Aralık ayının sonuna vardık, bir yılı daha geride bırakıyoruz. Sizi bilmiyoruz ama sevgili geek’ler, biz bu yılı atlattığımız için biraz mutluyuz. İnanır mısınız, şöyle bir oh bile çekmek istiyoruz. Bu rahatlama ânının şerefine, bu yıl da izlediğimiz, sevdiğimiz, orada burada üzerine konuştuğumuz eserlerden küçük bir seçkiyi sizinle paylaşmak istedik.  Yalnız baştan anlaşalım; karşınızda kritiklerden kritik beğenilmiş, bütçesi puanı dengeye getirilmiş üretimler değil, birer farklı birey olarak keyfini çıkarttığımız işler yer alıyor. Hem öyle olmasa bile keyfin zorlaması olacak değil ya!

Siz yine bu ikinci listeyle sevdiğimiz dizilere bir bakın, kaçırdıklarımızı bize yazın; beraber listeleri genişletelim. Bir geek’in diğerine en büyük yardımı budur!

Not: Listede yer alan diziler, alfabetik olarak sıralanmıştır.

images (3)

CHERNOBYL

Chernobyl, bu yıl çıkan en kaliteli yapımlardan bir tanesi, çok net. Oyunculukların kalitesi, hikâyenin işlenişi, atmosfer, her şey inanılmaz güzeldi. Dizinin yapımından sonra tartışmalar çıktı, doğruluğu tartışıldı, politik kavgalara sebep oldu ama bunların hepsi aslında dizinin ne kadar büyük bir iş başardığının bir başka kanıtıydı sadece. Nükleer bir tesisin patlamasından sonraki yaşanan gerilimi, anbean izleyen insanlara aktararak milyonlarca insana bir anda arama motorlarına “Nükleer santral nasıl çalışır” gibi sorular sordurması bence Chernobyl’in ne kadar ciddi bir iş olduğunun bir göstergesi. İzlerken hem inanılmaz gerilip hem de zamanın nasıl aktığına ve benim bölümleri nasıl bitirdiğime inanamadığım bir dizi olmuştu. Bu yılın kuşkusuz en iyi dizilerinden biriydi bana göre. – Halit.

DARK

Bu listede çok başka seviyelerde çok başka diziler olacağını biliyorum ama Dark, bu konuda benim için başka bir yere sahip. Hem tamamen anadilinde olduğu ve kendi kültüründen taviz vermediği için bu yeri kazanıyor hem de piyasaya çeşitlilik getirdiği için. Bir kere yakaladığı başarıyı Almanca olmasına rağmen en çok izlenen Netflix dizileri listesine girerek de gösteriyor, bu da çok popüler İngilizce dizilerle bir mücadeleye girdiği ve kazandığı anlamına geliyor. İlk sezondaki yeni, taze senaryosu ve tarzıyla kalplere girmişti ancak ikinci sezonu, diziyi bambaşka bir seviyeye taşıyor ve bambaşka bir hikâye anlatmaya başlayacağını söylüyor dizi. Dark, hem ağır bilim kurgu dizisi olmayı hem de iyi bir aile draması olmayı iyi kotarıyor. – Ruken.

FLEABAG

İlk sezonu 2016 yılında yayınlanan Fleabag’i normal şartlarda 2019 listesine alamazdık ancak Fleabag, ilk sezonundan sonra büyük bir ara verdi ve ikinci sezonuyla bu yıl seyirciyle buluştu. Benim de diziyle tanışmam, söz konusu ikinci sezona denk geldi. Zerrece şüphe duymadan Fleabag’in kendi türünde izleyebileceğiniz en iyi işlerden olduğuna güvenin, izlemediyseniz mutlaka şans verin. İzlediyseniz zaten biliyorsunuz. – Deniz. 

rick-and-morty-season-4-1190682-1280x0

RICK AND MORTY

Sonunda muhteşem serimiz Rick and Morty’e kavuştuk. Yine kaliteli mizah ve sürükleyici aksiyonu ile izleyiciye tam bir şölen sunmaya devam ediyor. Rick and Morty’nin en iyi yaptığı şey olan yirmi dakikada bir sürü şey anlatması ve bütün olaylar yaşanırken Rick ve Morty arasında geçenleri izletmesi yine eski sezonlar kadar keyifli. Fazla söze gerek yok çünkü Rick and Morty! – Furkan.

THE MANDALORIAN

Mandalorian, Star Wars severlerin uzun zamandır yaşadığı memnuniyetsizliğin üzerine ilaç gibi gelen izlemesi oldukça keyifli bir dizi. Hem o evrene dair bir şeyler görmek hem de sevenlerini yer yer tebessüm ettiren yer yer duygulandıran referanslarla karşılaşmak bir hayran için tarifsiz bir duygu olsa gerek. Ayrıca bir dizi, yüzünü görmediğimiz bir karakterin duygularını ancak bu kadar iyi verebilirdi herhalde. Karakterle bütünleşmek, onun başına gelenlere heyecanlanmak ve bir Mandalorian’ın becerilerini seyretmek hakikaten seyirciye güzel dakikalar geçirtmeye yetiyor. Tabii bir de dünyanın en sevimli yaratığı Baby Yoda var, sırf onun için bile izlenir yahu! – Furkan.

Beklenmedik bir Star Wars gözdesiydi açıkçası. Günümüzde, artık anlamını yitirmiş, eski hayran kitlesinden iyice uzaklaşmış olan ana film serisinin evreninden uzakta ancak o evrenin kurallarına, bireylerine, kültürlerine bağlı, tertemiz bir Star Wars western hikâyesi. Jon Favreau şefimizin sihrini konuşturduğu, Dave Filoni, Taika Waititi gibi muhteşem insanların yönettiği bir diziye, Pedro Pascal gibi yüzünü bile göstermeden oyunculuk şov yapan bir başkarakteri ekleyince dizi tadından yenmiyor açıkçası. Bebek Yoda’yı katmıyorum bile, o ponçik apayrı bir dünya zaten. – Berdan.

Son yıllarda Star Wars’un unuttuğu birçok şeyi bünyesinde barındıran basit ama etkili bir hikâyeye sahip olan dizi, adeta Star Wars evreninde geçen bir kovboy hikâyesi. Star Wars: Rise of The Skywalker ile biten üçlemenin ardından, her bölüm sonundaki jenerik müziğiyle beraber ilaç gibi geliyor bana. Birkaç sene sonra 2019 yılına baktığım zaman Baby Yoda’yı hatırlayacak olmam bile benim bu diziyi bu yılın en iyi dizilerinin arasına koymam için yeterli bir sebep bence. – Halit.

images (5)

WATCHMEN

Nasıl yani? Damon Lindelof gibi, maalesef iyi işlerle anamadığımız bir yönetmenin, orijinal çizgi romana bağlı kalarak, günümüz dünyasıyla paralellikleri gözümüze sokmadan, gayet renkli, derinlikli bir hikâyeyi, yeni karakterlerle anlatabilmesi şaşırttı beni. Zack Snyder’a da hakkını teslim etmek lazım fakat Watchmen’in orijinal çizgi romanındaki anlatım tekniğinin dışına çıkarak, hikâyenin ana hatlarını dizi formatına ancak böyle taşıyabilirdi Lindelof, iyi ki de yaptı bunu. Sonuç olarak, ummadık taş, hakikaten de baş yararmış, onu gördük. – Berdan.

GOOD OMENS

Çekileceğini duyduğum andan itibaren içimde güzel olacağına dair bir güven vardı, dizi de sağ olsun beni yanıltmadı. Senaryo güzeldi, diyaloglar güzeldi, anlatım güzeldi, David Tennant ve Michael Sheen’e zaten laf yok; eh, Amazon da kesenin ağzını orantılı açmıştı. Bu kadarıyla bile değmeyin keyfime zaten. Ama ben en çok, meleğin şeytan, şeytanın melek olduğu anları ve abartmadan yakaladıkları o genel ironiyi sevdim. Sevmeye de devam edeceğim gibi. – Deniz.

Günlerce övebilirim ben bu diziyi, şimdi birkaç cümleye nasıl sığdırayım bilemiyorum. Oyuncuları övmeye gerek dahi yok, isimleri yetiyor: David Tennant ve Michael Sheen ikilisini izliyoruz, hem de şeytan ve melek rollerinde! Bu ikiliden böylesine eğlenceli bir iş çıkacağını tahmin edemezdim. Neil Gaiman’ın yazdığı kitabın uyarlaması bir dizi olan Good Omens, izlerken zamanın nasıl geçtiğini anlayamayacağınız bir dizi. Tekrar tekrar izlenebilir bölümleri ve gayet yerinde mizahıyla izleyiciyi kendine âşık ediyor adeta. Canım çekti, gideyim de birkaç bölüm izleyeyim bari. – Yağmur.

images (4)

THE BOYS

Bu yıl yeni dizi anlamında birazcık kısır geçti. Bu yıl izlediklerim, ya daha önce başlayıp devam ettirdiğim ya da yeni çıkan ama bir türlü beni içine çekemeyen dizilerdi. Yine de bu sene izlediğim en iyi üç yeni diziden bir tanesi kesinlikle The Boys oldu. Alan Moore’un 1980’li yıllarda süper kahraman çizgi romanlarına getirdiği eleştiriyi, 2010’lu yıllara harika bir şekilde uyarlayan The Boys, bunu yaparken beni inanılmaz eğlendirdi. Süper kahramanlığın milyon dolarlık bir şirket gibi anlatıldığı dizide hem süper kahraman janrasına hem de günümüz dünyasına inanılmaz güzel hicivlerde bulunuyor. – Halit.

Her seferinde açıklamaya ihtiyaç duyurulduğum bir şekilde ben süper kahramanlara heyecanlanmıyorum. Neden’i, niçin’i bir kenarda dursun; süper-kahraman sevmeyen bir insan için izlenecek en iyi süper-kahraman işi ne olurdu? Tabii ki The Boys! İkinci sezonu heyecanla bekliyorum dersem, yeterli olur sanırım. – Deniz. 

THE UMBRELLA ACADEMY

Uzun zamandır karakterleriyle beni kendine bu kadar bağlayan bir dizi olmamıştı. Gerard Way’in yazdığı aynı isimli çizgi romandan uyarlama olan The Umbrella Academy, tek oturuşta bitirebileceğiniz türden, acayip eğlenceli bir dizi. Konusu çok akıcı, izlemesi de çok zevkli. Sanırım onu bu kadar eğlenceli yapan da içindeki karakterler -kendinizden bir şeyler bulabiliyorsunuz- ki bence bir dizi için bu çok önemli. Gelsin bakalım yeni sezon! – Yağmur.

THE WITCHER

Bu sene bu sayfalarda Witcher hakkında, toplamda bir Witcher kitabı kadar da ben yazı yazdım sanırım. Bu yüzden senenin sonunda çıkan The Witcher’ı bu listeye dâhil etmememi zaten kimse beklemiyordur. Olsun, gene de yazacağım. Aceleci bir sezondu, bütçesi az bir sezondu, abes sahnelere imza atılıp uzun süre dalga geçilecek malzeme sağlayan da bir sezondu, hepsini de en çok ben eleştirdim. Fakat bu durum, doya doya sekiz bölüm Witcher izleme imkânı bulduğumuz gerçeğini de; son durumda diğer uyarlamalarına nazaran temanın özünü kavramış bir dizi izlediğimiz gerçeğini de değiştirmedi. Bolluk Vadisi’nde bir kuruş dahi benden olsun! – Deniz.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.