farklı kaynaklara göre 40.000 ile 900.000 arasında. Atmosfere salınan radyoaktivite yüzünden artan kanser oranlarını hesaplamak olanaksız.

Yüzlerce kişi kaza anında öldü. O zamanki Rusya, kazayı tüm Dünya’dan saklamış ve bir kaç gün sonra İsveç, aşırı radyoaktivite artışı konusunda sıkıştırınca kaza Dünya’nın kalanına açıklanmıştı.

Burası da yaşam fışkıran Akkuyu.

Madenlerini, bırakın madenler gibi komplike işletmeleri inşaatları bile düzgün denetleyemeyen ve asansörlerinde onlarca işçinin öldüğü ülkede nükleer santral kazasında kaç kişi ölür? Kaçımız Bruce Banner, Maatt Murdock, Peter Parker ve diğerleri gibi radyasyondan sonra hayatta kalma gücüne sahibiz? Kimin çocukları bozuk mutasyonlara ve kanser vakalarına karşı dirençli doğacak?

Hepimize hayırlı radyasyonlar dilerim…

 

Author

Bık bık bık bık, bık bık : Bık - bık bık bık? Bık - bık bık... Bık - BIK!!! Bık - Bık, bık, bık, bık bık...

33 Comments

  1. Usanmadan, her meşrebe, her üslubu uygun anlatılması gereken katı bir gerçek.

  2. Bir geek’i duyarlılığa nasıl davet edersin? Bu kadar sağlam bir yazıyla. Teşekkürler Cihan

  3. Aslında en (temiz) enerji fakat dediğiniz gibi normal inşaat bile yapamayan bir ülkenin böyle bir işe girişmesi sadece büyük bir felaketle sonuçlanır. Keşke çizgi romanlardaki gibi özellik kazanabilsek fakat oluşak ürün kanser sayısında artma, bedensel anomaliler, çocukların sağ doğma oranında azalma gibi şeylerle sonuçlanır. Çok az bir ihtimalle ise sadece sizi evrimin küçük bir ilerisine atar ama bu etki o kadar küçük olur ki farkedilmez ve diğer nesile iletilmez bile.

    • Güntuğ Vural Reply

      En temiz enerji yenilenebilir enerjidir. Daha fazla zaman gerektirir ancak su rüzgar ve güneş enerjisi radyoaktiviteden çok daha iyidir. Tabiki bana kalırsa nükleer enerjinin de bir zararı yok ama bu ülkede imkansız.

      • Nükleer de yenilenebilir enerji türüdür. Nükleer enerji sınırsızdır.

          • Gram enerji oranı yüksek olduğu için çok yüksek enerji edilebilir, üzerine Uranyum dışında kullanılabilecek maddeler var fakat santraller Uranyum üzerine kuruldu. Gerçek anlamda sınırsız bir potansiyeli var, bir sürü şeyden yüksek miktarda edilebilecği için. Fakat sizin dediğiniz gibi düşünürsek tabii ki yenilenemez bir enerji türüdür.

  4. Yiğitcan Erdoğan Reply

    ben de altına kendi payıma yorumumu yapayım da, son günlerde çok üzerimize gelen “geekyapar tekil fikirli bir organizasyon değil” fikrini iyice pekiştirelim.

    ben kendi payıma en mantıklı enerji çözümünün nükleer olduğunu düşünüyorum. en azından bu konuda odaklanılması lazım, işin her adım daha da stabil bir noktaya çekilmesi lazım. şahsi kanaatim. cihan mesela kaza oranlarını es geçerek “tek bir kötü gün yeter” demiş, ve sonuna kadar haklı; ama bu az çok her şey için geçerli. bence bu argümanı kullanıp uçakla seyahate de karşı çıkılabilinir. tabii ki etkileri çok daha korkunç, ama bence risk ve ödül henüz tarih sahnesinde yan yana konulduğunda ilk tarafa eğilmeye çok başlamadı. şahsi kanaatim bu.

    ama çok sarih söyleyeyim, daha tüm elektriği geçen ay gitmiş bir ülkede nükleer santral fikri beni çok ürkütüyor. birinin benim içimi rahatlatması için “abi o santralde tek bir türkiyeli bile çalışmıyor” demesi lazım. özür dilerim, sert, ama maalesef durum bu. genlerimizde yaptığımız işten kaytarmak yazılı. bunu kimseyi azat ederek söylemiyorum, ben de dahilim buna. beni açıkçası korkutan tarafı bu olayın.

    • Şu tümceni biraz açabilir misin?Burda yazarak bu konu hakkında ne kadar bilgin olup olmadığını bilemem,o yüzden derin bir bilgin var mı bu konu hakkında anlayabilmeliyim!Ondan sonra tümcen içindeki “en mantıklı” ibaresini ona göre tartışmak isterim.

      “ben kendi payıma en mantıklı enerji çözümünün nükleer olduğunu düşünüyorum”

      Burdaki çözüm bizim ülkemiz için mi,tüm dünya için mi?Diğer çözümler hakkında neler biliyorsun?

      • Yiğitcan Erdoğan Reply

        ülkemiz için değil, geri kalan dünya için. nükleer enerji yenilebilir enerjilerden sonra en temiz olanı. fakat onların yeterince fizibil olduğunu düşünmüyorum enerji kapasitesi bakımından. termik kaynakların ise çevreye bıraktığı kirlilik kabul edilebilir seviyenin çok üstünde.

        dilersen bununla ilgili akademik çalışmalar paylaşayım?

        • Akademik çalışmaları üniversite okudgum zamanlarda kendim de yaptıgım için sordum zaten. Yalnız ben ” en mantıklı” ibarende takılı kaldım.
          Çünkü şu an bende Almanya ile ilgili dökümanları inceliyorum ve en mantıklı çözümün nükleer olmadıklarını yazıyor.Yanlış anlaşılma olmasın nükleer karşıtı değilim!Faydalanılması iyi olur.

  5. Ilkercan Karakuyulu Reply

    Elektrikler kesildiginde anladik ki elektrik, gunumuzu tas devrinden ayiran en onemli sey. Enerjiye olan bagimliligimiz oyle bir noktada ki o olmadan benzer bir yasam surduremiyoruz.
    Elektriksiz yasayamayiz.
    Lakin bu yazi size nukleer cok tehlikelidir demiyor. Oyle bir ulkedeyiz ki diyor ortalama istatistiklerle bile yasanan komik olumlerin sayisi az degil. Yikilan kopruler, yollar, evler; her kis yagmurda sel baskinlari; depremler teror eylemleri; SOMA’lar, milyon liraya yapilip 3-5 yil sonra olmamis diye yikilan gokdelenler veya milyon liralik ucak kalkisina uygun olmadigi saptaninca yarida birakilan hava alanlari…
    Sanki bu yazi bize “henuz buna uygun degiliz” demek istiyor. Belki de gereksizse sondur diyor.

  6. Mehmet Ali Gökmen Reply

    Birileri “BİZ YAPAMAYIZ” dediği için bu kadar geride kaldık zaten. En azından ben öyle düşünüyorum. Güneşle rüzgarla ürettiği elektriğin yeteceğini düşünen arkadaşlar varsa faturalarını kontrol etsinler. Bir de teknoloji konusu var. Amerikanlar ve ruslar uzay araştırmaları sırasında, nükleer denemeler sırasında icat ettikleri şeyler sayesinde bu kadar ilerlerken böyle bir olaya “aman canım elektrik işte” demek cehaletin ileri safhasıdır. Risk olduğunun herkes farkında ama 21.yyın ortalarında şuan adını bile bilmediğimiz afrika ülkeleri durumunda olmak istemiyorsak bunlara da muhtacız. Herhangi bir sorun olmadığı sürece en iyi kaynak nükleerdir, tıpkı uçak gibi; düşerse herkes ölür ama hızlı ve güvenlidir.

  7. Cihan Türe Reply

    Enerji ihtiyacı ve “biz yapamayız” konularına katılmakla birlikte, olası risklerin büyüklüğünü baz almayı tercih ediyorum.

    Başkalarının da söylediği gibi “tüp gaz da tehlikeli” evet. Ancak tüp gaz patlarsa, mutfakta duran kişi ölür. Muhtemelen apartmanın diğer odaları ya da binanın diğer kısımları bile ancak hasar alır ya da almaz.

    Nükleer santral felaketlerinde etkiler ve olası zararlar, etkiler göz korkutucu seviyelerde. Kilometrelerce karelik alanlar, on bin hatta yüz binlerle ölçülen insanlar etkilenebiliyor. Bu da bakış açısı tabi, enerji ihtiyacının risklerden önemli olduğu düşünülebilir. En basitinden ağrı kesici ilaçlar da mide zarını inceltir ve mide kanaması riskini arttırır. Orada sizin için ağrının mı yoksa mide zarınızın etkilenmesinin mi önemli olduğuna karar verirsiniz. Bu da onun gibi bir tercih meselesi ama riskler, ah o riskler…

    Bu arada “orada binlerce mühendis olacak, siz ne anlarsınız” denilen konuya gelince;

    Soma’da 101 mühendis vardı. 300’den fazla insan öldü…

  8. Berkcan Zülfikar Reply

    Yorumları okudum ama çok önemli bir eksiklik var, o da bilgi. Akademik araştırmalar, ‘yapamayız’ geyikleri, Türk tembelliği felanların öncesinde yazacağım şeyi bir okuyun derim. Eğer bi yanlışlık varsa söyleyin düzeltelim.

    Nükleer santral kazaları, düşündüğünüz gibi bir patlama değil bir kere. Yani tehlikeli kılan şey aslında yaşanabilecek sızıntılar. Şimdi nükleer santraller, açık veya kapalı sistemlerle yapılıyorlar. Kapalı sistemi kullananlar ABD, Avrupa ülkeleri gibi Batı bloğu (burayı düzeltmek isteyebilirsiniz) iken; Rusya, Çin ve karşı bloğun diğer üyeleri açık sistemi tercih etmişlerdir. Bildiğimiz bu sidik yarışında birbirlerine özenmek istememektedirler anlayacağınız. Tabi burada hesab edilmeyen bir nokta var ki; Çernobil bunun bir sonucudur: Açık sistemler sızıntı olduğunda direk açık alana ışındıklarından bunu önleyici herhangi bir işlem imkansız gibi kalıyor.

    Kapalı sistemlerde, reaktör kalbi (fisyonun yapıldığı yer) dışına beton bir kafes bulunur. Kalpte oluşan bir sızıntı durumunda bu kafes, büyük oranda radyasyon salınımını önlüyor. Dolayısıyla bir sorun olduğunda çevreye zarar vermeden, sadece santrali kapatıp işleme geçebiliyorlar. Açık sistemde bu kafes bulunmadığından sızıntı engellenemiyor.

    Şimdi, Türkiye’de yapılacak olan santral Çin yapımı olacak galiba. Ama eğer sistem kapalı olursa, radyasyon gibi bir tehlike büyük çaplı olmayacaktır. Ama sistemin açık yapılma (maliyeti düşürmek!!) ihtimalini göz önünde de bulundurmalıyız. Bu konuda kamuoyunu bilinçlendirselerdi daha iyi bir hamle olabilirdi.

    Bunların dışında, santralin yapılacağı yer ile ilgili çokça sorunlar da mevcut. Yapım sırasında bile çevreyi tehlikeye atacak riskler var ortada.

    Özet olarak, nükleer santral tamamen riskli olmamakla birlikte; öncesinde kesinlikle çokça düşünülmesi gerekir. Her babayiğidin altından kalkacak iş de değildir (bkz: Rusya, Çin)…

    • Açık sistemde bir sızıntı olduğunda çevreye radyasyon yayılıyor. Bu yeterince kötü bir şey zaten. Kapalı sistemde çekirdekte bir sızıntı olursa da tamiri neredeyse imkansız. Yani santrali komple bırakıp gitmek gerekiyor. Bu da oraya yapılacak yatırımın buhar olup uçması anlamına geliyor. İki ucu boklu değnek anlayacağın. 3 tarafı denizlerle çevrili, enlemi sıcak havaya uygun, dağlı rüzgarlı bir ülkeye nükleer yapmak çok çok acı bir durum benim düşünceme göre.

      • Berkcan Zülfikar Reply

        Bildiğim kadarıyla yeteri kadar rüzgar enerjisi üretebilecek kadar etkili rüzgarlara sahip değiliz. Rüzgar enerjisi bu yüzden çok tercih edilen bir şey değil..

        • Rüzgar enerjisi, sürekli ve temel olabilecek bir enerji türü değildir. Şehirleri besleyecek kadar büyük miktarlardaki elektrik hiç bir zaman depolanamaz. Rüzgar, an be an değişen bir şey olduğu için her zaman bir yardımcı enerji kaynağıdır. Ancak rüzgarın bol olduğu yerlerde kullanılması hem karlıdır hem temizdir.

  9. Ulan yine karışmış buralar geekliğinizi yapınişte, bari burada siyasi tartışmalara girmeyelim, facebook twitter her yerde yeterince görüyoruz zate..

    • Berkcan Zülfikar Reply

      Dostum burada siyasi tartışma yok, tamamen insan için yapılan bir şey. Hem de geek harmanıyla…

      Her şeye siyasi diye atılmamak lazım..

      • uzun zamandır buradaki yazıları takip ederim siyasi diye atılınacak çok şey gördüm bu söylemim bi analizin sonucu.. bu tartışmaların kökeni tamamen siyasi herkesin kabul edeceği şekilde sadece bu konu hakkında değil bunun üzerine tartışılabilir az bi miktar :D..

        • Berkcan Zülfikar Reply

          ‘Her şeye siyasi diye atılmamak lazım..’ lafımın sübliminal mesajı ‘yafta’ idi. Ortada siyasi bir isim yokken böyle çıkışmak anlamsız hani. Bunu başka birileri yapsaydı da yine yazılırdı. Çünkü radyasyonun etkilerinin hala daha hissedildiği bir yerdeyiz. Bu konuları böyle geçiştirmemekte fayda var…

          • şimdi bu konuşmamızın konuyla hiç bi alakası yok fazla kafa şişirmeye de gerek yok kısaca radyasyon zararlı..

  10. Feyzullah Erince Reply

    Kurulacak iki nükleer santralin enerji ihtiyacımızın yalnızca % 5’ini karşılayacağını biliyor muydunuz?
    Yani alınan risk son derece gereksiz.

  11. Nükleer enerjiyi uçak ya da tüp kazası ile karşılaştırabiliyorsanız size hayırlı işler diliyorum hayat diye nasıl bir ilüzyon yaşıyorsanız artık kolay gelsin.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.