Malumunuz, Orta Dünya’nın film efsanesi geçtiğimiz sene The Hobbit: Battle of the Five Armies ile son buldu. O final bu efsaneye yakıştı ya da yakışmadı, tartışılır; ama en nihayetinde bitti işte. Silmarillion ve diğer eserlerin film hakları henüz kimseye verilmedi, Tolkien vakfının şimdiki tavrı öyle gösteriyor ki kimseye de verilmeyecek. Yani kuvvetle muhtemel, bir daha dev ekranda bir Orta Dünya filmi göremeyeceğiz. Tabii en azından, aç gözlü biri çıkıp “bunlar yeniden yapılmalı!” diyene kadar. Ona da en az bir yirmi sene var diye düşünüyoruz…
Biz de birkaç aydır bunun derdine düştük malumunuz. Aslında dert değil, bir dürtüydü bizimkisi. Hobbit serisi gözümüzde azalarak bitmesine rağmen yine de Orta Dünya’nın sinematik mitolojisinin bir parçasıydı. O final yapıp, perdeyi çekince nostalji yapmaya başladık. Oturduk, tüm filmleri tekrar izledik. Kulaklıklarımızda Edge of Night ve Misty Mountains Cold loop’a alındı. Pelennor Çayırları rüyamıza girdi, evde “For Frodo!” diye gezdik durduk. Ama tüm bu anma şölenleri çerçevesinde, bence en önemli olanlardan birini unuttuk.
Yüzüklerin Efendisi filmlerinin kelimenin tam anlamıyla muhteşem Türkçe dublajı.
Yüzüklerin Efendisi’nin ilk filmi, Yüzük Kardeşliği çıktığında sene 2001’di. 2001. Önce bir şeyi netleştirelim; eğer filmi izlemek istiyorsanız geçerli sadece dört yönteminiz vardı: Vizyondayken sinemaya gitmek, ciddi bir kalite düşüşünü (ve korkunç bir yanlış film çıkma ihtimalini) göze alıp korsan “sidici” yoluna başvurmak, yeterli vaktin geçmesini bekleyip VCD’sini almak ya da televizyonda izlemek. Unutmayın, 2001 senesi daha Türkiye’de ADSL’nin uçuk bir rüya olduğu yıllardı. 256 kbps hızında ve görece stabil bir geniş bant ağının yaygınlaşması daha en az üç sene alacaktı.
Yani torrent iptaldi anlayacağınız. DVD Player’lar da orta sınıfa inmemişlerdi henüz. Şanslıysanız Almanya’dan akrabanızın getirdiği bir VCD Player’ınız vardı. Yoksa bilgisayarınıza takar, oradan izlerdiniz. Fakat VCD Player’lar genelde alt yazı opsiyonu sunmazlardı. Yer olmadığından mütevellit çoğunluğa oynamak zorunda kalırlardı ve bu yüzden sadece dublajlı sürümü basarlardı. Aynı şey tabii ki televizyon için de geçerliydi. Altyazılı film yayınlayan bir CNBC-e vardı, ama onun da Yüzüklerin Efendisi gibi bir filmi yayınlayacağını ummak, o dönemde, en basit tabiriyle ahmaklıktı.
O yüzden tüm kapılar aynı şeye çıkardı: Dublaj. Bu çoğu filmde sizin canınızı sıkan bir şeydi. Genelde dublajlara çok özen gösterilmezdi. Aynı seslendirme sanatçıları yüz bin farklı karakteri seslendirir, ve hep aynı feyk dublaj ağzını kullanırlardı. Bu çizginin kırıldığı tek bir istisna vardı, o da animasyon filmler. Ona ayrı bir gün değiniriz ama söylemem gerek, ben bugüne bugün hâlâ Shrek’in Mike Myers, Donkey’nin Eddie Murphy olmasını kabullenemiyorum. Benim için onlar hâlâ sırasıyla Okan Bayülgen ve Mehmet Ali Erbil’ler zira…
Uzun lafın kısası, demem o ki, biz 87-93 nesli olarak Yüzüklerin Efendisi’ni dublajlı seyrettik. Hepimiz. Hiç yan çizmenin gereği yok, ister sinemada olsun, ister Kanal D’de, isterse de VCD’de. Bizim için Gandalf Ian McKellan değildi. Bizim için Gandalf şu adamdı çok uzunca bir süre. Bizim için Gandalf, İstemi Betil’di.
Daha önce de söylemiştim, Hobbit: Genç Dişi Elf Aşık Olmayı Öğreniyor’dan çıktıktan sonra oturup baştan Yüzüklerin Efendisi filmlerini tekrar izledim. Vakti zamanında, bundan çok önce Extended Edition’ları izlemiştim bir tek internet vasıtasıyla. Onun dışında izlediğim her sefer, göz bebeğim gibi baktığım VCD’lerimdendi. O VCD’ler de Türkçe dublajlıydı takdir edersiniz ki. Ben hayatımın çok büyük bir çoğunluğunda Yüzüklerin Efendisi’ni Türkçe dublajlı izledim.
Ve tekrardan İngilizce izleyince neyi fark ettim biliyor musunuz?
Türkçe dublajını özlediğimi.
Yüzüklerin Efendisi Türkçe konusunda hep çok şanslı oldu. Bir kere en baştan, kitaplar muazzam bir şekilde çevrilmişlerdi. Çiğdem Erkal İpek ve Bülent Somay‘ın yaptıkları dokunuşlar (Rohan İngilizce’sini Orta Asya Türkçe’sine, Elf İngilizce’sini Osmanlıcaya yakın çevirmek gibi) muazzamdı. Filmlerin Türkçe dublajları da bunun üzerine koydular şüphesiz. Yaptıkları en doğru şeylerden biri kitapların çevirilerine sadık kalmalarıydı. Sonraları başka kitap uyarlamalarının yaptığı gibi uçuk kaçık inisiyatifler almadılar. Hayır, Helm’s Deep Miğfer Dibi’ydi ve Grima Saruman’a “beyim” diye hitap ediyordu.
Ama belki de yaptıkları en doğru şey, çalıştıkları oyuncuların kalibresiydi. Gerçekten de efsane isimler vardı o kadroda. Mesela Uğur Polat’ın Boromir performansını kim unutabilir? Ya da Ayça Bingöl’ün Arwen’ini? Yekta Kopan ve Volkan Severcan sırasıyla Pippin ve Merry olarak tam anlamıyla harika değiller miydi? Her şeyi geçin söyleyin bana, Bilbo’yu Ian Holm’un sesiyle mi hatırlıyorsunuz, yoksa Erol Günaydın’ınkiyle mi?
Sadece ismi de yüzü de çok bilinen oyuncular değil, tiyatro ve dublaj dünyasının efsane isimlerinin de çok büyük yerleri vardı o kadroda. Daha sonra Ratatouille’da Linguini’yi seslendirecek olan Emrah Özertem Frodo’yu oynuyordu örneğin. Shrek 2’deki Kedi olarak da hatırlayabileceğiniz efsane tiyatrocu Engin Alkan, Samwise Gamgee olarak kusursuzdu, ve itiraf edelim, tip olarak da role benziyordu. Aragorn’u Boğaçhan Sözmen seslendiriyordu ki, kendisi aynı zamanda Alaaddin’deki cin, aynı adlı çizgi filmdeki Johnny Bravo ve aynı adlı filmdeki Tarzan’dı.
O kadar fazla bağlantı var ki bizim geek dünyamızla bu kadro arasında… Mesela Saruman’ı seslendiren Mazlum Kiper, Harry Potter’da da Rubeus Hagrid’di. Gollum ile yardıran Bahtiyar Engin, Karayip Korsanları’nda Swann, Arabalar’da Clank‘ti. Legolas’ın sesi Murat Şen, hem Neo, hem Jack Sparrow, hem de Batman‘di, Gimli’yi canlandıran Ender Yiğit’i de unutmamak gerek. Galadriel performansıyla daha ilk saniyeden Yüzüklerin Efendisi’ne bizi aşık eden, “unutulmaması gereken şeyler unutuldu” diyerek gördüğümüzün başka bir dünya olduğuna bizi ilk kareden ikna eden Özden Ayyıldız ise Matrix’teki Trinity, Harry Potter’daki Bellatrix, Kill Bill’deki Bride‘dı…
Özetle çok muhteşem bir işti Yüzüklerin Efendisi’nin Türkçe dublajı. Bu işe yakışan, bu işe yaraşan buydu. Ve hiç etrafında dolandırmayalım lafı, bize Yüzüklerin Efendisi’ni sevdiren birinci şey Çiğdem Erkan İpek ve Bülent Somay’ın çevirisiyse, ikinci şey de bu kadronun muhteşem dublajıydı. O yüzden müsaadenizle bir saniye durup, bu harika işi ayakta alkışlamak istiyorum. Her kim bu işe imza attıysa, milyon kere, milyar kere teşekkürler!