Bir iki gündür canımız sıkkın.

Fark etmişsinizdir zaten. Siteye canımız sıkkın olduğunda, içimizdeki geek bir köşeye çekilip yerini karanlık bir boşluğa bıraktığında çok yazılar patlatasımız gelmiyor genelde. Olayı akışına bırakıp, bir süre kafamızı dinlemek istiyoruz. Bir köşeye sığınasımız geliyor ve o köşeden, sadece söylenmesi gereken bir şeyler olduğunda çıkıyoruz. Şimdi söylenmesi gereken bir şeyler olduğunda.

Özgecan’ın başına gelenlerle ilgili bir özet yapmaya ne gerek var, ne de bizde bunu tekrar yaşamaya yetecek yürek. Bizim meramımız da bununla değil zaten. Yapılanın insanoğlunun en aşağılık örneklerini bile utandıracak kadar kahpe, acımasız ve kalpsiz bir hareket. Bunu yapma hakkını kendinde görüp, sonrasında da hesaplı bir şekilde delilleri ortadan kaldırabilecek kadar soğukkanlı kalmak başka tip bir sosyopatlığın belirtisi, başka tip bir korkunçluk.

Bizim meramımız bu olay bittikten sonra başlıyor. Gelen tepkilerle. İnsanın doğası belli. Damarlarımızda kana kan, dişe diş isteyen bir duygu kabarıyor ister istemez. Bunu o kadına reva görenlerin daha kötülerine reva görülmesini istiyor insan. Bunu “sonrasında gelenleri caydırırız” gibi rasyonel bir düşünceyle değil, vahşi bir dürtüyle istiyor. Bunu arzulayan kimseyi yardıracak değilim. Bu benim ailemden, yakınımdan birinin başına gelse neler yapabileceğimi hesaplayamıyorum. Sınanmadığım günahın notunu veremem kimseye. Kimseye tutup da “böyle şeyler düşünme” diyemem.

Diyebileceğim ve bu yazı boyunca demeye çalışacağım şey ise şu: Senin bu insani ve doğal tepkini manipüle edip, daha kahpe, acımasız ve kalpsiz bir şekilde kullanacak olanları gözden kaçırma. Müsaadeniz varsa, demek istediğim şeyi bir haberle alıntılamak istiyorum. Aşağıdaki paragraflar, Radikal.com.tr’nin dün yayınlanan haberinden birebir alınmadır.

nihat zeybekçi tweet

Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, Mersin ‘de bıçaklanarak öldürülüp yakılan 20 yaşındaki Özgecan Aslan’ın ölümüne Twitter hesabı üzerinden tepki gösterdi. Zeybekçi, “insanlığın katledildiği” cinayetler için idam cezasının getirilmesi gerektiğini söyledi.

“Özgecan Aslan yavrumuza Allah’tan rahmet ve ailesine sabır diliyorum. Rabbim yavrumuzu cennetinin en güzel yerine koysun inşallah” diyen Ekonomi Bakanı, “Özgecan Aslan gibi insanlığın katledildiği cinayetler için idam cezasını getirmeyi hassasiyetle tartışmamız ve getirmemiz gerekiyor” diye yazdı.

Nihat Zeybekçi, haberin de verdiği gibi, bu ülkede iki kabinedir Ekonomi Bakanlığı yapılıyor. Yolsuzluk iddiaları ile görevinden alınan Zafer Çağlayan’ın yerine oraya geçti. Bundan öncesinde kendisi Meclis Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji komisyonu başkanıydı, ondan da önce Denizli Belediye Başkanı görevini ifa etmekteydi. Kendisi uzun zamandır partisinin bünyesinde siyaset yapıyor anlayacağınız. Umarız kadına karşı şiddete, ataerkil düzen ile sonuçlarına ve kadın cinayetlerine karşı olan bu tavizsiz ve sert duruşu partisine de sirayet eder; zira daha önce o kurumdan şöyle açıklamalar gelmişti.

  • “Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz. O fıtrata terstir. Çünkü fıtratları farklıdır, tabiatları farklıdır, bünyeleri farklıdır. Örneğin iş hayatında hamile bir kadını erkek ile aynı şartlara tabi tutamazsınız. Bir anneyi, çocuğunu emzirmek zorunda olan bir anneyi bu tür yükümlülükleri olmayan bir erkekle eşit konuma getiremezsiniz. Kadınları erkeklerin yaptığı her işte çalıştıramazsınız, komünist rejimlerde olduğu gibi. Eline ver kazmayı küreği, çalışsın. Olmaz böyle bir şey. Onun narin yapısına bir defa bu ters düşer.” 

  • “Sağlık Bakanlığı geçen günlerde bir açıklama yaptı yılda 100 kürtaj yapıldığını söyledi. Bu ne demek? Yılda 100 bin cinayet işleniyor. Anası olacak kişinin hatasından dolayı çocuk niye suçu çekiyor. Anası kendisini öldürsün”

  • “İşsizlik oranı niye artıyor biliyor musunuz? Çünkü kriz dönemlerinde daha çok iş aranıyor. Özellikle kadınlar arasında kriz döneminde işgücüne katılım oranı daha artıyor.

  • “Bosna’da kadınlar tecavüze uğradı ama doğurdular. Anne karnında hepsi öldürülseydi o tecavüzcülerin yaptığından çok daha büyük bir dram, suç ortaya çıkacaktı.”

  • “Onun için aileye sahip çıkacağız. Kendi başına bırakılan ya davulcuya ya zurnacıya. Davulcu, zurnacı kızmasın. Bununla ne demek istediğimi anlıyorsunuz.”

 

Bir anda bir organizasyonun duruşunun böyle gelişmesi çok takdire şayandır; eğer gerçekten de olaylar böyle gelişiyorsa. Gelin görün ki, mecliste şu yasaların geçirilmesini hararetle savunan; bunlara karşı çıkan aklı selim partilere de “ne yani Bonzai’ci misiniz, molotofçu musunuz?” demek suretiyle harika siyasi manevralarla tepki veren de aynı organizasyon olunca, insan, biraz da olsa şüphe ederken buluyor kendini.

İdam cezası hassas bir mesele değil aslında. Ama daima öyleymiş gibi tartışılıyor. Konuşmaların ekseni hep aynı doğrultuda. Hayatın kutsallığından söz ediliyor. Kimse kimsenin canını alamaz, o Allah’a mahsustur deniyor. Burada asıl konuşulması gereken devasa bir fil geziyor odada, ama kimse o file dokunmuyor. Mesele insan canının kutsallığı değil. Mesele rehabilitasyon ihtimalini göz ardı etmek değil. Mesele dini inançlar değil. Mesele, insan öldürme gücünü meşru bir şekilde kime teslim ediyor olduğumuz.

robespierre-sentado--644x362

Devlet dediğin şey, legal bir çetedir. Bunun başka bir izahı yok. Devlet üzerine hüküm kurduğu toplumun mutabakata vararak bazı yetkiler verdiği ve bazı hareketlerin sonucundan muaf kabul ettiği bir kurumdur. Yaptıkları şeylerin tekelini ister, bozanları cezalandırır. Örneğin devlet için tebasından para toplamak meşru ve normaldir; fakat bunu bağımsız bir örgüt yaptığı zaman adı haraç olur. Devlet piyasalara farklı yollarla müdahale edebilir, stokları kontrol edebilir; fakat bunu bağmısız bir örgüt yaptığında adı spekülasyon olur.

Biz Türkiye olarak çok uzun zamandır devletimize hak ettiğinden ve suistimal etmeyeceğine emin olduğumuzdan çok daha fazla güç verme hatasını işliyoruz. Politikaları değil, liderleri oyluyoruz ve güçleri ideolojilere değil; şahıslara sabitliyoruz. Bunun bir sonucu olarak sık sık elimizde şahıs devletleri kalıyor. Onların elini kolunu sallaya sallaya daha fazla güç elde etmelerine yeterince ses çıkartamıyoruz çoğu zaman. En azından, 2013 Haziran’ını çıkartırsak aradan, çok sakin bir kabullenmişlik var ortada.

Şahıslarda toplanan güçler, fevri kararlara yol açıyor. Liderimiz bir heykeli beğenmediği için ertesi gün kaldırılmasından başlıyor, aynı liderimiz laf arasında kızlı erkekli yaşanmasını tasvip etmediğini belirttiğinde, bu beyan bir yasa ya da kanun olmamasına rağmen rozetli, resmi devlet polislerinin bu konuda baskınlar yapmasına kadar gidiyor bu. Çünkü bu laflar yatay bir güç düzleminde dolaşmıyor, dolaşmadığı için saçma yerlerini budayacak kimse olmuyor etrafta. Her şeyin tepesinde bir “Reis” var ve onun “emaneti” korunuyor çünkü.

O hâlde soruyorum size, bu güç strüktürünün norm olduğu bir ülkede; bu fevriyetin kabullenilmiş olduğu bir sistemde o çarka bir de öldürme yetkisi mi verelim gerçekten? Berkin Elvan’ların, Ethem Sarısülük’lerin, Ali İsmail Korkmaz’ların, Metin Lokumcu’ların ve Hrant Dink’lerin hesabının sorulmadığı bir sistemden sadece Özgecan’ların hak eden katillerine mi ölüm hükmü vermelerini bekleyeceğiz? Bunun suistimal edilmeyeceğine inancımız tam mı hakikaten?

Bu ülkede idam cezası kalkınca, bunun avantajı suçluların rehabilite olma ihtimali olmadı hiçbir zaman. Bunun artıları arasında insanın temel yaşama hakkının korunması yoktu. Allah’ın kendi verdiği canı sadece Allah’ın alması meselesi değildi çözüme kazandırdığımız. Bu ülkede idam cezası kalkınca, bir daha şunun olmayacağı garanti altına alındı sadece.

maxresdefault (1)

Gerçekten, samimiyetle Türkiye’ye idam cezasının geri gelmesi gerektiğini düşünen var mı aranızda?

 

Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

25 Comments

  1. Suçu engelleyecek tek şey korkudur. Rehebilitasyon,yasa,hukuk,kanun vs hiçbir şey korku kadar etkili olamaz insanda. Vicdan dediğimiz şey zaten korkudan doğan bir olgudur. O yüzden suça engel olması için potansiyel suçlulara korku aşılanması gerek. Eğer bunu yaparsam bunlar başıma gelecek diye ikinci kez düşünmeli eylemini gerçekleştirmeden önce. İdam şart değil bunun için, tecavüzcüler hadım edilsin,böyle vahşice cinayet işleyenler mühebbet alınca devlet onları besleyip bellona ranzalarda yatmalarına izin vermesin o hapishane onlar için işkence yuvasına dönüşsün. Yemek ve su sadece erken ölmemeleri için verilsin günlük en ağır işkencelere maruz kalsınlar. Bu yazdıklarım vahşice gelebilir bazılarına ama yozlaşmış toplumumuzun içinde barındırdığı suçlulara ve potansiyel suçlulara ancak bu şekilde eğer vurabiliriz. İnsanhakları diye de kimse ağlamasın. Adı üstünde insan hakları böyle suç işleyenler insan tanımından çıkar onları bağlamaz bu hak.

    • Saadet Eryılmaz Reply

      Korku suçu falan engellemez. Suçu doğuran şeylerden biri korkudur. Devletin işkence, hadım gibi güçler verirseniz (ki pratikte zaten var), kime niyet kime kısmet lafını çok duyarsınız. Esas olan vicdanlı, insansever, hayvansever, şiddet karşıtı bireylerden oluşan bir toplum yaratmak, bu ise kesinlikle korku yönetimiyle olmaz, olamaz.

      • Ruşen Akman Reply

        Teşekkürler Saadet, söyleyeceğim herşeyi söylemişsin..

  2. Enki Bircan Reply

    Normalde idam cezasının kısmen gerektiğine inanıyorum. Yani sadece seri cinayetler, toplu katliamlar vb. suçlarda olması gerektiğine inanıyorum. Ama öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, birisi çıkıp da toplu katliam yapana idam cezası verelim dese, o işin sonu hırsızlara idam cezasına kadar bile gider. Çünkü ülkemizdeki politikacılar, sırf kendi çıkarlarını düşünüyorlar ve mantıklı düşünmüyoralr, çevrelerinde olup biteni görmüyorlar. O yüzden bu ülkeye idam cezası filan gelmesin, idam cezası diyip toplu katliam yaparlar filan, beklenir bu devletten.

  3. Deniz Yıldırım Reply

    Aynı düşünceler içerisindeyim yasal olarak öldürme gücünü suçsuz insanları kolayca hapse atabilen bir devlete veremeyiz.

  4. dalvadorsali Reply

    Memleketin her ilinin her semtine bi Rorschach lazım..

  5. Mustafa Bayraktar Reply

    Özellikle seçme ve oy atmadaki çarpıklığımız daki tespitinde haklısın. Bunu bir kenara bıraktığımızda idam cezalarını sadece yargı verebiliyor. Ancak şu anda bağımsız olan yargıların ne ölçüde bağımsız olduğu da tartışılır. Ancak yine de idam cezasının belli suçlar için getirilmesi şarttır.
    Bunu neden söylüyorum? Özgecan olayının yaşandığı gün bir başka cinayetin mahkemesi sonuçlandı.Adana’ da 6 yaşındaki Gizem’i öldüren canavar sadece 12 yıl ceza aldı. Özgecan olayı nedeniyle bu karar arka planda kaldı. Şimdi ben bir kız babasıyım. Benim kızımda 6 yaşında. Ben Gizem’in Babası yerinde olsam ne hissederim acaba? Benim güzel yavrumu benim elimden alan canavar sadece 12 yıl yatacak olsa ne hissederim? Bu adalet midir? Özgecan’ı öldürenler de en fazla 20 yıl yatıp çıkacaklar. Bu mudur adalet?
    İdam cezasını getiremiyorsak eğer bu tip yaratıklar için en ağır şartların yer aldığı hapishaneler inşa edip orada bir daha gün yüzü görmeyecek şekilde içeride tutmamız gerekmelidir.
    Bir kız babası olarak benim hislerim bunlar. Ya idam ya da ağırlaştırılmış müebbet hapis.

    • Ruşen Akman Reply

      Şu anda idam cezası yerine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası veriliyor. İdam cezası uygulanmaya başlarsa bile ağırlaştırılmış müebbet verilmeyen suçlara uygulanmaz. Önce cinayet, tecavüz gibi suçlara müebbet verecek seviyeye gelmesi lazım sistemin. Sonra iyi hal ve hafifletici sebepten faydalanmamaları sağlanmalı. Bunlar yapıldıktan sonra ancak tartışılabilir idam sistemi..

      • Mustafa Bayraktar Reply

        Katılıyorum. Bu tip suçlar içinde ayrı ceza evi yapılmalı. Ancak bir başka sorun mu tür suçlara bakan mahkeme ve savcıların özel oluşturulması. Hatta ve hatta polis kuvvetlerinde de özel birim oluşturulmalı. Bilemiyorum bu tür konularda çok ilkel ve cahiliz hala ülke olarak.

  6. Elinize sağlık öncelikle, harika bir yazı olmuş. Hiçbir zaman tam anlamıyla bağımsız olamamış yargı sistemimiz günümüzde her zamankinden daha fazla maşa haline getirilmişken, güçler ayrılığı ilkesi rahatlıkla tartışılabilir yapılmışken olası bir idam yasasının uygulama bazında varabileceği noktaları hakikaten de iyi düşünmek gerekir. Tamam bu mahluklara mevcut çerçevede verilecek her türlü ceza az gelecek muhakkak da bu açığı kapatmak adına hapishane kültüründen medet umulması da çok mide bulandırıcı geliyor bana. Bu şekilde oralarda yapılan işkenceler bir bakıma meşrulaştırılmış oluyor. Bu uygulamaların mağdurları da yalnızca bu tip mahluklar olmuyor ne yazık ki.

    Zaten bu, klişe gelecek belki ama herhangi bir cezalandırma sistemiyle çözülebilecek bir problem değil. Ha, idam cezasının bu tür vak’aları azaltmayacağını iddia ediyor değilim ancak toplumsal yapımızın çatlaklarını kapamaya yetmez, belli bir oranda üzerini örtebilir yalnızca. Toplumumuzun kadına olan bakış açısıyla ciddi bir şekilde yüzleşme vakti geldi de geçiyor artık. O sebeple, Yiğitcan’ın başka bir yazısında bahsini açtığı gibi “tek bir ölüm için ayağa kalkıyorsunuz, peki şu olurken neredeydiniz” tipinde yargılamaların baskısı altında kalınmayıp, bu olaya ilişkin çığ gibi büyüyen tepkilerin arkasında durmak gerekir. Son yıllarda kadın cinayetleri dudak uçuklatacak ölçüde artmışken nihayet bu konunun ana gündem maddesi olarak ele alınması önemli bir adım. Hayatta kalma mücadelesi verilen bir dönem yaşanmadığı sürece genellikle her yeni nesil, bir öncekine göre daha medeni olur fakat şu anda yetişmekte olan neslin bile kadına olan bakış açısı iyi sinyaller vermiyor. Ufak bir sosyal medya gezintisiyle bile rahatlıkla gözlemlenebilecek bir durum bu. En azından onlara bir bilinç aşılanması bile bir kazanç olacaktır. Şu entry bahsettiğime güzel bir özet teşkil ediyor mesela: https://eksisozluk.com/entry/49188675

    Son olarak, üzerinde yorum yapmayacağım fakat şimdilerde idamdan söz eden Nihat Zeybekci bir yıl kadar önce şöyle bir beyanda bulunmuştu: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/25418976.asp

  7. Yazıyı okuduktan sonra;yazdım yazdım yazdım… 3-4 sayfa dolduracak kadar yazdım,insanlığın evriminden girdim,tüm tarhi ve sosyolojik olaylarladan çıktım,insanların toplumsal yaşama gerekliliğinden girdim,yine bu toplumsal yaşamı sürdürecek devlet sistemdelerinden çıktım,dinlerden girdim felsefelerden çıktım.Sonrada bir anda sildim!!!! Canım o kadar sıkkındı ki artık pes ettirilecek kadar yılmıştım,kime ne laf anlatacaktım, kimlere ne kabul ettirecektim.Sende o kadar yazıyı yazmışsın herkes okusa bile en sonda sorduğun soruya takılmışlar,idam olmalı mı olmamalı içeriğinde yorumlar yazılıyor altına!Yine pes ettirecek durum şu bu kız öldü 2 gün ortalıkta haberleri çıkar sonra unutulur,taa ki bir kez daha bir kız çocuğu öldürülene kadar herşey eski hamam eski tas!

    Artık ne yazsam ne söylesem bende takıldım kaldım.12 senedir ülkede herşey zıvanadan çıkar mı çıktı işte!

  8. Anne? Beni duyuyomusun? Bugün pazar değil neden yıkıyorsunuz beni?Kıyafetlerim nerde? Bu beyaz örtü ne anne? Çok sert. Neden bir tabutun içindeyim? Kim bu insanlar? Neden gömüyosunuz anne beni? Ben isteyerek yapmadım bunları! Tecavüz ettiler anne! Burası çok karanlık. Korkuyorum anne. Neredesiniz? Göremiyorum. Her taraf toprak kokuyor. Yağmur mu yağdı?Ben artık acı çekmiyorum. Pis, soğuk elleriyle dokundular bana. Bağırdım, çığlık attım kimse duymadı,kimse yardım etmedi bana anne! Kendimi korumaya çalıştım bileklerimi kestiler anne! Ellerimi kopardılar! Artık sana dokunamayacakmıyım? Ateşe attılar beni anne! Yaktılar beni! Artık sana sarılamayacakmıyım? Babamı koklayamayacakmıyım? Ya arkadaşlarım? Onlarla birlikte olamayacakmıyım? ANNE SEN BENİ BIRAKMAZSIN DİMİ? KIZIM CANIM YAVRUM DEYİP SARILIRSIN BANA DEĞİL Mİ? ANNEM BEN SENİ ASLA YANLIZ BIRAKMAM SENDE BENİ YANLIZ BIRAKMAZSIN DİMİ? ÖLMÜŞ OLSAMDA GELİRSİN ZİYARETİME DİMİ? Burası çok soğuk anne. Üşüyorum. BİR AVUÇ TOPRAK DAHA ATARMISIN ÜSTÜME?

    (ALINTIDIR)

  9. Böyle bir suçu gerçekleşitiren cani , zaten fiilin sonunu düşünemiyor. İdam gelmesi saçma. Olan yine olur tek değişiklik zanlı idam edilir. Hapiste ömrünü çürütmektense toprağa erken gübre olmuş olur. Allah öbür taraf komedisi çözüm olmasın lütfen.

  10. O kadar şey yaşandı kaç yıldır. Hiç mi akıllanmadınız, hiç mi bir şey öğrenmediniz bilmiyorum. Hala idam cezası gelse, tecavüzcülerin idam edileceğine inanan insan var. Naiflik mi desem, saflık mı desem, yoksa düpedüz geri zekalılık mı desem bilemiyorum artık…

    • Ruşen Akman Reply

      Twitter’da sosyal medyada dönüp duruyorum, neyse ki benim gibi düşünen en azından mantık sahibi insanlar var şu sitede, buruk bir sevinç içindeyim..

  11. Bu arada. Bu ülkedeki bakış açısı, algı değişmeden; toplumsal bir “aydınlanma” yaşanmadan isterseniz her gün birini idam edin. Yine tecavüz olacaktır. Önce birey değişecek. Sonra aile. Sonra toplum.

  12. bence yasal olarak gelmesin diğer arkadaşlarında dediği gibi ülkemizde hukuk nasıl ilerliyor herkes az çok bilir bu durumu kötüye kullanmak istiyenlerde olucakdır ama bu cinayette suçu olanlara özel istisna olarak bence asılsın sadece bunlara masus

    • Ruşen Akman Reply

      En azından tecavüzcülerin iyi halden ve hafifletici sebeplerden faydalanmamalarını sağlasak büyük gelişme olur bizim için..

      • bence ölüm bile onlara bir ceza değildir özel işkence yerlerinde ömürleri boyunca işkence edilmesi gerek sadece yasıyabıleceklerı kadar su ve yemek verılmesı gerek

  13. Sizin paylaştığınız bu link’i okuduktan sonra, yazdığım bir şeyler var. Meselenin humanistlik olmadığını açıkça söyleyebilirim. Ast olanın ilahi adalet yakalama çabasının nafileliğinin farkında olunmayışı. Yani var olan fiziksel evrende bunun var olamayacağının kabul edilmeyişi. Adalet yoktur. Çünkü eğer adaleti kendi ellerimizle gerçekleştirmeye çalışırsak, bu adalet olmayacaktır. Bunun kendisi başka bir suçu yaratacaktır. Geri dönülemez cezalar vermememizin, insan bedeninin bütünlüğünü bozmamaya çalışmamızın nedeni budur. Toplum vicdanının rahatlaması gibi bir amaç güdülmemelidir. Vicdanlarımız genelde mantıksız ve intikam gibi zararlı duygularla alevlenir. Hukuk’un üstünlüğü kanun koyucunun veya kanun uygulayıcısının üstün olduğu anlamına gelmiyor. Bütün toplumun ortak bir benliği ve iradesi olduğu için üstündür. Yani hem kanun koyucudan hem de uygulayıcısından kat ve kat büyük bir şeydir. Dediğim gibi amacımız, suçu önlemek olmalı ve bunu başka suçlar işleyerek yapamayız. Diyelim ki o adamı bana verdiler ki verirlerse ben o adamları ıslak hortumla döve döve, zatureden acılar içinde ölmelerini bekleyeceğim bunu yaparım, ama bu benim insan olmamdan kaynaklanıyor. Ama durup düşündüğümde bu beni suçlu yapar. Beni cellat yapar ve ertesi gün bir şuç ihtimalinde dahi insanların linç edildiği bir topluma dönüştürür. Ve diyelim ki bu adamlardan biri suçsuz çıktı, biliyoruz ki on yıllar sonra aklanan insanlar var, kimse gerçekte ne olduğunu bilemiyor. Ve sonuçta bu bizi ne yapar? masum birine işkence eden benim, suçumu kim üstlenecek? ben bunu nasıl kaldırabilirim. Diyelim ki suçlular ve linç ettik, akşam eve gidip uyuduğunuzda bir insanın canını almış olan bizler suçsuz mu olacağız? bu lekeyle yaşabilecek miyiz? Bu şiddeti, tecavüzü, cinayeti haklı çıkarmak değil midir? en başta kendimizle çelişmiyor muyuz? en başta bunun hiç bir haklı sebebi olamayacağını iddia ettiğimiz için bu noktada değil miyiz? Bu dünyada kimse adaletin direk olarak uygulayıcısı olmamalıdır, adalet sistemimiz kolektif bir bilincin yansıması olarak var olmalıdır. Biz insanların öc alma duygusunu tatmin etmek için ceza vermiyoruz. Biz cehennem ve cenneti vaat eden Tanrı’nın yerini almaya çalışmamalıyız, birey olarak kimseden üstün olamadığımızı kabullenmeli ve hukuk’u bizim irademizin üstünde, Tüm iradelerin bileşimi olduğunu kabul etmeliyiz. Ve hukuk asla öc alma amacı olmamalı, bizim 2 amacımız olmalı, caydırıcılık ve uslandırma, suçun işlendiği anda hukuk devreye girmez, hukuk suç işlendiği anda yenilmiştir zaten. Suçun işlenmesini önlemek öncelikli amacımızdır, ve sonrasında ise olanları asla geri alamayacağımız için, adaleti sağlamakta başarısız olduğumuzu kabul etmeliyiz ve suçu işleyen ve mağdurun ikisinin de bizim kurbanlarımız bizim yetersizliğimizin kurbanları olduğunu kabul etmeliyiz. Biz onlardan üstün değiliz, kimse değil. Bu yük öncelikli olarak biz kendine hukukçu, siyasetçi, öğretmen diyenlerin sonrasında ise herkesindir. Biz hırsızlığı önleyemiyoruz, çünkü adil bir gelir dağılımı yaratacak kanunları koyamıyoruz, insanlara insanca yaşama sansı veremiyoruz, biz tecavüzü önleyemiyoruz, çünkü insan gibi cinsel eğitimi ve özgürlüğü sağlayamıyoruz, biz cinayetleri durduramıyoruz. Bu Dünya’da kimsenin film kahramanı olmadığı kimsenin ise film kötüsü olmadığını bilmeliyiz. Kimse gerçekten kötü veya iyi değildir. bizler iyi değiliz, onlar kötü değiller, gerekli şartları sağlanırsa, bir hukuk profesörünün bile işkence evet dediği bir dünyada gördüm ve bu dünyada kimse adil veya masum değildir. saygılarımla. “Tanri bizi kralsiz ve onun adaletinden mahrum bırakmasin. Ama onun adaletine de muhtac da birakmasin.”

  14. Deniz Girgin Reply

    Meselenin humanistlik olmadığını açıkça söyleyebilirim. Ast olanın ilahi adalet yakalama çabasının nafileliğinin farkında olunmayışı. Yani var olan fiziksel evrende bunun var olamayacağının kabul edilmeyişi. Adalet yoktur. Çünkü eğer adaleti kendi ellerimizle gerçekleştirmeye çalışırsak, bu adalet olmayacaktır. Bunun kendisi başka bir suçu yaratacaktır. Geri dönülemez cezalar vermememizin, insan bedeninin bütünlüğünü bozmamaya çalışmamızın nedeni budur. Toplum vicdanının rahatlaması gibi bir amaç güdülmemelidir. Vicdanlarımız genelde mantıksız ve intikam gibi zararlı duygularla alevlenir. Hukuk’un üstünlüğü kanun koyucunun veya kanun uygulayıcısının üstün olduğu anlamına gelmiyor. Bütün toplumun ortak bir benliği ve iradesi olduğu için üstündür. Yani hem kanun koyucudan hem de uygulayıcısından kat ve kat büyük bir şeydir. Dediğim gibi amacımız, suçu önlemek olmalı ve bunu başka suçlar işleyerek yapamayız. Diyelim ki o adamı bana verdiler ki verirlerse ben o adamları ıslak hortumla döve döve, zatureden acılar içinde ölmelerini bekleyeceğim bunu yaparım, ama bu benim insan olmamdan kaynaklanıyor. Ama durup düşündüğümde bu beni suçlu yapar. Beni cellat yapar ve ertesi gün bir şuç ihtimalinde dahi insanların linç edildiği bir topluma dönüştürür. Ve diyelim ki bu adamlardan biri suçsuz çıktı, biliyoruz ki on yıllar sonra aklanan insanlar var, kimse gerçekte ne olduğunu bilemiyor. Ve sonuçta bu bizi ne yapar? masum birine işkence eden benim, suçumu kim üstlenecek? ben bunu nasıl kaldırabilirim. Diyelim ki suçlular ve linç ettik, akşam eve gidip uyuduğunuzda bir insanın canını almış olan bizler suçsuz mu olacağız? bu lekeyle yaşabilecek miyiz? Bu şiddeti, tecavüzü, cinayeti haklı çıkarmak değil midir? en başta kendimizle çelişmiyor muyuz? en başta bunun hiç bir haklı sebebi olamayacağını iddia ettiğimiz için bu noktada değil miyiz? Bu dünyada kimse adaletin direk olarak uygulayıcısı olmamalıdır, adalet sistemimiz kolektif bir bilincin yansıması olarak var olmalıdır. Biz insanların öc alma duygusunu tatmin etmek için ceza vermiyoruz. Biz cehennem ve cenneti vaat eden Tanrı’nın yerini almaya çalışmamalıyız, birey olarak kimseden üstün olamadığımızı kabullenmeli ve hukuk’u bizim irademizin üstünde, Tüm iradelerin bileşimi olduğunu kabul etmeliyiz. Ve hukuk asla öc alma amacı olmamalı, bizim 2 amacımız olmalı, caydırıcılık ve uslandırma, suçun işlendiği anda hukuk devreye girmez, hukuk suç işlendiği anda yenilmiştir zaten. Suçun işlenmesini önlemek öncelikli amacımızdır, ve sonrasında ise olanları asla geri alamayacağımız için, adaleti sağlamakta başarısız olduğumuzu kabul etmeliyiz ve suçu işleyen ve mağdurun ikisinin de bizim kurbanlarımız bizim yetersizliğimizin kurbanları olduğunu kabul etmeliyiz. Biz onlardan üstün değiliz, kimse değil. Bu yük öncelikli olarak biz kendine hukukçu, siyasetçi, öğretmen diyenlerin sonrasında ise herkesindir. Biz hırsızlığı önleyemiyoruz, çünkü adil bir gelir dağılımı yaratacak kanunları koyamıyoruz, insanlara insanca yaşama sansı veremiyoruz, biz tecavüzü önleyemiyoruz, çünkü insan gibi cinsel eğitimi ve özgürlüğü sağlayamıyoruz, biz cinayetleri durduramıyoruz. Bu Dünya’da kimsenin film kahramanı olmadığı kimsenin ise film kötüsü olmadığını bilmeliyiz. Kimse gerçekten kötü veya iyi değildir. bizler iyi değiliz, onlar kötü değiller, gerekli şartları sağlanırsa, bir hukuk profesörünün bile işkence evet dediği bir dünyadayız, burda kimse adil veya masum değildir. saygılarımla. “Tanri bizi kralsiz ve onun adaletinden mahrum bırakmasin. Ama onun adaletine de muhtac da birakmasin.”

  15. alp demirkabız Reply

    idamın caydırıcı etkisine inanıyorum. ama şuanda getirilmesine karşıyım. olur da bir gün suistimale açık olmayan, evrensel ilkere uygun, her sabah öpüp başımıza koyduğumuz bir anayasaya sahip olursak ve çogulcu, katılımcı bir demokrasi ile yönetilirsek neden olmasın.

  16. “Örneğin devlet için tebasından para toplamak meşru ve normaldir; fakat bunu bağımsız bir örgüt yaptığı zaman adı haraç olur. ”

    Meşru ve normaldir, çünkü bu paralar, az ya da çok, halka bir şekilde geri döndürülür. En azından teorik olarak durum böyle, fakat illegal grupların topladıkları haraçta böyle bir şart yok.

ulaş için bir cevap yazın Cevabı iptal et

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.